Orkestra Şefi Naci Özgüç, genç meslekdaşı Devlet Çoksesli Korosu Şefi Cemi'i Can Deliorman'a önemli bir mektup yazdı. Yakın geçmişimizde yaşanan, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nün pek çok devlet orkestrasının programında değişikliğe yol açan uygulamasını hatırlatarak tarihe not düşen, sanat kurumlarının günümüzde yaşadığı sorunların bazılarını irdeleyen bu mektubu aynen yayımlıyoruz:
***
Sevgili Cem-i,
Aslında iki meslektaş olarak sana daha önce yazmak istemiştim, ancak bazı konuları kafamda toparlamak ve daha dingin bir ortamda anlaşılabilmek amacıyla bunu zamana bırakmıştım.. Kısmet bu güneymiş..
Öncelikle bu bir Fazıl Say savunması değildir bunu belirtmeliyim, amacım hepimizin belli rollere itildiği şu dönemde meseleye biraz daha kuşbakışı bakabilmek ve içinde bulunduğumuz durumu biraz daha akılcı ve stratejik değerlendirebilmektir.
Hatırladığın üzere Çoksesli Koromuzun ve Antalya Devlet Senfoni Orkestramızın benimle vereceği konser arefesinde hiç birimizin aslında takınmayacağı veya takınmaktan da hiç bir şey kazanamayacağı tavırlarda bulunduk. Ve istemediğimiz halde parçalı bir saflaşma ve anlamsız bir düşmanlık içine sürüklendik. Bunun birinci sebebi içinde bulunduğumuz politik ayrıştırma ve baskının taraflarca hem yanlış göğüslenmesi hem de bu tutuma hep birlikte aynı safta tekvücut direnmek için yeterli sükûneti sağlayamamamızdır.
Şöyle ki; senin de cok iyi hatırlayacağın gibi: bizler o konserde Fazıl'ın Nazım Oratoryosunu seslendirmek için program yaptık, hazırlıklarımızı bu yönde başlattık. Buna Sn. Turgay Budak ve Sn. İbrahim Sezer de tanıktır. Hâttâ Sn. Serenad Bağcan, Sn. Arda Aktar ve Sn. Genco Erkal'la da bu konuda iletişime geçilip bütce, program, tarihler konusunda da ön görüşmeler yapıldı. Onlar da tanıktır.
Sonrasında; malûm sansür geldi ve hem koro hem de orkestra yönetimi, hem bana hem de üstte adı geçen sanatçılara hiç bir uyarı veya bilgilendirme yapmadan eseri Carmina Burana olarak değiştirdiler.. Hâttâ Arda beni arayıp afişlerin bile hazırlandığını Antalya'daki arkadaşlarından duyduğunu paylaşmıştı.
Bunun üzerine başta ben olmak üzere, bu durumun etik ve teknik olarak doğru olmadığını belirttik. Konunun sadece Nazım'a sansür olmadığını, bir eser değişikliğinin eserin şefine ve solistlerine sormadan inisiyatif alarak yapılmasının ne derece doğru olduğunu sorgulamaya, sorgulatmaya çalıştık.
Bu dakikaya kadar her şey son derece normalmiş gibi davraniılırken Fazıl'dan malûm Carmina çıkışı geldi ve ortalık karıştı.
Burada bir duralım ve soralım: Konu eğer sansürse: orkestra ve koro neden Carmina'ya gelen bu sansürleme girişimine verdikleri tepkiyi, Nazım'ın sansürlenerek Carmina'ya çevrilmesi sırasında vermedi? Orkestra ve koro özerklik kavgasının temasını Carmina olarak belirlerken neden esas temanın aslında Nazım olduğunu göz ardı edebildi?
Devam edelim: Fazıl doğal olarak ta kendi eserine yapılan sansüre tepki verdi. Ne kadar haksızdı? Bunun Nazım üzerinden aslında Fazıl'a yapılan bir iteleme, horgörü olduğunu sen, ben, orkestra, koro nasıl atlayacaktık?
Ama atlandı.. Yazık oldu çünkü büyük resim gözardı edildi. Ben şahsen bu konseri yönetemeyeceğimi orkestra idaresine bildirmeme rağmen şaka gibi otel rezervasyonumla ilgili mailler aldim..
İşte bu noktada kişilerin ve kurumların safları yanlış seçimlerle yanlış oluştu. Bu ortamda da Fazıl hem duruştaki hatâ (büyük resim) hem de üstüne kınamalarla iyice itildi. Fazıl'ın tepkisi her ne kadar şahıs olarak sana, kurum olarak ta Çoksesli Koro ve Antalya Senfoniye olarak görünse de, aslında tepkisi bu sansürlemeye tek bir cepheden karşı durulmaması idi.
Tekrar hatırlatmalıyım burda tavır veya eleştiri kişi veya kurumun özün değil , yapılan adaletsizlik veya sansüre bu kişi veya kurumların aldığı cephe seçimlerinedir.
Evet : "Şeflik sadece değnek sallamak değildir" cümlesi inciticidir. Belki de bu cümle genç bir meslektaşımı sorumlusu bulunduğu topluluklar onunde küçük de düşürmüş olabilir. Mesleki egomuz bu tür bir iğnelemeye sadece başkasının gözünde zedelenmemek kaygısıyla tepki vermemizi de tetiklemiştir.
Ancak tekrarlamama izin verirsen, bu eleştiri veya iğneleme ortada gün gibi âşikar olan bir adaletsizliğe verilmeyen ya da verilemeyen tepkileredir.
Şimdi biz bu ülkenin sanatçıları olarak; bana, sana, kurumlarımıza yapılan müdahale, sansür ve bunun gibi bir çok konuya verdiğimiz tepkilerle cephelerimizi belirliyoruz, tabii ki devletle çalıştığımız içindir ki bir çok konuda elimiz kolumuz bağlı, bunu yadsımak imkânsız.. Bununla beraber eğer bizler kişisel eleştiri veya kötü sözleri filtreden geçirmeyip, asıl söylenmek isteneni atlarsak, bir başka deyişle egomuza direk saldırı olarak algılarsak, esas konuyu atlıyoruz. Bu bugün yapılabilecek en büyük hatâlardan biridir ve oltaya gelmektir.
Fazıl'ın seni bir dava açmaya iten diğer söz veya tavırlarını bilmiyorum, ancak şunu çok iyi biliyorum ki bugün o veya diğer meslektaşlarımıza, başlarına gelen adaletsizliklere ve buna "hayır" diyemeyenlere verdikleri veya verdiğimiz kişisel tepki, aslında cephe olarak bizleri, bu adaletsizlikleri yapanlarla aynı safa oturtur. Bunları yapanların ekmeğine yağ sürer.
Bütün bunlarin ışığında kararlarını saygıyla tekrar gözden geçirmeni dilerim.
Biraz uzun oldu affet,
Saygı ve sevgilerimle,
NACİ