Otuz yıllık bale öğretmeni, eski bale sanatçısı Müride Aksan, emeklilik hazırlığı yaparken, “Klasik Bale Eğitimi” başlıklı iki ciltlik bir kitap yayımladı. Bale eğitiminin ilk iki yılını kapsayan ve Hacettepe Üniversitesi tarafından yayımlanan kitapların yazarı Müride Aksan'la söyleştik.
Bale öykünüz ne zaman ve nasıl başladı?
Beatrice Fenmen stüdyosunda 5 yaşında başladığım bale eğitimini 1965 yılında girdiğim Ankara Devlet Konservatuvarı Bale Bölümü’nde sürdürdüm. İlk 3 yıl hocam olan Angela Bayley klasik bale eğitimi konusunda tanıdığım hocaların en değerlilerinden diyebilirim. Klasik bale tekniğinin temeli ve bale dansçısının sakatlıklardan korunmasının temel koşullarından olan doğru/sağlıklı bir “turn out” (adele ve eklemleri dışa doğru çevirerek dans etmek) konusunda çok özenli, çok titiz bir hocaydı. Daha sonraki sınıflarımda hocam olan Molly Lake ise, mesleki davranışlarının yanı sıra birey olarak da çok disiplinli ve gerçek bir sanatçı/artist hoca idi. Dokuz yıl süren öğrencilik dönemi boyunca hocalarımdan İngiliz stiliyle eğitim aldım. Ankara Devlet Balesi kadrosuna katıldığım 1974 yılından itibaren Rus bale hocaları ile çalıştım. O dönemde devlet balesinde ders veren hocalardan sevgili Virginia Sukanov bizlere neredeyse okul eğitimi denecek biçimde Rus Vaganova tekniğini baştan öğretti.
Bir sakatlık geçirmiştiniz değil mi?
Evet...1984 yılında geçirdiğim bir bel sakatlığını takiben 1985 yılında Hacettepe Üniversitesi kadrosuna katıldığım dönemde; geleceğin bale sanatçılarını yetiştirme sorumluluğunu çok önemsedim. Bu sebeple mümkün olduğunca az hata ile, mümkün olduğunca iyi eğitim verebilmeyi hedefledim. Öğretmenlik alanında bir eğitim almadan hocalığa geçmenin verdiği tedirginlik ve sorumluluk duygusuyla Kayyum Yakubov’la yaptığım kısa süreli metodik çalışmasının yanı sıra, okula gelen tüm Rus hocaların bale dersleri seyredip notlar aldım. Daha sonra başka okulları merak edip yaz aylarında Londra Royal Bale White Lodge okulunu ve Balanchine tekniğinin merkezi olan School of American Ballet’de bale derslerini izledim.
Klasik bale eğitimi başlıklı, ilk iki yılı kapsayan iki kitabı hangi amaçla hazırladınız?
1989 yılında kadromuza katılan yabancı hoca ekibinde yer alan ustam Vladimir Tolstoukhine tüm meslek yaşamım boyunca rastladığım en bilgili hoca idi diyebilirim. Tolstoukhine 2 yıl boyunca okulda hocalık yapan ekibe Vaganova Metodiği dersleri verdi, buna bir çeşit hizmet içi eğitim diyebiliriz. Daha sonra 1995 yılında Yüksek Lisans eğitimi programını birlikte hazırlayarak hayata geçirdik. İlk dönem öğrencilere o ders verirken beni asiste etmek üzere yanına aldı ve aynı programı bir kez daha çalışmış oldum. Bu dönemde hem eğitim almak, hem de aynı zamanda uygulama yapma şansım oldu. 1984 yılından bu güne tüm bu birikimi değerlendirerek geleceğin dansçılarına katkı vermeye çalıştım. Öğrencilerimin mesleki hayatlarını göz önüne alırsak sanırım hocalarımdan aldıklarımı öğrencilerime aktarmakta yol alabildim. Bu meslek yaşamı boyunca öğrendiklerimin yanı sıra, eğitim verirken uyguladığım yöntemleri; yaşımın ilerlemiş olması ve ardımızdan gelecek olanlara ipuçları bırakmak amacıyla kalıcı kılmak istedim. Vladimir Tolstoukhine’in ders notları esas olmak üzere tüm bu birikimi içeren çalışmanın kurumsal bir nitelik taşımasını dilediğim için Hacettepe yayınları arasında bastırıldı.
Bu kitaplarda tanımlanan pozisyon ve hareketleri görsel olarak da desteklemeyi düşünür müsünüz? Bir DVD halinde olabilir, internet videoları biçiminde olabilir?
Bunu soran başkaları da oldu. Bale bilen bale hocalarına yönelik olarak yaptığım bu çalışmada hareketleri yazıya dökmek, olabilecek, başarabileceğim en doğru ifadeleri bulmak hususu beni hayli zorlasa da; tüm hareketlerin detaylarıyla anlatıldığı bir çalışma bu. Fotoğraflarla desteklemek, bu çalışmayı görsel açıdan daha zengin kılardı. Ancak, basılmış bazı örneklerden biliyorum ki fotoğraflarda hatalar olabiliyor ve yazdıklarımla çelişen görseller de olabilirdi. Doğrusu bundan sakınmak istedim. İleride bir grafik sanatçısıyla bu hareketleri betimleyen görseller hazırlamak da aklımda yer eden konulardan biri. Bunun yanı sıra, uzun yıllar birlikte çalıştığım piyanist Hakan Ekmen her zaman harika eşlikler çıkarttı. Sınavlarımızı kaynak edinerek hem notaları, hem görselleri DVD olarak içeren bir çalışma yapmayı diledik ama hayatın peşinden koştururken bu güne dek gerçekleştiremedik. İleride belki bunu da yapabiliriz.
Bale hocalığı yaptığınız 30 yıllık dönemde temel yaklaşımınız ne oldu?
Öncelikle sağlam bir temel, güçlü bir iş ahlakı, disiplin anlayışı ve işe saygıyı benimsetmeye çalıştım. Öğrencilerimin, kendisiyle yarışan, mesleğinde emekle yükselmeyi benimseyen, her yeni günde bir gün öncesinden daha iyi yapmak için uğraşan baleciler olmalarını hedefledim. Kendimin hoca olarak bir yabancı hocanın karşısında zayıf durumda kalmasını istemediğim gibi, öğrencilerim için de İstedim ki; yeterince emek verir, gereğince odaklanırlarsa ne Rus ne Amerikalı ne Fransız çocuklardan bir eksikleri olmayacağını bilsinler, buna inansınlar. Meslekleriyle aralarına hiçbir şey giremesin; ne beğenmeyen hoca, ne rol seçiminde ihmal edilmek vb. sıkıntıları önemsemeden çalışarak, emek vererek, azmederek başarsınlar. Tüm bu amaçlarım ve mesleki yaklaşımım gereği ben de hoca olarak bu doğrultuda davranmaya çalıştım.
Babanız tanınmış, verimli bestecimiz Muammer Sun da konservatuvarlarda yıllarca öğretmenlik yaptı. Bale hocalığına başlarken size öğütleri oldu mu?
Hocalığa başladığım yıl “keşfedilmiş şeyleri keşfetmeye çalışmakla zaman kaybetme, ara bul ve sen üzerine yenilerini ekle” demişti. Sanırım bu öğüt yeni mesleki kimliğimin biçimlenmesinde hayli etkili oldu. Söylemeden geçemeyeceğim: biz dört kardeşe de verdikleri, içinde bulunduğu topluma, ülkesine ve mesleğine sorumluluk duyarak yaşamak, kitap okumak, kendini sürekli geliştirmek, yaşadığı çağın sorunlarıyla ilgilenmek gibi hususların da hocalığıma hayli etkisi olmuştur.
Öğrencilerinizden, yıldız mertebesine yükselenler, uluslararası yarışma kazananlar oldu mu?
İlk sınıfımdan başlayarak yüreğimi mutlulukla dolduran öğrencilerim oldu şükürler olsun. Öğrencilerimin her birine meslek sevgisi ve sorumluluğunu verdiğimi şimdilerde söyleyebilirim, zaman bunu doğruladı. Yaşları dans etmek için ilerlemiş de olsa hâlâ dans edenler, dans etmeyi bıraktı ise hocalığa veya repetitörlüğe yönelenler ile her biri verimli olmak yolunda emek veriyorlar, bu çok sevindirici. Elimin değdiği öğrencilerimin hemen hepsinin çok çalışkan olduğunu söyleyebilirim. Mesleğini ve çalışmayı seven bir dansçı için rol ayrımı olmadığı gibi, bu nitelikleri taşıyan her bir öğrencim de benim için birer yıldızdır.
İsimlendirsek?
Oynadıkları roller üzerinden belirtecek olursam ilk sınıfımdaki öğrencilerim Ayşe Fidanlık, Arzu Dirin/Kıran, Özlem Oğuz’dan başlayarak, daha sonraki yıllarda Volkan Ersoy, Elif Aktar, Sanem Ergüler, Özge Başaran, Burak Kayıhan, Erhan Güzel, Derya Tokgöz, son yıllarda Büşra Ay, Özge Onat isimleri aklıma geliverenler. Yönetici olarak şartlar hiç elvermese de; 1996’da Varna yarışmasında ödül alan Serhat Güdül ve 2006’da dünya üçüncüsü olan Kadir Okurer’den başlayarak, İstanbul bale yarışmasında Türksoy ödülü kazanan Berin Kocabaş ve Orleu yarışmasında 3.’lük ödülü kazanan Sultan Menteşe ile Ege Sarıoğlu’na dek öğrencilerimizin yarışmalara katılmaları konusunda olanaklar yaratmaya, hocaları ve öğrencileri bu konuda teşvik etmeye çalıştım, çorbada bir parça tuzum oldu ise ne mutlu bana. Bu dansçılardan 2006'da Soçi'de grand prix ödülü kazanan Özge Başaran, 2010 İstanbul Bale Yarışmasında Türksoy ödülü kazanan Erhan Güzel, geçenlerde İtalya’dan altın madalya ile yurda dönen Özge Onat ve Sultan Menteşe ise eğitimleri sırasında öğrencim olmuş dansçılar arasında.
Sizce halkımız bale ve dansa karşı yetenekli mi?
Buna hiç sakınmadan “evet” diye yanıt verebilirim. Malum ülkemiz sık sık çalkantılar yaşanan bir ülke. Bu durumun tüm hayatımıza olan yansımalarından eğitim alanı da etkileniyor. Zaman zaman eğitim hayatında yaşanan kırılmalar, eğitim sisteminin bütünsel bir bakış olmadan uğratıldığı değişiklikler; bu değişikliklerin sanat ve bale eğitimine uyup uymadığı sorgulanmadan aynen konservatuvar eğitimine de yansıtılması (YÖK yasasıyla üniversite sistemine dahil edilmemiz, orta ve lise eğitiminde bire bir denklik uygulaması vb.) : Devlet Balesi sanatçılarının okullara hoca olarak aktarılmasının önünün kapatılmış olması sebebiyle kalıcı bir eğitim kadrosunun oluşturulamaması, yabancı hocalara verilen maaşların Avrupa ve Amerika, hatta Kore ve Japonya’yla karşılaştırıldığında çok düşük olması gibi unsurlardan kaynaklanan tüm eksiklere, olumsuzluklara karşın çok iyi dansçılar yetişiyor.
Ve, ne yazık ki, bale eğitimine başladığı 1950 yılından bu yana koskoca bir coğrafyada sadece 6 ilde akademik bale eğitimi verilebiliyor, bale eğitimi olanağı tüm ülkeye ulaştırılamadı. Bu sebeple kimbilir tüm bu coğrafyada ne yetenekli çocuklar yetenekleri değerlendirilemeden büyüyorlar.
Yani yetenek var, yeterli eğitim koşulları yok!
Öyle ne yazık ki... Olumsuz koşullar göz önünde bulundurulduğunda istenen, hayal ettiğimiz sonuçlara ulaşmanın yolları kapalı görünüyor. Üstelik son yıllarda sanat kurumları hakkında, yeterli donanıma ve bütünsel bir bakışa sahip olunmadan başlatılan tartışma, sanata karşı takınılan olumsuz yaklaşım bu alanda çalışanların umudunu zedeleyici, kaygı verici olduğu gibi, bu alana yönelmek isteyenlerde de kaygılara kuşkulara yol açıyor. İstenilen sonuçlara erişebilmek için, tüm eğitim sistemimizde olduğu gibi bale eğitimi de, “bale eğitiminin/mesleğin” ve ülkenin koşulları göz önüne alınarak düzenlenebildiği takdirde, bu soruna sağlıklı ve adil bir yanıt mümkün olabilir. Yukarıda sözünü ettiğim koşullar altında uğratıldığı değişikliklerin hiçbiri bale eğitiminin gerekleri düşünülerek yapılmadı. Bu koşullar sebebiyle bale eğitimini sürdürme mücadelesi, bale sanatının varoluşunu sürdürme mücadelesi anlamını da taşıyor uzun yıllardır.
Bundan sonrası için sizce Türkiye'de bale eğitimi ve sanatının geleceği var mı?
Bu sorunuzun yanıtı, Türkiye’nin geleceği ile yakından ilintili. Türkiye'de akılcı, ülkeyi ve insanlarını önceleyen bir sistem oluşturulabilirse tüm yaşamımız gibi bale sanatı da bundan olumlu etkilenecektir. Bu ülkenin insanları güzelden, iyiden anlar ve hoşlanır, buna dair ip uçlarını Anadolu'nun en uzak köşelerinde sanatını sunmuş olan tüm sanatçılar tanık.
Öte yandan benim iç sesim diyor ki,hayli uzun zamandır beslenme kaynakları zayıflatılan sanat ve bale alanında; gün gelecek işini gerçekten iyi bilenlere ihtiyaç olacak. Sadece son 10-12 yıldır yaşananlar değil, çok daha uzun süredir ihmal edilen sanat alanı eğitim kurumalarıyla, icracı kurumlarıyla gerçekten gerektiği ve işlevsel olabileceği biçimde yeniden toplum yararına yapılandırılacak. O günün ne zaman geleceğini şimdiden bilemeyiz ancak o günler geldiğinde yaşanan tüm deneyimlerden yararlanılarak, iyi işleyen sağlıklı bir yapı oluşturulması en önemli görev olacaktır.
Konservatuvarların ilgili bölümlerine talebin azaldığı söyleniyor.
Konservatuvarlara başvurular sanat kurumlarında kadro sorununun baş gösterdiği, neredeyse 15-20 yıl öncesinden bu yana yaşanan bir olgu. Güvenceli iş imkanı olmayan bir alanda çocuk yetiştirmeyi isteyenlerin sayısının az oluşuna şaşırmamak gerek sanırım. Buna karşın, Ankara Devlet Konservatuvarı olarak kabul sınavlarında ideali aramaktan, sadece ideal ölçülere sahip olanları seçmekten çok, mümkün olduğunca fazla sayıda çocuğu eğitime alarak sanat kurumlarına katkımızı sürdürmeye sağlayamaya çalıştık diyebilirim. Paris Opera’sının bale okuluna 2000 kişi içerisinden sadece baleye en uygun 8 öğrenci seçildiği göz önüne alırsak; yaptığımızın bir çeşit gözü karalık, risk almak olduğu da söylenebilir.
Profesör olmayı beklemeden emekli olmaya ve İstanbul'a taşınmaya hazırlandığınızı duyduk. Doğru mu?
Bale dansçılığında olduğu gibi bale hocalığı ve yöneticilik de işe yoğunlaşmayı, kendi yaşamını ikinci planda bırakmayı gerektiriyor. 10 yıl Ankara Devlet Balesinde, 30 yıldır da okulda görevlerimi çok severek ve tutkuyla yürüttüm. Önceliğim çoğu zaman mesleki sorumluluklarım oldu desem yeri var. Amacıma ulaşmanın, güzel dansçıların yetişmesine katkıda bulunmanın verdiği mutlulukla, iç erinci ve şükran duyuyorum. Yapabildiklerim için hayata tanrıya müteşekkirim. Ancak, bu meslek yaşamı ve anlayışı sebebiyle uzun yıllardır ailem ve kızımdan uzak, yalnız yaşıyorum. Tüm ailem İstanbul’da yaşıyorlar. Ve, kısmetse yakında bir bebek geliyor ailemize ve doğrusu ilk torunuma uzak kalmak da istemiyorum. Bu sebeplerle yaşamımı İstanbul’da sürdürmek istiyorum.
Bale hocalığını İstanbul'da sürdürmeyi düşünmez misiniz?
Doğrusu mesleğimde belki de en biriktiğim yaşta bırakmak beni de tedirgin ediyor, öğrendiklerimi paylaşmamaya kıyamıyorum. İstanbul’daki okullarla ön görüşme yaptım ancak olumlu bir yanıt alamadım. Yaşam bir kez yaşanıyor ve her şey bir yana mesleğim bir yana diyemeyeceğim bir dönem geldi sanırım. Öte yandan, hayat planladığımız gibi işlemiyor. Geçtiğimiz sonbaharda emekli olmayı dilemiştim ancak özlük haklarım sebebiyle bir süre daha çalışmam gerekti ve gelecek ocak ayına dek ertelendi. Şimdilik plan bu, hayat ne getirecek göreceğiz.
Şefik KAHRAMANKAPTAN
KISA YAŞAM ÖYKÜSÜ
1960 yılında Fenmen Bale Stüdyosunda başladığı bale eğitimi, 1965-74 yılları arasında Ankara Devlet Konservatuvarı’nda sürdürdü.
1974 yılında Ankara Devlet Balesi kadrosuna katıldı.
1978 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı Bale Bölümü Yüksek Devre sınavlarını tamamladı.
1974-1984 yılları arasında Ankara Devlet Balesi’nde corp de balet ve solist dansçı olarak görev yaptı.
1984-85 öğretim yılında Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı kadrosuna katıldı.
1994-1997, 2000-2008, 2011-2014 yılları arasında Bale Anasanat Dalı başkanlığı yaptı.
Royal Ballet School ve School of American Ballet'ye izleyici-gözlemci olarak ziyaretler gerçekleştirdi.
Prag H.A.M.U dans bölümü, Amsterdam Üniversitesi Bale bölümü ve Deen Hague/Lahey Royal Koninklijk Konservartuvarında klasik bale dersleri verdi.
Okul temsilleri ve TRT çocuk ve gençlik programları için yaptığı koreografilerin yanı sıra, Uluslararası Chopin Sempozyumu'nda 'Anısı'na' başlıklı koreografisi sahnelendi. Avrupa Kültür Derneği'nin "Geleceği Biriktirmek" adlı uluslararası projesinde 'Beden-Mekan-Ritim' başlıklı koreografik çalışmayı gerçekleştirdi.
Öğrencileriyle Varna, İstanbul, Orleu ve Akkuğu yarışmalarına katıldı.
“Orleu” (Almaata) ve “Akkuğu” (Bişkek) bale yarışmalarda jüri üyeliği yaptı.
Bianet, Psike Art ve Evrensel Aylık Edebiyat Kültür dergilerinde yazıları yayınlandı.