12 Haziran 2020 günü bu köşede, iki gün önce AOÇ’ye gittiğimi, AOÇ’ye yapılanları gördüğümde çok etkilendiğimi giriş yaptığım yazıma, üç AOÇ yapısının 7 yıl önce saptadığım durumlarına ilişkin eski bir yazımı iliştirerek; onların son durumları ile çok eskilerden aşina olduğum diğer AOÇ yapılarının durumlarını bir başka yazıya konu edineceğimi belirtmiştim.
Ben bu yazımda sizlere, AOÇ arazilerinin yıllardır hukuka aykırı işgallerle ne kadarının talan edildiğini yinelemeyeceğim. Çoğuyla çok yıllar öncesinden hukukumuz olan, akranlarımın hatta 50 yaş üstündekilerin çok iyi anımsayacağı, kimi “AOÇ Yapıları” üzerine bilgilerinizi tazeleyeceğim. Ne uğruna ve nasıl sistemli bir şekilde yok edildiklerini vurgulayıp, yapılanları asla unutmamanız, belki bir gün geri alabilmemiz için bildiğimce listelemeye çalışacağım.
Bugün, işlev-biçim-kimlik değiştirerek “mihraplarını” korumaya çalışanlardan başlıyorum.
Yeni tabelasıyla Onuncu Yıl İlkokulum, 10.6.2020
1950-1951 ve 1951-1952 ders yıllarında öğrencisi olduğum, Cumhuriyet’in o çok sözü edilen “10.Yıldönümü”nden adını alan, özelliklerini geçen yazımda sergilediğim, E. A. Egli tasarımı o güzeller güzeli “Onuncu Yıl İlkokulu”m yok artık. Bir takım akil(!) adamlar, okulun cephesine kabartma olarak yazılmış adına bile hoşgörülü davranamamışlar. Kazıyıp yerine “Yenimahalle Kaymakamlığı Çocuk Evleri Koordinasyon Merkezi Müdürlüğü” tabelasını asmışlar. Atatürk’ü, “Onuncu Yıl”ı örtülemek için okulun, “kerameti kendinden menkul” bir müdürlüğe devredilmek suretiyle gözden uzaklaştırılmasını uygun görmüşler.
Yeni tabelasıyla ilk Alman Büyükelçiliği, 10.6.2020
2013 tarihli yazımda konuk evi olarak yararlanılmasının düşünüldüğünü belirttiğim “Almanya Büyükelçiliği”, Nisan 2018’de “Hayrat İnsani Yardım Derneği” adlı adı hiç duyulmamış bir kuruluşa kiralanmış, Kasım ayında her nedense kira sözleşmesi feshedilmiş. Daha sonra da adı “Hacı Bayram Veli Üniversitesi Sosyal Tesisleri”ne dönüştürülüp, görece kelleştirilen bahçesine piknik masaları ile açık hava çocuk oyuncakları yerleştirilerek bugünlere gelinmiş.
Şimdilik boş tutulan "Bira Hamamı"nın onarılmış hali, 10.6.2020
Yine Egli’nin 1937 tasarımı olan, sanat galerisine çevrilmesi düşünülen “Hamam” dıştan göründüğü kadarıyla onarılmış, beyaza boyanmış. Ne derecede başarılı bir onarım geçirdiğini, içinin ne olarak tasarlandığını, gelecekte nasıl yararlanılmak istendiğini araştırmadım. Hamama bitişik duvarlı esnaftan ve güvenlik görevlilerinden öğrendiğime göre boş tutuluyor.
Hamamın diğer yanındaki otoparktan sonra ünlü “AOÇ Merkez Lokantası”nın alanı geliyor. Ancak lokantanın bu logosu artık sadece mekanın yeni işleticisi Kaşıbeyaz Lokantası’nın, giriş kapısı üstündeki ve kapı girişinin yan tarafındaki “Kaşıbeyaz” tabelalarının, minicik bir köşesinde yer alıyor. Merkez Lokantası’nın çekirdeği Atatürk’ün 1925’lerde AOÇ’yi kurmak için yörede dolaştığı sıralarda “öğle yemeği-kahve molası” için yapılan baraka mutfakla atılır. Baraka 1930’larda lokanta haline getirilip Tarım Bakanlığı’nın işletimine bırakılır. Atatürk bu masalarda kurulan “Dost Sofraları”nda, Cumhuriyet’in kritik dönemeçlerinin nasıl aşılacağını danışır-tartışır-kararlaştırır. 1956 yılında Alman Mimarlar tarafından, bildiğimiz eski şekline getirilen bina, 1962’de özelleştirilir. 250 kişilik ana salonu, 80 kişilik Ata Salonu olan “dillere destan menülü” lokanta, 1975-2008 arasında bir aile, 2008’den sonra ise bir şirket tarafından yönetilir.
AOÇ Merkez Lokantası'nın hediye kartpostalı, 22.5.2005
2013 yılının Ocak ve Mart gazetelerinin Ankara eklerinden lokantanın, uzun süredir kirasını ödeyemeyen kiracısının, mahkeme kararıyla çıkartılıp kapandığını, yeniden kiralanması için ihale sürecinin başlatıldığını öğreniyorum. Ne zaman gerçekleştirildiğini araştırmadım ama, lokantanın ihalesi, işletmenin Kaşıbeyaz’a verilmesiyle sonlandırılmış olmalı.
1954-1965 yıllarını, istasyonun kuzey tarafındaki Devlet Üretme Çiftliği Lojmanları’nda geçiren eşim Hayriye; lokantaya zaman zaman Perihan Altındağ, Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses gibi ünlü solistlerin geldiğini, şarkılarının bazı geceler evlerinin bahçesinden bile dinlenebildiğini anımsıyor.
10 Haziran 2020 günü gittiğimde, “AOÇ Merkez Lokantası” ambleminin, artık sadece yeni işletmenin kimlik tabelalarının bir köşesinde kaldığını, binanın ve bahçesinin genişletilip hayli değiştirildiğini görünce, en son 8 Mayıs 2011’de Anneler Günü’nde eşim ve oğlumla birlikte gittiğim lokantaya, geçmişine saygımdan ötürü bir daha hiç gidemeyeceğimi anlıyorum.
PTT'nin, benim öğrenci olduğum 1950'lerdeki hali
Hamamın diğer yöndeki bitişiğinde köşede, eski “PTT Binası” bulunuyor. Yapı, solundan Agania Köftecisi, sağından Çiftlik Kokoreç tarafından kıskaca alınmış. Üst katı da dahil kebapçılara kiralanmış. Eski fotoğrafından anlaşılacağı üzere yarısını ve bahçesini yitirip küçülmüş. Bina, 1934 yılında Nafıa Vekaleti Yapı Fen Heyeti Dairesi’nce tasarlanmış. Giriş katında müşteri holü, çalışma ve müdür odaları, postane; üst katında ise teras, iki oda ve servisleri ile müdür evi olmak üzere, bodrum üzerine iki katlı bir yapı olarak düşünülmüş.
PTT'nin fazlalıkları(!) kiralanmış, kebapçılarla kuşatılmış hali, 22.6.2020
Onuncu Yıl İlkokulu’ndaki yıllarımda Hayat Bilgisi derslerimizde sınıf öğretmenimiz Şerife Niron’un nezaretinde AOÇ.nin; bu Postane’nin yanı sıra İstasyon, Hayvanat Bahçesi, Bira Fabrikası gibi kuruluşlarını ziyaret edip anlatılanları dinlediğimizi, okula dönünce de gördüklerimizi defterlerimize işlediğimizi anımsıyorum.
"Gazi" İstasyonu'nun, Hatay Künefecisi'ne terkedilmiş, içler acısı hali, 10.6.2020
PTT'nin tam karşısında “Gazi Tren İstasyonu” var. Ankara’nın “Kayaş” ile birlikte en güzel istasyonlarından olan, Ahmet Burhanettin Tamcı’nın tasarladığı bina, Atatürk’ün de katıldığı 1 Şubat 1926 günlü açılış töreniyle hizmete girmiş. Atatürk’ün yerli ve yabancı konuklarını karşılayıp uğurladığı, kendi yurtiçi gezilerini başlatıp-bitirdiği yer olan, yer yer Kütahya çini ve seramikleriyle kaplı olan yapı, I. Ulusal Mimarlık Dönemi’nin anıtsal yapılarından. Ne yazık ki, bu kadar önemli kimliği nedeniyle içindeki özgün nesneleriyle olduğu gibi korunması, Atatürk’le ilgili mini bir müzeye, ya da mini bir “anı istasyonu”na çevrilmesi gereken yapı, TCDD’nin akil(!) yöneticileri tarafından 2005’lerden itibaren kebapçı dükkanlarına kiralanır olmuş. Geçmiş yıllardan “Darüzziyafe” (15 Aralık 2002’de Ankara Magazine Dergisi’ne yazanlar için verilen bir toplu yemeğe katıldığımda, istasyonun hazin akıbetinden henüz haberdar olmuştum, içim burkulmuştu) ve “Mehmetzade” gibi hatırladıklarımızın dışında, mutlaka başka kiracılara da verilen yapı, 10 Haziran 2020 tarihi itibariyle bu kez “Hatay Künefecisi” tarafından kullanılıyor. İstasyonun dış görünüşü ve çevre kirliliği içler acısı. Kimbilir belki de istasyonun değerini bilir Ankaralıların, Ata’ya saygılarından ötürü rağbet etmedikleri kebapçılar, bir türlü tutunamadıkları için birbirlerine devredip duruyorlar. İstasyonun, kiracılarının elinden ivedilikle alınıp, özgün haline dönüştürülecek şekilde elden geçirtilerek, adını aldığı kişiye ve geçmişine yakışır bir kimliğe yeniden büründürülmesinin gerektiği kanısındayım.
İstasyon’la ilgili çok eski bir anımı, Hayvanat Bahçesi bölümünde paylaşacağım.
Şimdilik "kurtarılmış" AOÇ Bira Fabrikası'nın bacası ve 50 kuşak öncesinin leylek yuvası
İsviçreli Bomonti Kardeşler, İstanbul’daki ilk bira imalathanesini 1885’de kurup, 1890’dan itibaren üretimlerini İstanbul meyhanelerine sunuyorlar. 1926’da İnhisarlar İdaresi içki üretiminde tek yetkili kuruluş oluyor. 1928’de Türk Bira Fabrikaları, “Bomonti Nektar TAŞ” olarak yapılanıyor ve 1938’e kadar imtiyaz hakkı elde ediyor. “Bomonti” bir semtin adı oluyor ve sanki bira ile özdeşleşiyor. 1930’lardan itibaren İstanbul’da Moda ve Yedikule’de, Ankara’da Maltepe’de (Akranlarım Maltepe Nokta Otobüs Durağı’nda son zamanlarda yıkılan ABBB Doğalgaz binasının yerinde daha önceleri Maltepe Pazarı’nın kurulduğunu, hemen yanında da çok katlı otoparkın olduğu yerde 1950’lerde Bomonti Gazinosu’nun olduğunu anımsayacaklardır. Ailece bir kez gittiğimizi anımsadığım bu gazinoda ben rastlamadım ama, Dario Moreno’nun ünsüzlüğünde burada sahne aldığını, Beki L. Bahar’ın anılarında okudum.) açılan yeni bira işletmeleri bu adla hizmet vermeye başlıyorlar. Biracılığın bu hızlı ivmesi Atatürk’e iletilince, onun direktifiyle ilk “AOÇ Bira Fabrikası” 1934’te kuruluyor. Onun ölümünden sonra fabrikayı “Tekel” devralıyor. Önceleri “Salon Birası” olarak adlandırılan “Ankara Birası” ortaya çıkıyor. O kocaman şişelerde içtiğimiz “siyah” biranın öyküsü böyle gelişiyor.
E. A. Egli’nin 1937 tasarımı olan yeni fabrika, iki katlı küçük fabrikanın yerine yapılıyor. Viyana Bira Sanayi Meslek Okulu Eğitmeni Dr. Kluger ile bir Alman inşaat mühendisi tarafından inşa ediliyor. Makineleri Çekoslavakya’daki Skoda Firması’ndan getirtiliyor. Yeni yapılanmada, eski fabrika bir avlunun güneyinde ve kapı girişinde yer alıyor, yeni bira fabrikası avlunun kuzeyinde ve tren yoluna bitişik cephede, yeni malt fabrikası doğuda, yeni malt doldurma yeri ise batıda konumlanıyorlar.
İlkgençliğimizde henüz özel üretim yokken, üstünde “Tekel Birası” yazılı şişelerden içtiğimiz, kahverengi-siyaha çalan o ünlü bira, hele AOÇ’de bir mekanda içilmişse hepimizde unutulmaz izler bırakmıştır, kuşkum yok.
Özel biraların piyasayı sarmasıyla Tekel Birası, yok edilen birçok başka örnekte olduğu gibi rekabet edemez hale getirilmiş, gözden düşürülmüş, hatta karalanmış ve üretimden kaldırılmış. TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin başvurusuyla kültürel varlık olarak tescil edilen bina Mart 2013’de yıkımdan kurtarılmışsa da, halen kimliğinin ve işlevinin dışında bir kuruluş olan Sümerholding AŞ. Genel Müdürlüğü’nün kullanımında.
10 Haziran 2020’de gittiğimde, ilkokul yıllarımdan hatırladığım leyleklerin herhalde 50. kuşaktan olan torunlarının daimi ikametgaha çevirdikleri çatıdaki yuva, aynı yerindeydi. Temmuz 2019’da, yine mimarların açtığı dava üzerine Danıştay’ın, “fabrika yerine TBMM Eğitim ve Kongre Merkezi” yapılması için, 1.Derece SİT alanı olan Fabrika’nın yıkılması istemini reddetmesi, “şimdilik” kazanılmış bir raunt gibi gözüküyor. Ancak Ankara’nın mimari, tarihi ve kültürel geçmişine radikal ve kalıcı düzenlemeler getirilmeden, fabrikaya ve arazisine, Elektrik ve Havagazı Fabrikası -Su Süzgeci –Baraj Gazinosu örneklerinde olduğu gibi “bir gece ansızın, ” yeni bir taarruz beklenebilir.
AOÇ üzerine bir sonraki son yazım, bu kez yok edilen yapıların geçmişleri üzerine olacak.
SAVAŞ SÖNMEZ
22 Haziran 2020, Ankara