Metni geçen Eylül ayında yitirdiğimiz Devlet Tiyatrosu sanatçımız Ferdi Merter tarafından yazılan ve Turgay Erdener’in bestelemiş olduğu, "İstanbulname" adlı operetin sezon prömiyeri Antalya Devlet Opera ve Balesi (ANTDOB) sanatçıları tarafından 3 Kasım 2018 akşamı yapıldı.
Antalya’da müzikal olarak ilk kez 2010'da sahnelenen eserin sezon prömiyeri sekiz yıl sonra, bu kez operet olarak, yeni prodüksiyonuyla Haşim İşcan Kültür Merkezi Opera Sahnesi'nde yer alıyor. Antalya DOB solistleri, koro ve orkestrasının etkinlikleri sanatseverlerce ayakta alkışlandı ve eser büyük ilgi ile karşılandı. İki perde olarak sergilenen eseri, rejisör Mehmet Yılmaz sahneye koydu, orkestrayı bu temsilde şef Ömer Yöndem yönetti. Koro ise Mahir Seyrek tarafından hazırlandı. İleriki temsillerde Hakan Kalkan da dönüşüme girerek orkestrayı yönetecek.
Eğlenceli ve bir o kadar da belgesel nitelikte olan operetin dekor tasarımı Gürcan Kubilay, kostüm tasarımı Gazal Erten, koreografisi Mehmet Sipahi, ışık tasarımı ise Mustafa Eski tarafından yapıldı.
İstanbulname operetinde, "Uğurböceği" rolünü Sevinç Bilgin, "Eğrikapılı Ali"yi Engin Suna, "Zeliha"yı Bilge Yılmaz, "Gül"ü Ceren Tereci Aytekin, "Badik Ömer"i Ümit Burak Tekinay, "Laz Abdi"yi Fatih Şanal, "Zil İzzet"i Onur Alpaslan, "Müdür"ü Toygarhan Atuner, "Kont"u Baturalp Bilgili, "Ferdinand"ı Burak Pektaş, "Sarhoş Hakkı"yı Taner Ölçen, "Zaptiye Amiri Hasan Çavuş"u Murat Özbek, "Gazeteci Çocuk"u dönüşümlü olarak Sinem Seçil Baddal ve Kuzey Kubilay, "Külhan Arif"i Emre Akyurt, "Madam Eleni"yi Esra Serbest, "Zaptiye Eri"ni Selahattin Denizsümüren ve Vural Vursavaş, "Resepsiyonist"i Erdi Can Aybaş, "Boncuk"u Enis Ok ve "Eleni'nin Kızları"nı Özsu Deveci, Gülçin Gültekin, Serap Demirhan Işık, Selda Serdar, Emel Öziş ve Pınar Tekol canlandırdı.
Şu anda Türkiye’nin en büyük sahnesi ve salonunu içeren Antalya Haşim İşcan Kültür Merkezi, yıkılmış olan İstanbul AKM kadar olmasa bile, bazı teknik donanımlara da sahiptir. Bunlardan biri de döner sahne. Oyun süresince, bu donanımın getirdiği avantajı iyi değerlendiren rejisör Mehmet Yılmaz, konunun ve eserin akışına göre, rahatlıkla ve oldukça sıklıkla birçok sahne değişimini, döner sahneyi kullanarak gerçekleştirdi. Dekoratör Gürcan Kubilay’ın 1900’lerin başındaki İstanbul görselleri, Gazal Erten’in de o dönemin İstanbul’un kültür mozayiğini iyi sergilediği kostümleri, Mahir Seyrek’in çalıştırdığı koro ve Mehmet Sipahi’nin oyuncuları birer dansçı gibi, ancak, oyunlarını olumsuzca etkilemeyecek koreografisi ile güzel bir birliktelik sağladı. Mustafa Eski’nin ışık tasarımları da bu başarıda önemli bir rol aldı.
Operetin, eğlendirmenin yanında, belgesel özelliğindeki konusu 1914'te, Birinci Dünya Savaşı'nın başladığı gün İstanbul'da çıkan bir yangın haberiyle başlar. İstanbul'da bir arada yaşayan, aynı mahallede oturan Meyhaneci Agop, güzeller güzeli kızı Angel, Kabadayı Ali, Madam Eleni gibi farklı kültürel kimliklerden gelen karakterlerin hayatları çevresinde şekillenen müzikalin arka fonunu Beyoğlu ve karışık yapısıyla "Eski İstanbul" teması oluşturur. Tulumbacılardan Külhanbeyi Eğrikapılı Ali ve arkadaşları aynı gün kahvehane sahibi Çavuş Avni Baba'nın öldürüldüğü haberini alırlar. Eğrikapılı Ali, Külhanbeyi Arif tarafından öldürülen Çavuş Avni'nin öcünü alacaktır. Ancak olaylar Çavuş Avni'nin kahvehanede sahneye çıkacak olan güzel kızı Zeliha'nın (Kraliçe) gelmesi ile Ali'nin de ona aşık olması, ardından çiçek satıcısı olan Uğurböceği adlı alkole düşkün bir kadının aile sorunlarının ortaya çıkmasıyla karmaşık bir hal alır. Tüm bu olaylar yaşanırken I. Dünya Savaşı da devam etmektedir. Oyunun sonunda her şeyden habersiz düğün kutlamaları yapan Osmanlı ahalisi Osmanlı'nın savaşı kaybedip, İşgal Kuvvetleri tarafından ülkenin işgal edildiğini anlarlar. Tüm bu gelişmeler aslında bir uyarı niteliğinde olup, emperyalizmin ne denli acımasız olduğunu bizlere örnekleriyle göstermektedir.
Rejisör Mehmet Yılmaz sahne üstüne iyi hakim olmuş, tüm birimler ve ekibi, organize bir şekilde harmanlayarak, hem eğlendiren, hem de düşündüren bir oyun ortaya çıkarmış. Koreograf Mehmet Sipahi’nin, birer dansçı kadar başarılı olarak dans ettirdiği oyuncuların sahne üstündeki gerek solo gerekse toplu danslarının oyuna çok şeyler kattığını belirtmek gerek. Oyunda sıklıkla sahne değişiminden kaynaklanan zaman kaybına, döner sahne tekniği kullanılması da iyi çözümlerden biri olmuş, böylece oyunun akışında duraksamaların önüne geçilmiştir.
Temsilden sonra bilgisine başvurduğum solist sanatçı Engin Suna şunları söyledi:
‘’İstanbulname daha masa üstündeyken dahi bizim için birçok zorluğu barındırıyordu. Daha önce seslendirdiğiniz bir karakteri yıllar sonra tekrar söylecek olmak basit görünse de aslında kendi içinde çok zorlukları var. Alıştığınız reji, dekor, dansları aklınızdan silip zihninizi, beden alışkanlıklarınızı sıfırlamak hiçte kolay değil maalesef. Fakat gerek değerli rejisörümüz Mehmet Yılmaz gerekse tek kast çalıştığımız arkadaşlarımız olsun inanılmaz bir sahnelenme ile eseri baştan aşağı yenileyebildik.
Kurumlarımızdaki zorluklar ortada, bir eser sahnelenirken eğer oyuncular ve orkestra gerçekten özveri gösterip sahiplenmezse ömrü uzun olamıyor maalesef. Benim bu prodüksiyonla ilgili en büyük mutluluğum bu sanata başladığım yıllardaki huzur ve sinerjiyle, bol kahkaha ve istekle geçirdiğimiz prova ve temsil dönemi oldu. İnanın bir ara dekordaki döner sahne sıkıştı ve arkada dekora bile el attık hep beraber...
Herkes tüm yoğunlaşmasıyla işin içindeydi...Hal böyle olunca seyircinin beğenisi kaçınılmaz oluyor. Bizim için bir mutlulukta eserin bestecisi değerli Turgay Erdener’in yardımları ve beğenisi oldu. Umarım İstanbulname birkaç sezon daha seyircimizin de beğenisiyle sahnelenmeye devam edecek... Son olarak, “sahiplenmek” vurgusunu yapmışken şunu da belirtmek isterim. Bizler gerçekten zor şartlarda, canla başla çalışan insanlarız. İnanın Pazar günü, bayram tatili, gece, gündüz demeden çalışmaktayız. Bu kadar stres ve yorgunluğa katlanmamızın ve işimize bağlılığımızın en büyük sebebi ulu önder Atatürk’ün bizlere emanet ettiği bu kurumlar vasıtası ile anlımızda taşıdığımız ışığı vatanın en ücrasındaki karanlığa dahi ulaştırabilme arzumuz, mirasa sahip çıkma isteğimiz...Bu bağlamda Türk bestecilerine çok ihtiyacımız var. Onların müziği, bizim müziğimiz, onların müziği kitlelere operanın kapısından ilk girdiklerinde sunacağımız bir köprü... Daha nice 4.Muratlar, Hekimoğulları, İstanbulname’ler, Aşk-ı Memnu’lar, Yunus Emre, Atatürk oratoryoları bestelenebilmesi, icra edilebilmesi dileğiyle...Yaşasın sanat... “
Antalya Devlet Opera ve Balesi Müdür ve Sanat Yönetmeni Sibel Kızılateş de görüşlerini şöyle açıkladı:
‘’ İstanbulname, yeni bir yolculuktu hayatımda... Ferdi Merter’in her dönem güncelliğini koruyacak özellikteki eşsiz metni ve değerli bestecimiz Turgay Erdener’in sonsuz zenginlikteki müzikleri, sevgili Mehmet Yılmaz’ın akılcı ve başarılı rejisiyle yeniden Antalya seyircisiyle buluştu. Bu güzel serüvende sahne alan, zorlu ve uzun çalışma süreçlerini büyük özveriyle geçirip, prömiyer gecesi bizleri başka bir zamanda yolculuğa çıkaran solist, koro sanatçısı, müziğimize can veren orkestra sanatçısı arkadaşlarım, değerli orkestra şeflerimiz, yaratıcı kadromuz, teknik ekibimiz, emeği geçen tüm arkadaşlarım...
Herkese bir defa da sizlerin kanalıyla teşekkür etmek istiyorum. Prömiyer öncesi yaşadığım sancılar, perdenin açılması ve kapanıştaki alkışlarla yerini eşsiz bir mutluluğa bıraktı! Antalya seyircisine, bizleri hiç yalnız bırakmadıkları için ve tabii sezonun ilk prömiyerini bizimle paylaştığınız için size de sonsuz teşekkürler. Yeni güzelliklerde buluşmak dileğiyle...’’
Evet, İstanbulname, yeni bir prodüksiyon ve formatta Antalya seyircisi ile tekrar buluştu, üstelik bu güzel sunumu ile Antalya’ya çok yakıştı. Bu güzel müzikler eşliğinde şarkılarla birlikte, oyuncuların danslarını düzenleyen koreograf Mehmet Sipahi’nin bu başarısı gerçekten övgüye değer. Başta rejisör Mehmet Yılmaz olmak üzere, sanatçısından teknik ekibe kadar çok iyi çalışılmış ve iyi bir eser ortaya çıkmış. Ben de bu yapımda emek veren herkesi kutluyorum.
İsmail Hakkı Aksu
7 Kasım 2018