Türk resim sanatının önemli isimlerinden abidin elderoğlu (1901-1974), ölümünün 45. yılında Ankara'da Nurol Sanat Galerisi'nde bir sergiyle anılıyor. 18 Ocak-12 Şubat 2019 tarihleri arasında açık kalacak sergide Elderoğlu'nun değişik dönemlerinden, değişik tekniklerle yaptığı resimler yer alacak.
Kısaca kimdir Elderoğlu? Öğretmen Okulunu bitirip resim öğrenimi için gittiği Paris’te Albert Laurens ve Andre Lhote atölyelerinde çalışmış, dönüp öğretmenlik yapmış, Madrit, Paris ve Venedik’te sergiler açmış, 1963’de Sao Paolo Bienali’nde “Şeref ödülü” 1966’da Tahran’da İran Şahı “Büyük Ödülü”nü almıştır. Şeref Bigali, Şadi Çalık, Nüzhet İslimyeli gibi önemli ressamlarca, “evrensel güce ulaşmış sayılı Türk ressamlarından biri” olarak nitelendirilen Abidin Elderoğlu’nun önemi, “soyut” kavramını çok iyi anlayıp anlatmasından, resimle müzik arasındaki ilişkiyi ruhunun derinliklerinde kurabilmesinden, Doğu-Batı iletişiminine yararlı kanallar açabilmesinden kaynaklanıyor. “Plastik müzikalite”, “gözle dinlemek” gibi kavramlar, Elderoğlu’nun iki sanat arasında bilinçle saptadığı koşutlukların yansımasıdır.
Bakın Abidin Elderoğlu vaktiyle sanatını nasıl anlatmıştır:
BENİM SANATIM
“Benim sanatım, resim sanatının soyutluğunu sağlamak amacıyla müzikteki seslerin, işlevlerine göre uygulanmasına koşut olarak renk, biçim, açık-koyu ve yarım-koyuluk gibi plastik öğelerin etkinliklerine dayatılmış ve böylece oluşmuştur. Resimlerim neden ve konu aramaya kapılmadan gözle dinlemek içindir.
Sorun, konudan sıyrılmak, konusuz plastik bir müzikalite sağlamaktır. Amaç bir kaos yaratmaktır. Buysa, eşyayı bu yolda uygulamak, örgütlemek, onlara bir görev vermek ya da bu görevlere uygun etkin plastik elemanlar yerleştirmektir. Günümüze kadar, konu ile oluşmuş ve gelişmiş bir sanat dünyası bulunuyordu ve biz onlara hayranlığımızı beslemişsek de, bu duygusal değer salt konuya dayanmış değildir. Konu, gerçek sanat duygusunu ve anlayışını zayıf düşürüyor. Sanatın kendine özgü saf duygusallığı özgür kalamıyor. Gövdenin ağırlığı daha yükseklere uçmaya engel oluyor. Ben bunu böyle gördüm ve öyle anladığım için bu yolda çabalamayı inançla sürdürdüm.
Güzellik ve sanat duygusunun arı ve özgün anlamı doğadan, insan varlığından ve ruhsal yasalardan kaynaklanmaktadır. Konudan sıyrılarak soyut bir sonuca varmak için de bu temelden ayrılmak mümkün değildir. Doğadan ve ruhsal yasalardan bilinçaltında beslenerek gelen niteliklerin kuramlarla bilinçli olarak yansıtılabilmesi yaşadığım çağın sanat dünyasında açıklığa kavuşmuştur. Bugün sanatçı her öğeden yararlanıp yepyeni bir kaos yaratabilir. Yeter ki kuramlar iyi kavranabilsin, yol iyi seçilsin.
Sanatım, Uzakdoğuya kadar uzanan Asya sanatının teknik ve becerisi temeline oturmaktadır. Fırça vuruşumda ise Avrupa sanatının canlılık, kıvraklık, duygululuk ve zenginliğinden esinlendim.”