Doğrusu hem Tolga Yayalar’ın yeni bestesini ilk kez , hem de Özgür Aydın’dan zor ve uzun Brahms 2. Piyano Konçertosunu dinlemek için bu konseri çoktan programımda işaretlemiştim. Ama sezonun ikinci konserinin birden “açılış konseri”ne dönüşeceğini hiçbirimiz tahmin edemezdik. Terör saldırısı nedeniyle hesaptaki açılış iptal edilince, BSO sezonu Fransız şef Fayçal Karoui yönetiminde, “Derin Müzik” başlığı verilen 23 Ekim akşamki konserle açtı. Gene de bir sürpriz vardı. Piyanist Özgür Aydın’ın bir parmağında ödem oluşup, doktoru da “riske girme, bir süre çalma” tavsiyesinde bulununca, programdaki konçerto ve piyanist konsere üç gün kala değişti. Gökhan Aybulus, kendisine götürülen teklifi kabul edip Beethoven’in 3. Piyano Konçertosu’nu çalmak üzere Eskişehir’den Ankara’ya geldi. Konserin akışı da program kitapçığı basıldıktan sonra değişti. İlk yarı orkestra eserlerine ayrılıp, konçerto ikinci yarıya bırakıldı. Böylece bir kısım dinleyicinin konçertoyu dinledikten sonra salondan ayrılma alışkanlığı da önlenmiş oldu.
Konserde ilk olarak, Bilkent’in kompozisyon öğretmenlerinden Harvard doktoralı Tolga Yayalar’ın (d.1973), BSO’nun siparişi üzerine bestelediği “Zamanın Kalıntıları | Vestiges of Time” adlı yapıtı seslendirildi. Yaylı, üflemeli ve bir vurmalı olmak üzere toplam 16 müzisyen için yazılmış yapıtı, besteci konserin başında sahnede dinleyiciye anlattı.
Açıklamaya kulak verelim: “Zamanın Kalıntıları’nın çıkış noktası ‘Müzik yapıtları zaman içinde bozulan mimari yapıtlar gibi olsalardı, nasıl olurdu?” gibi sorulardır. İstanbul, 1453’te Osmanlı İmparatorluğu’nun eline geçtiğinde, Batı dünyası büyük bir travma yaşamıştı. Bu travmanın en önemli müzikal ifadelerinden biri, zamanın en ünlü bestecisi Guillaume Dufay’ın yapıtıdır. Dufay’ın ilahisi 600 yıldır hiç değişmeden kalmıştır. Yayalar Dufay’ın ilahisini kendi dünyasına aktarır ve onu zamanın neden olduğu değişime duyarlı fiziksel bir nesneymiş/binaymış gibi işler.”
Yayalar’ın etkilendiği bir olgu da tüm hızıyla devam eden “kentsel dönüşüm”... Açıklamayı kitapçıktan genişçe okumuş olarak yapıtı dinlerken, gözümün önünden eskiden konaklarla süslü İstanbul Göztepe geçti nedense. Herbirinin apartman sevdasıyla yıkılıp yerlerine birkaç blok dikildiği, şimdi ise 50 yıllık bu binaların bu kez yerini gökdelen rezidanslara terkettiği Göztepe... Yayalar’ın üflemelilere yazdığı partileri, sanki geçmişten gelen konakların feryatları gibi dinledim. Tonal, kendine özgü felsefesi olan, ama bunu açıklamayı okumadan dinleyicinin kavramasının pek mümkün olmadığı, dinlenebilir nitelikte bir çağdaş müzik yapıtıydı.
Konserin ikinci eseri Avusturyalı besteci, 12 ton müziğinin babası, Viyana Ekolü’nün kurucusu Arnold Schönberg’in (1874-1951), az sayıdaki tonal eserlerinden Op.4 sıra numaralı “Verklarte Nacht-Aydınlanmış Gece”ydi. Eseri BSO’nun yaklaşık 10 yıl kadar önce Emil tabakov yönetiminde başarıyla seslendirdiğini anımsıyorum. Fransız anne, Tunuslu babadan olma Fayçal Karoui de, eserin romantizmini, duygu yoğunluğunu dinleyiciye hissettiren başarılı bir yorum çıkardı. Konsere “Derin Müzik” başlığı da bu yapıttan yola çıkılarak konulmuş olmalıydı.
İkinci yarıda ise Gökhan Aybulus’un (d.1982), Beethoven’in 3. Piyano Konçertosu’nu yumuşacık tuşesiyle seslendirişine, notaları inci dizer gibi bağladığı kadanslardaki müzikalitesine tanıklık ettik. Aybulus’u, Moskova Çaykovski Konservatuvarı’na gönderilip, ünlü “kırmızı diploma”nın sahibi olan ilk Türk piyanist olarak tanıyorum. Cem Babacan, Özgür Ünaldı, Başar Can Kıvrak, Kenan Tatlıcı, Ayşegül Yörükoğlu, Ecem Alnıaçık, Bal Ertürk , gibi isimler onu izlemişlerdir. (Unuttuklarım varsa bildirsinler ekleyeyim)
Günümüzün uluslararası dolaşımda önemli piyanistlerinden Nikolai Lugansky’nin (d.1971) en beğendiği piyanistlerden biridir Gökhan. Peki, pek çok Rus meslekdaşı kadar iyi olan Gökhan Aybulus neden uluslararası dolaşımda yeterince yer alamıyor? Herhalde Rus değil de Türk olduğundan! Piyasanın önemli menejerlik firmalarından Harrison-Parrot’un kayıtlı sanatçısı olmadığından!
Aybulus, Eskişehir’deki Anadolu Üniversitesi’nde öğretiyor, oda müziği yapıyor, piyanolu quartetlerin vazgeçilmez isimlerinden. Devlet Orkestraları da arada bir kendisini hatırlıyor!. Ama Bilkent’te, o da meslekdaşının rahatsızlığı nedeniyle BSO’yla ilk kez çaldı. Dinleyicinin büyük alkışını aldı. Nazlanmadan iki bis yaptı. Önce Bach’ın prelüdünden Siloti’nin düzenlediği Si bemol prelüdü çaldı, ardından da Rahmaninof’tan etüd. Sonuçta herkes memnundu. Umarım BSO, önümüzdeki yılların programlarını hazırlarken, Gökhan Aybulus’u adı önceden konulmuş, eseri kararlaştırılmış bir konser için de anımsar.