Klasik batı müziğini iyi takip edenler, üstelik Gustav Mahler severler, onun senfonilerine aşina olanlar iyi bilirler; bestecinin 4. Senfonisinin final bölümünde orkestra insan sesine eşlik eder. Birçoğumuz, ben de dahil olmak üzere, bu insan sesini soprano icrası ile dinlemeye alışmıştık. İnternette, bazı müzik sitelerinde tek – tük de olsa mezzosoprano yorumlamalarına da rastlanmaktadır. Bu hem şef, hem de solistin birlikte karar verebileceği bir seçenektir.
İşte böyle bir farklı icrayı, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın 5 Mayıs 2017 akşamı, İstanbul Haliç Kongre Merkezi’ndeki olağan haftalık konserinde dinledik. Bu konserin orkestra şefi Berlin’de yaşayan Garret Keast, solisti ise İDOB solist sanatçısı mezzosoprano Nesrin Gönüldağ idi.
Program yayınlandığında bu konser gününü iple çektim. Hatta provalara da gitmek istemiştim, ancak vakit bulamadım. Konser salonuna girdiğim zaman salonun çoğu koltukları maalesef boştu.
Konserin ilk eseri, Alman ilk dönem romantiklerinden olan Carl Maria von Weber’in Oberon uvertürü idi. 1825 yılında İngiliz oyun yazarı James Robinson Planche (1796-1880), Alman şair C. M. Wieland’ın (1733-1813) aynı adlı eseri üzerine yazdığı libretto ile bestecinin meydana getirdiği bu opera, konusunun zayıflığı nedeniyle opera sahnelerinde pek yer almamakla birlikte, uvertürü konserlerde sıkça çalınmaktadır. Garret Keast yönetimindeki İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası bu uvertürü başarıyla seslendirerek, dinleyenlerden hak ettiği alkışı aldı.
Ara verilmeden konserin ikinci eserine geçildi. Bu eser, konser salonlarının vazgeçilmezlerinden olan, Hugo Wolf, Richard Strauss gibi son romantiklerden olan Avusturyalı besteci Gustav Mahler’in 4. Senfonisi idi. İlk yorumu 25 Kasım 1901’de Münih’te bestecisinin yönetiminde yapılan senfoninin, tamamen gerçeküstü, dünya dışı ve mistik bir yapısı vardır. Diğer senfonilerinde var olan yapı bu eserde yoktur. Besteci tüm bölümlerine Almanca isimler vermiştir.
1. bölüm (Bedähtig. Nicht eilen) şarkıya benzer bir tema ile girerek, viyolonsellerin sunduğu başka bir tema ile çocuksu ve sonat yapısında olup, iyimser ve duygusal bir şekilde biter.
2. bölüm (Im Gemächliecher Bewegung. Ohne Hast) bir scherzo olup, çocuk oyunlarını hatırlatan bir melodik yapısı vardır. Başkemancının yarım ton düşük akortlu ikinci bir keman ile yaptığı sololar, bu çocuk oyunlarına yaptığı şakalara yanıt gibidir.
3. bölüm (Ruhunvoll – poco adagio) oldukça ağır, sakin bir hava içindeki bir dünyayı anlatır gibidir. Daha sonra bu temaya birinci ve ikinci bölümlerin temaları da katılarak bölüm sona erer.
4. bölüm (Sehr behaglich) sol majör tonundadır ve kısa bir girişten sonra kadın sesinin yer aldığı, şarkı ile huzur veren bir ezgi duyulur. Buradaki ezginin şiiri, Alman halk edebiyatından şair Ludwig Achim von Arnim (1781-1831) tarafından derlenmiş , Des Knaben Wonderhorn olarak adlandırılan seriden Das Himmlische Leben adlı şiirden alınmıştır. Adı geçen bu 4 kıtalık şiirde, Cennet, çocuksu bir şekilde tanımlanmakta, huzurlu bir ortam anlatılmaktadır. Arada beliren lirik bağlantılar ise eserle bir bütünlük sağlar. Eser de bu güzel mısraların yer aldığı güzel ezgilerle huzurlu bir şekilde sona eser.
Mahler’in 4. Senfonisinin Dünyada ve Türkiye’deki yorumlamalarında, son bölümdeki solo kadın sesinde genellikle sopranolar tarafından icra edilmişlerdir. Bu hemen, hemen yaygınlaşmış bir uygulama gibidir. Ancak bu konser için, solist olarak, orkestra şefi ve İDSO yönetimi tarafından, regitster olarak bu esere uygun olabilecek, İDOB solist sanatçısı, mezzosoprano Nesrin Gönüldağ uygun bulunmuş ve prova çalışmalarına başlanmıştır. Ben de konser salonlarında hiç mezzosoprano yorumu dinlememiştim ve çok merak ediyordum. Solistin konser sırasındaki entonasyonu, orkestra ile uyumu son derece başarılıydı. Bu başarıyı fark eden dinleyenlerden dakikalarca süren alkışlar alarak, birkaç kez selam için kulisten sahneye geldi. Bu başarı hem solist sanatçı mezzosoprano Nesrin Gönüldağ, hem İDSO, hem İDOB, hem de Türk sanatı içindir.
Konser sonrası konuştuğum, mezzosoprano Nesrin Gönüldağ, ‘’orkestra ile ancak 2 kez prova yapma olanağım olabildi, buna rağmen, hiç hata yapmadan konseri başarıyla tamamladım’’ dedi. Gerçekten de son derece başarılı ve eserin özüne uygun bir icra oldu.
Ancak, Türkiye’de birçok orkestranın da karşılaştığı mekân ve sahne sorunları İDSO için de geçerli. AKM gibi bir salonun olmayışı, göçebe orkestrayı, sanatını gereği gibi icra edemez durumda bırakmaktadır. Örneğin, bu konser için tahsis edilen Haliç Kongre Merkezi’nin küçük salonunun sahnesi de küçük olduğu için, orkestra yönetimi de orkestrayı küçültmeye gitmek zorunda bırakmış, bu da, Mahler gibi büyük orkestra gerektiren bir yorumun tınısını da olumsuz etkilemiştir. Her şeye rağmen, salondaki az sayıda da olsa seyirciler, tüm orkestra üyeleri ile solist ve şefi dakikalarca alkışlamışlardır. Konser sonunda görüştüğüm İDSO Müdürü ve obua sanatçısı Sezai Kocabıyık, artık bu durumda bile çok zor koşullarda sanat icra etmek zorunda kaldıklarını, bir an önce, AKM’deki yuvalarına geri dönmeyi arzuladıklarını söyledi. Bu arada iyi bir haber de verdi, bu yaz Güney Amerika turnesine çıkacaklarının müjdesini vermiş oldu. İDSO yönetim ve sanatçılarına başarılar diliyoruz.
İsmail Hakkı Aksu