Takvimler artık mevsim olarak ilkbaharı gösteriyor. Aylardan Nisan... Müzik festivalleri için geri sayımlar başladı. Yakında leylekler gelip bacalara-ağaçlara yazlık yuvalarını yapmaya, geçen yıldan kalanları onarmaya başlayacaklar.
Acaba leylekler gelirken gagalarında taşıdıkları bebeklerden ilerde müzisyen çıkan olursa, özgeçmişine ne yazacak?
“Leylek beni Gönen'e getirdi” mi diyecek, yoksa “Leylek beni 2019 ilkbaharında Gönen'e getirdi” mi?
Şaka bir yana, tüm dünyada bazı sanatçıların doğum tarihlerini kendi web sitelerine koydukları ve isteyenlere gönderdikleri özgeçmişlerinde gizledikleri bir gerçek. Ama çoğunun doğum tarihi, küçük bir araştırmayla ortaya çıkıveriyor, en azından hesaplanabiliyor. Bu eğilim Türkiye'de de yaygın ne yazık ki. Konserlerde, solist ve şeflerle ilgili fuayede okurlarımdan en fazla gelen soru, “ ........ kaç yaşında, biliyor musunuz?” şeklinde.
Bunu gayet doğal karşılıyorum, çünkü insanlar merak ediyorlar. Merak insanî bir duygu. Ayrıca bir müzisyeni, dinleyicinin kendi çapında değerlendirebilmesi için yaşını merak etmesi de akla uygun.
En azından, deneyiminin süresini gözönüne alması için.
Peki müzisyenlerin bir kısmı, erkekler de dâhil, yaşlarını niye gizlemeye çalışırlar?
Olduklarından genç görünmek ve bilinmek için mi? Yoksa, yaşları genç ise, daha deneyimli ve büyük görünmek için mi? Sakın etrafa şöyle bir bakınıp “Âdet böyleymiş” diyor olmasınlar?
Nitekim, kendilerini bu konuda aydınlatmaya çalıştığım bazı genç piyanistlerin hemen iknâ olarak, özgeçmişlerine doğum tarihlerini yerleştirmeleri olumlu bir gelişme. “Eski köye yeni âdet” deyişimiz boşuna söylenmemiş!.
Durum biraz da kişisine göre değişiyor. Bir bakıyorsunuz, yarışma kazanan müzik öğrencisi çocuklarımızın hepsinin özgeçmişlerinde doğum tarihleri yer alıyor, sonra büyüdüklerinde bazılarının özgeçmişinde kayboluyor!
Öğrencilerin özgeçmişlerini genellikle anne-babaları, ya da hocaları kaleme alıyor.
Küçüklerin özgeçmişlerinde belirtecekleri fazlaca bilgi bulunmayınca, en minik etkinliğe bile yer verilmesini hadi hoş karşılayalım. Ama konser programlarında yer alan büyüklerin özgeçmişlerinde bazen o denli gereksiz bilgi ve ayrıntıya rastlıyoruz ki...
***
İyi bir özgeçmiş nasıl olmalı, nasıl yazılmalı?
Öncelikle “olmaması gereken”leri belirterek başlayalım:
Yanlış, yanıltıcı bilgi yer almamalı.
Abartı olmamalı, basit, sıradan konser salonları “dünyanın ünlü konser salonu”, kasaba yarışmaları “dünyanın en önemli yarışmalarından” diye gösterilmemeli.
Sadece dereceye girilmiş yarışmalar, “kazanılmış” gibi gösterilmemeli, paylaşılmış dereceler de belirtilmeli...
Katılınan her ustalık sınıfı, çalışılan her hoca, verilen her konser ve şefine özgeçmişte yer vermek zorunlu değil, iyi bir seçki yapılmalı.
Pasif dinleyici olarak izlenen ustalık sınıfları, ayaküstü hasbıhal edilen şef ve besteciler, özgeçmişlerde “çalışılan hoca” diye gösterilmemeli.
Magazin basının, yayınladığı haberi okunur kılmak amacıyla uydurduğu kimi nitelendirmelere özgeçmişlerde yer vermekten kaçınılmalı.
Kendine övgü yapılmamalı. Anlaşılır bir Türkçe ile yazılmalı.
Özgeçmiş fazla uzun olmamalı, konser el broşürlerinde sayfalar işgal etmemeli.
***
İşin bir de orkestralarla ilgili boyutu var. Orkestraların el broşürlerini kimler, nasıl hazırlıyor? Genellike uygulama, sanatçının gönderdiği ya da menacerinin “web sitemizden indiriverin” dediği özgeçmişi alıp varsa çevirmen, yoksa “Google amca” aracılığıyla Türkçe'ye çevirtip el broşürüne koymak biçiminde. Fotoğraf da internetten indiriliyor ve bakıyorsunuz çekişilinin üzerinden yıllar geçmiş ve üzerine 20 kilo alınmış bir sanatçının fotoğrafı olarak, bir “genç ve güzel” kızla ya da göbekli, saçık dökülmüş bir erkekle karşılaşabiliyorsunuz sahnede!
Özgeçmiş kitapçığa sığdırılmak için, karınca duası gibi minik ve kötü seçilmiş puntolarla basılmış oluyor ve çoğu kimse o minik yazıları konser salonunda okuyamıyor. Sonuçta, o upuzun özgeçmişte sanatçının doğum yılı tesadüfen yazılı olsa bile, okuyucu fuayede gelip “Bu kemancı kaç yaşında var?” diye soruyor! Hele Uzak Doğulu solistler yaşlarını da hiç göstermedikleri için, okuyucunun merakı daha da artıyor. Birinin tepkisini hiç unutmuyorum. Tanınmış Japon-Amerikalı kemancı Midori'nin yaşını sorup, 50 civarı yanıtını alınca “Olamaz! En fazla 25 gösteriyor” diye hayretler içinde kalışını hep hatırlıyorum.
Orkestraların, kendilerine gelen özgeçmişleri ve program notlarını, bir “editör” aracılığıyla gerekiyorsa kısaltmaları, varsa çeviri veya yazardan kaynaklanan yazım hatalarını, anlamsız cümleleri düzelttirerek yayımlamaları yerinde olacak. Yoksa bu el broşürleri her hafta olmasa da, genellikle “âdet yerini bulsun” diye hazırlanan yazılı kağıtlardan öte pek gidemiyor.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
Bu yazı Andante dergisinin 1 Nisan 2019 tarihli 150. sayısında "Başkent'ten yansımalar" sayfasında yayımlanmıştır.