3-5 Mayıs 2017 günlerinde İstanbul'da düzenlenen 3. Milli Kültür Şurası'nın “Sonuç bildirgesi”, 9 gün sonra kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı'nın “Girizgâh”ıyla 14 Mart 2017 günü yayımlandı. Bildirge, Şura boyunca özel bir PR şirketi aracılığıyla yapılan açıklamaların aksine, bu kez Bakanlığın kendi Basın Müşavirliği'nce açıklandı.
SANATTAN YANSIMALAR olarak, açıklanan bildiriyi uzunluğu nedeniyle komisyon raporlarını ayrı ayrı siz okurlarımıza gün içinde aynen duyuracak, aynı zamanda bugüne kadar kamuoyuna açıklanmayan komisyon üyelerinin adlarını da açıklayacağız.
İlk olarak Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı'nın “Girizgâh”ını dikkatlerinize sunuyoruz. Parantez içindeki sözcük açıklamaları, Sayın Bakan'ın kullandığı bazı kelimelerin genç kuşaklarca da anlaşılabilmesi için tarafımızdan eklenmiştir.
GİRİZGÂH
Üçüncü Millî Kültür Şûrası’nın şahsında kültür hayatımızın bütün taraflarını, yazarlarımızı, sanatçılarımızı, akademisyenlerimizi hürmetle (saygıyla), muhabbetle (sevgiyle) selamlıyorum.
Türkiye’nin zengin kültürel birikimini daha da zenginleştirmek ve yeni kültür politikalarına yön vermek üzere gerçekleştirdiğimiz 3. Millî Kültür Şûrası önümüze son derece ufuk açıcı bir yol haritası koymuştur.
Şûranın açtığı ve genişlettiği bu yolu, Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak özenle takip edeceğiz (izleyeceğiz).
Şûra esnasında (sırasında) komisyonlarda dile getirilen, kayıt ve raporlara giren her teklifin, her fikrin, her eleştiri, uyarı ve önerinin bizim için değerli olduğunu bir kez daha ifade ediyorum…
Şûrada ortaya çıkan hiçbir cümleyi, hiçbir fikri ve öneriyi zayi etmeden (yitirmeden) hayata geçirmek için tam bir fikr-i takip (izleme) içinde olacağız.
Şûramızın açılışında kültür dünyamızın zenginleşmesi için yeni bir ruhun gereğine işaret buyuran (eden) ve Şûra’yı çok güçlü bir iradeyle sahiplenen Muhterem Cumhurbaşkanımıza hassaten (özellikle) teşekkür ediyoruz.
“Millî Kültür Şûrası’nın ortaya çıkaracağı raporun bizzat takipçisi olacağını” ifade etmeleri bizim için büyük bir şeref (onur) ve sorumluluktur.
Bu sorumluluğun idrakinde (bilincinde) olarak, gereğini inşallah yüzümüzün akıyla yerine getireceğiz.
Düzenlediğimiz bu Şûra ile kültür hayatımızın tamamında hissedildiğini gördüğüm heyecan dalgası beni ve değerli çalışma ekibimi son derece heyecanlandırmıştır.
17 komisyonda başkan, üye ve müzakereci (görüşmeci) olarak kıymetli (değerli) fikirlerini dile getiren ülkemizin saygıdeğer yazar, sanatçı, akademisyen ve münevverlerine (aydınlarına) Bakanlığımız adına yürekten teşekkür ediyorum.
Müsteşarımız Ömer Arısoy’un koordinasyonunda (eşgüdümünde) yürütülen Şûra çalışmalarında ciddi emekleri geçen Şûra Sekretaryamıza, görev alan bütün Bakanlık personelimize, Şûra’nın öne çıkardığı her temayı ve teklifi nihai (son) rapora ve komisyona raporlarına taşımada komisyon başkanlarına yardımcı olan editör ve raportörlere ciddi emek ve gayretleri için hassaten (özellikle) teşekkür ediyorum.
“Dünyanın İyiliği için Türkiye”
Bu vecize (özdeyiş), düzenlediğimiz 3. Millî Kültür Şûrası’nın parolası olmuştur.
Şûra’nın bize emanet ettiği bu veciz (kısa, öz) ifadeyi şiarımız (ilkemiz-ülkümüz) olarak kabul ediyor, Bakanlık olarak sahipleniyoruz.
Millî Kültür Şûrası’nın mesajı olarak diyoruz ki;
“Dünyanın İyiliği İçin Türkiye…”
Medeniyet (uygarlık) tarihinin en parlak sayfalarının yazıldığı Türkiye, dünya kültür mirasının(kalıtının) da en kıymettar (değerli) hazinelerinin ev sahibidir.
Şûramız kuvvetle teyit etmiştir (doğrulamıştır) ki; bütün zenginliğiyle bu evi, evimizi, dilimizi, ülkemizi, kültürümüzü, irfanımızı (sezgimizi) bütün tehdit (gözdağı) ve saldırılara karşı özenle koruyacağız.
Kültürümüzü, sanatımızı, edebiyatımızı, değerlerimizi korumakla yetinmeyeceğiz, bütün insanlık için geliştireceğiz.
Devlet ve millet olarak, merkezî ve yerel yönetimler olarak, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları olarak, kamu ve özel sektör olarak, kurumlar ve şahıslar olarak kültürümüzü geliştirmek, düşünce hayatımızı zenginleştirmek, evrensel değerlere güç vermek için elimizden geleni yapacağız.
Millî Kültür Şûrası’nda, gerilimli ve kutuplaştırıcı politik iklimin kültürel hayatımızı geçmişte yoksullaştırdığına işaret edilmiş, buna karşılık Türkiye’nin zengin birikimini bir araya getiren 3. Millî Kültür Şûrası’nın çoğulcu ve demokratik karakteri takdir (beğeni) edilmiştir.
İnsanı ve hayatı yücelten, toplumun manevi ve ruhsal iklimini zenginleştiren bütün sanatsal ve kültürel çalışmaların himaye edilmesinin (korunmasının) gereği hemen bütün komisyonlarımızın üzerinde durdukları temel bir husus (konu) olmuştur.
Keza, dilin/Türkçemizin yoksullaşması tehlikesine özellikle işaret edilmiş, üç büyük dilin zenginliğini taşıyan Eski Türkçenin öğretilmesinin gereği kuvvetle ifade edilmiştir (anlatılmıştır).
Türkiye insanlığın ortak mirası olduğu gibi Türkçemiz de insanlığın en önemli, en kıymetli hazinelerinden biridir. Dilimizin bütün zenginliğine sahip çıkmak, Balkanlardan Kafkaslara, Kazan’dan Sana’ya kadar bütün gönül coğrafyamıza da sahip çıkmaktır.
Bütün komisyonların son derece medeni (uygar) ölçüler içinde 17 temel başlık altında netameli (tekinsiz) yüzlerce konuyu tartışarak ortak cümleler kurmuş olması Millî Kültür Şûra’mızın en büyük kazanımlarından biridir.
Uzlaşma kültürüne anlamlı bir katkı sunan bu Şûra bir kez daha göstermiştir ki Türkiye, medeniyet birikimi itibariyle çatışmayı, rekabeti, kavgayı, redd-i mirası (kalıtı red) değil; vefayı, sevgiyi, merhameti, adaleti ve dayanışmayı esas alan bir birikimin mirasçısıdır.
Yüzyıllardır irfan geleneğimizden beslenen kültürümüzde yaratılmışların en şereflisi olan insanın haysiyetini (saygınlığını) korumak her şeyden önemlidir.
İnsan başta olmak üzere bütün varlığın hukukunu korumak, şehrin (kentin) hukukunu, başkalarının hukukunu korumak millî kültürümüzün harcıdır, mayasıdır.
Şûra kapsamında yapılan tartışmalardan birinde de öne çıkarıldığı üzere, “kültür”, doğrudan doğruya insana ilişkin bir meseledir ve insanın eseridir. Öyleyse insan tasavvurumuzu (tasarım) daima aklımızda tutmalı ve her daim ( her zaman) insan haysiyetini yüceltmeliyiz ki hem insanımızı, hem toplumsal dokumuzu hem de evrensel insani değerleri koruyalım, savunalım.
Bu yüzden “Dünyanın İyiliği İçin Türkiye” diyoruz.
Dünyanın vicdanı olan Türkiye, Yalnız Türkiye değildir.
Kültür, medeniyetimizin üzerinde yükseldiği zemindir.
Bu ortak zemin üzerinden bütün farklılıklarımızla birlikte bugünlere geldiğimiz gibi geleceğe de birlikte yürüyeceğiz.
Bizi bir arada tutan ve bir kılan derin manevi bağlar, hiç şüphesiz farklılıklarımızın teminatıdır (güvencesidir).
Tarihin ve coğrafyanın merkez ülkelerinden biri olan Türkiye, bütün inanç ve düşüncelerle bir arada bin yıllık birlikte yaşama tecrübesine (deneyimine) sahiptir.
Bu tecrübe (deneyim), bütün insanlık için değerli ve kıymetli (değerli) olduğu kadar bizimle aynı coğrafi kültürel iklimi yaşamayan ülkeler için de zengin bir ilham (esin) kaynağıdır.
İnsanı esas alarak, berrak (duru) ilim (bilim?) ve irfan (sezgi-bilme) geleneğimizden beslenerek, her türlü tahakkümü (baskı -zorbalık) ve ayrımcılığı reddederek, her insanın, her canlının hukukunu koruyarak evimize, dilimize, ülkemize, kültürümüze sahip çıkacağız.
Anadolu’nun derin irfanına yaslanacağız ve insanlığın birikimiyle çatışma içinde olmayacağız.
Dilimiz, evimizdir, yuvamızdır, ülkemizdir.
Dede Korkut’un, Hoca Ahmet Yesevi’nin, Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî’nin, Mevlana Celaleddin-i Rûmi’nin, Hacı Bayrâm-ı Veli’nin, Şeyh Şaban-ı Veli’nin, Yunus Emre’nin, Eşrefoğlu Rûmi’nin görklü nazarıyla (gözüyle) dünyaya bakan hayat felsefemiz, inancımız; merhametin, sevginin, şefkatin membaıdır (kaynağıdır).
Yalnız insanın değil, bütün mahlûkatın (yaratıkların) hukukunu korumakla, gözetmekle mükellefiz (yükümlüyüz).
Musikiden (müzikten) şiire, sinemadan tiyatroya, şehirden mimariye, kütüphaneden kitapçılığa, müzecilikten yayıncılığa hayatı daha çok güzelleştirecek, insanı yüceltecek bir kültür iklimi en büyük özlemimizdir.
Bu iklime bizi millet kılan değerlerimize sahip çıkarak kavuşacağız.
Çocuklarımızın, gençlerimizin, ailelerimizin ve toplumsal dokumuzun maruz (karşı karşıya) kaldığı yıkıcı saldırılara karşı korunması, yeni bir bilinci, yeni bir dikkati ve yeniden dirilişi gerektiriyor.
Bu dikkati uyandıran, bu duyarlılığı harekete geçiren Şûra üyelerimize bir kez daha teşekkür ediyorum.
Yeryüzünün vicdanı olmak için bugün takatinin (gücünün) üzerinde bir çaba harcayan Türkiye, gücünü elbette insanından alacaktır.
Öyleyse, insanımızın ruhen, madden ve manen güçlü, dirençli ve emin (güvenli) olması büyük bir önem taşımaktadır.
Şûramız, çocukların ve gençliğin ruh bütünlüğünü esas alan bir anlayışı öne çıkarmıştır.
Devletin ve milletin bekası (devamlılığı), aile değerlerinin yaşatılmasına bağlıdır.
Bireyselliği ve bencilliği bir norm haline getiren modern hayat biçimine karşı çocuklarımızı, gençlerimizi millî ve manevi değerlerimizle donatmalıyız.
Heyetlerimizin, özellikle dikkat çektikleri bir hususu (konuyu) burada ifade etmek (anlatmak) isterim: “Önce zengin olalım, kültürel seviyemizi daha sonra yükseltiriz” anlayışı esas sorunlarımızın çözümünü erteleyen ve yeni sorunlara kaynaklık eden yanlış bir anlayıştır.
Zira esas varlık, gönül zenginliğidir.
Esas zenginlik, kültürel zenginliktir.
Yapılan tartışmaların ve getirilen önerilerin odaklandığı bir diğer önemli husus şehirlerimizin (kentlerimizin) kültürel kimliğinin muhafazası (korunması) ve tahribatın (yıkıntının) ivedilikle önlenmesidir.
Kültürümüzü geliştirmek için devletin daha çok himayesini (korumasını) gerektiren alanlar dikkatle tespit edilmiş (saptanmış), Bakanlığımızın sorumluluklarıyla ilgili getirilen tekliflerin yanı sıra Millî Eğitim başta olmak üzere merkezi idareye (yönetime) ve yerel yönetimlerimize, sivil toplum örgütlerine ve özel sektörümüze son derece kıymetli (değerli) tavsiyelerde (önerilerde) bulunulmuştur.
Kültürel alandaki hizmetlerin niteliğini yükseltmek için nitelikli personel ihtiyacı Şûra’da vurgulanan önemli konulardan biri olmuştur. Keza, Türk kültürünün dünyada tanınması ve bilinmesi ile ilgili çok güçlü bir arzu ve irade (istek) ortaya çıkmıştır.
Yerel yönetimlerin ve mülkî idarenin kültürel gelişmeye daha çok katkı vermesi, bazı kurumların yeniden yapılanması, birçok alanda envanter çalışmasının gerekliliği, kültür sanat duyarlılığının mutlaka çocuk yaşta başladığı gerçeği ile nitelikli erken eğitimin önemi Şûra’nın temel vurguları arasında yer alan hususlardır.
Kültürel hayatın zenginleşmesi ve devlet himayesi (koruması) gerektiren alanların güçlenmesi için devlet bütçesinden kültüre ayrılan hissenin (payın) artırılması komisyonlarımızın üzerinde ısrarla durdukları ortak bir tema olmuştur.
Gelecek politikalarımıza yön verecek bütün bu uyarı ve öneriler için bir kez daha bütün Şûra mensuplarına teşekkür ediyorum.
Bize ve kültür dünyamıza verdiğiniz umut ve heyecan için sizlere teşekkür ediyorum.
Bu umudu büyütmeye, kültürel hayatı zenginleştirmeye kararlı olduğumuzu; bütün sanatsal faaliyetlerin (etkinliklerin), sanatçıların, yazarların, münevverlerin (aydınların), ilim (bilim?) adamlarının yanında olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz.
Şûra’nın Bakanlığımızın ve kültür dünyamızın önüne koyduğu yol haritasını özenle takip edeceğimizi bir kez daha ifade ediyorum…
En derin saygılarımla…”
Nabi AVCI
Kültür ve Turizm Bakanı