Bu kez köşeyi yeterince tanınmamış iyi bir öykücü aldı.
Uluslararası bir kuruluşta çalışırken, deneyimli bir Alman arkadaşım “Bürokraside çok nitelikli, çok yaratıcı olmaya gerek yoktur; bürokrasi biçim demektir; biçime uyduğun sürece hiç sorun yaşamazsın” demişti. Bugün yazarlığıyla köşeyi kapan Gazne Soysal’ın mesleği diplomatlıktı. Diplomasi ile askerlikte yükselmenin “liyakat”tan daha fazla “itaat”e bağlı olduğunu yine o uluslararası kuruluşta çalışırken gözlemlemiştim. Nitelikli amirlere rastlayanlar şanslı konumdaydılar, ama biçime uyarak yükselen sıradan amirlerin altında kalan nitelikli memurların vay haline!
Gazne Soysal, Türk dışişlerinin gördüğü en yetenekli diplomatlardan biriydi; Türkiye’yi bütün uluslararası kuruluşlarda, en önemli merkezlerde en yetkin biçimde temsil edebilirdi. Böyle olmamasının Türk diplomasisi için kayıp olduğunu düşünüyorum.
Gazne Soysal, bugün yaşadıklarımızın da kaynağında olan “kimlik” sorunundan Türk-Yunan ilişkilerinin “anatomi”sine, can alıcı pek çok konuya kafa yormuş bir aydındı. Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Uluslarası Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin kurulmasına ön ayak olmakla kalmamış, bu kuruluşun değerli yazılara yer veren Perceptions adlı bir süreli yayın çıkarmasını da sağlamıştı.
Dışişlerinde görev alanların daha sonra meslek anılarını yazdıklarına tanık olmuşuzdur. Bize bilmediğimiz bir dünyanın kapılarını araladığı için de ilginç buluruz bu anıları… Gazne Soysal’ın aramızdan ayrılışından sonra, eşinin girişimiyle yayınlanan kitabı ise bir öykü kitabı… Yazdıklarına gelince, biri dışında, dışişleri öyküleri değil.
Kitap adını “Gündüz Hırsızları” isimli öyküden alıyor. Kırmızı Yayınları tarafından Ekim 2010’da yayınlanan kitapta, Gazne Soysal’ın 62 yıllık yaşamının son dört yılında kaleme aldığı usta işi 13 öykü var. Değme öykü yazarına taş çıkartacak öykülerin her birinde ayrı bir tad var. Konular, kişiler, ortamlar birbirinden farklı… Birikimin; duyarlılığın; keskin gözlemciliğin; gülmece duygusunun; sorgulayan, yorumlayan ince bir zekânın satır aralarından fışkırması, hepsinin ortak yanı…
Öykülerin okuru tutsak alışını ve özgünlüğünü, Yaşar Kemal’in kitaba yazdığı önsözden aktaralım:
“eşi bana Gazne’nin hikayelerini verdi. Okumaya korkuyordum. Ya o derin edebiyat bilgisi ve duyarlığı olan arkadaşımın hikayeleri onunla ölmüşse, ne yapardım. Bunca yürekle edebiyatı seven Gazne beni ölümü kadar üzerse ne yapardım.
Sonunda bir hikayesini okudum, şaşırdım kaldım. Sonra da diğer hikayeleri aldım. Yazmakta olduğum romanımı bıraktım, hikayeleri bir türlü bırakamadım. Hikayelerin bir kısmını bir kez, bir kez daha okudum (………)Bu hikayelerdeki tipler, çoğu çok yazılmamış insanlar, inceden, derinden, belirsiz olan, görünmeyen psikolojileri ile ortaya çıkıyordu. Bu çaba ustalıktır.
Bu hikayeleri niçin sakladığını anlamıyorum. Yarattıklarını bir gerçek gibi sunamamaktan ürküyor Gazne demeye dilim varmıyor. Görkemli bir yapıtı yazmak bir edebiyat kültürüdür. Bizde edebiyat dostluğu azdır. Bir de kimileri ‘edebiyat gibi’ sözünü küçümsemek için kullanıyor. Belki bunlar insanları ürkütüyor.
(……)Büyük usta Kafka da ölmeden önce yapıtlarını yok etmek istemiş, kendi yok edememiş, bu zor işi yapmaları için arkadaşlarına yazmıştır.(………..)
Bu hikayelerde beni çarpan kişilerin canlılıklarıdır. Hikayelere can vermek büyük ustalıktır. Böylesi bir yapıtı canlı olarak yazmak da her ustanın kârı değildir.
Anlatım söz ustalarının başta gelen büyüklüğüdür. Büyük ustaların dilleri anlattıklarına göredir. Her usta hikâye, roman yazarı yapıtını yazarken o yapıta uygun dili de birlikte yaratır. Yaratıcılık gücünü bundan alır.
Gazne’nin dili anlattıklarına uygundur. Bu uygunluk yazar gözüken çok kişide yoktur. Bana göre Gazne hikayelerini yaratmıştır. Bu hikayeler bir yazar için ustalıktır.”
Öykülerin adları belki konularının çeşitliliğine ilişkin ipuçları verebilir: Bodos, Ahret Kapısı, Gündüz Hırsızları, Anma Töreni, Teresa, Siyah Havlu, Aşkın Büyüsü, Fernando’nun Dişleri, Siyah Ceketliler, Klinikte, Kadın Düşkünü, Kiralık Yazar ve Sihirli Birlik Formülü… Beklenmedik gelişmeler ve sonlarla da şaşırtan, gülümseten, düşündüren, çok katmanlı öyküler… Yaşar Kemal’in yaptığı gibi yeniden yeniden okunmaya çağıran öyküler…
Ne dersiniz, acaba büyük usta Yaşar Kemal, cennette buluştuklarında Gazne Sosyal’a, “Yahu, neden o güzelim öykülerini göstermedin bana?” diye sormuş mudur? Alçakgönüllü dostu da biraz çekingen, “Abartıyorsun” mu demiştir?
Alçakgönüllülüğün fazlası iyi değil, galiba.
Aramızdan ayrılışından 13 yıl sonra Gazne Soysal’ı hayranlıkla anarak…
* “Körlerle sağırlar birbirini ağırlar” izlenimi vermemek için dostlarımla ilgili yazmayı sevmem; ama bu yazıyı, Gazne Soysal’ın bir öykücü olarak da unutulmayı hak etmediğini düşündüğüm için yazdım.