Yakında yeni bir kitabım çıkıyor, bir portre kitabı. Adı “İnsanoğlu insanlar”. Kusura bakmayın, söze sunturlu bir lafla giriyor gibi gözüksem de, insandan başka yaratık yok bizim kitabımızda. Değerli bulduğum insanoğlu insanlardan birini Sanattan Yansımalar okurlarına sunmayı düşündüm.
*
Caz sanatını seven, hatta bu sanata hayranlık duyan insanlar için Bessie Smith adıyla “Blues” arasında pek bir fark yoktur. 20. yüzyılın başlarında, caz sanatının mayası olan zenci müziği Blues’a bir imparatoriçe aranacak olsa ona Bessie Smith denirdi. Çünkü o, Blues sanatını doruğa ulaştıran çok yetenekli bir halk sanatçısıydı.
Kuzey Amerika zencileri için Bessie Smith adının neredeyse dinsel bir anlamı olduğu söylenir. Gündelik hayatta zenciler için acı olarak ne varsa; ayrıca, beyazların yaptığı baskılar ve aşağılamalar, özetle zenci olmanın getirdiği bütün kötü şeyler, Bessie Smith adı altında eksiksiz bir yorumla sanat düzeyine yükseltilmiştir.
“Blues”, zenci Hıristiyanların dinsel şarkıları olan “spritüel”lerden doğmuştur. Zenci şair Richard Wright, “Büyük kentin spiritüeli” dediği Blues için şunları söyler:
“Spriritüel’i dikkatle dinleyen kişi, daha sonra Blues olan o hüzünlü hatırlatmayı da duyacaktır. Aman dileyen ya da fısıldayan Blues şarkıları olduğu gibi, gülen ya da ağlayan, hüzünlü olan ya da neşe saçan Blues’lar da vardır. Her yakınma ya da gülücük, titrek bir sesle verilir.”
Blues şarkıcılarının yaşamı hakkındaki bilgiler, yok denecek kadar azdır. Örneğin, Bessie Smith’in ne zaman ve nerede doğduğu bilinmez. O, 1890’da Chatanooga’da veya 1896’da Tennessee’de, ya da başka bir yerde doğmuş olabilir.
Bessie, ilk kez Oklohoma’nın küçük bir kasabasındaki karanlık bir lokalde sahneye çıkmıştır. Başlangıç dönemi, bu müthiş şarkıcı için hızla yükselme ve başarı yılları olmuş, özellikle 1923 ve 1930 arasında çok sayıda plak kaydı yapmasına karşın, son yıllarında ününü koruyamamıştır.
Bessie, kendisini dinleyenlere önem vermez bir tavırla şarkı söylerken bir yandan da duygularını çevreye egemen olabilen sesiyle dile getirmiştir. Sesindeki büyünün nereden kaynaklandığı bilinemez. Bunun nedeni, sesindeki boğukluktur; ya da sesindeki boğukluğun değişmezliğidir. En neşeli, hatta taşkın ezgilerde bile, derin bir hüzünle sarılmış olan sesi, dinleyicisine çok şey anlatır. Ama o dinleyici, müzikten hiçbir şey anlamayan, müzik karşısında hiçbir şey hissetmeyen bir hıyarın teki olursa onu bilemeyiz. Burası Amerika!
Yenilerde ABD’den gelen bir müzikçi dostum söyledi: En modern “Be-bop” şarkıcılarına varana kadar, caz müziğinde Bessie’den şu ya da bu biçimde etkilenmemiş bir kadın şarkıcı yokmuş, çünkü olamazmış!
Bessie’nin ölümü de her zamanki hayatının bir parçası gibidir. Ama bir farkla: Bu ölüm, “ABD Uygarlık Tarihi”ni aydınlatması bakımından ilginç bir olaydır:
24 Eylül 1937’de Bessie, otobüsle Mississippi kıyısındaki bir kasabaya giderken otobüs devrilmişti! Bu kazadaki tek zenci Bessie’di ve en ağır yaralı da oydu. Böyle olmasına karşın, gelen ilkyardım arabaları, önce beyazları hastaneye taşımıştı. Sıra Bessie’ye geldiğinde, “Blues İmparatoriçesi” kan kaybından ölmüştü çoktan…