Bugün köşeyi Fazıl Say kaptı.
Atalarımız, “ayinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz” demişler; ama biz bugün insanların yaptıklarından çok söyledikleri sözlerle, aldıkları paralarla ilgileniyoruz. Görsel-işitsel ve sanal ortamlardaki haberler bile olaylardan çok konuşulanları konu alıyor! Elbette, ister edebiyatçı olsun, ister müzisyen, sanatçının söylediği sözün de bir ağırlığı vardır; ama günümüzde sanal ortamda tepkisel olarak yazılanlarla ayaküstü söylenenleri imbikten geçirilerek kâğıda dökülenlerden ayırmak gerekir. Ben kendi hesabıma sanal ortam açıklamalarını da, onlardan yola çıkılarak yaratılan polemikleri de izlememeye çalışıyorum. Öte yandan, bir sanatçının kendi ağzından anlatılanların kitaplaşmış hali ilgimi çekiyor.
Fazıl Say’ın dünyanın bir ucundan ötekine konserden konsere uçarken tuttuğu notlardan oluşan Uçak Notları’nı (1998) da böyle bir merakla okumuştum. Her sanatçıdan ilk beklenen duyarlı olmasıdır; ama Fazıl Say’ın -bireysel duyarlılıkların ötesinde- yetiştiği topraklara, bu toprakların kültürüne, insanına karşı duyarlılığı ve borçluluk duygusu çok etkileyiciydi. O yalnızca dünyanın bir ucunda vereceği konseri düşünmüyor, kendi halkına neleri nasıl verebileceğine de kafa yoruyordu.
2009 yılında ikinci kitabı çıktı: Yalnızlık Kederi/ bir müzisyenin notları… Bu kitapta Zeki Müren ile Aşık Veysel üzerine yazdıkları, bu isimler üzerine bugüne kadar kaleme alınmış ve alınacak yazıların en güzellerindendir. Fazıl Say, değme yazarlara taş çıkartacak kadar iyi bir söz ustası, bir anlatım ustasıdır aynı zamanda.
25 Ocak 2016’da Ankara’da Bilkent Konser Salonu’nda, ilk öğretmeni Mithat Fenmen anısına verdiği resital 1 sırasında, yazdıklarını anımsadım Fazıl Say’ın. Çaldığı yapıtların arasına sıkıcı olmadan öğretici olan açıklamalar serpiştirmişti. Böylece, öğretmeyi ne denli içselleştirdiğini de yansıtıyor; çocuklara, gençlere müziğin nasıl sevdirilebileceği konusunda yazdıklarının sanki minicik bir örneğini sunuyordu. Fazıl Say’ın bu konuda düşünüp proje biçimine getirdiklerini sürekli gündemde tutmak için bu konuya ayrı bir yazıda yer vermek gerek.
Ben bu yazıda, sözünü ettiğim konser sırasında anımsadığım, Fazıl Say’ın önce Uçak Notları içinde yayınlanan, sonra Yalnızlık Kaderi kitabında da yer alan bir bölümü aktarmak istiyorum. On yedi yıllık eğitimi boyunca üç piyano öğretmeni olduğunu yazan piyanist, tek tek anlatıyor öğretmenleriyle yaşadıklarını, yaşamı nasıl müzikle öğrendiğini. Mithat Fenmen için şöyle diyor:
“Olabilecek en iyi pedagogla, en tatlı insanla başladım piyanoya. Dört yaşındaki bir çocuğa müziği sevdirmek, müziği bir oyun gibi göstermek, fazla çalıştırarak müzikten soğutmamak, ama aynı zamanda hızlı ve tutarlı bir çizgi tutturmak, neresinden bakarsanız bakın büyük hünerdir.”
Mithat Fenmen’den yedi-sekiz yıl özel ders aldıktan sonra 12 yaşında sınavlarını kazanarak Ankara Devlet Konservatuarı’na girer Fazıl Say. Konservatuardaki ilk yılında yine Mithat Fenmen’in öğrencisidir:
“1982’de konservatuara girdikten birkaç ay sonra hocam Mithat Fenmen öldü. Bunu hiç aklıma getirmemiştim. Hayalet gibi gezinmeye başladım. Soğuk ve yağmurlu bir günde cenazesi kaldırıldı. Çok üşüyordum. Yaşamım boyunca böyle üşümedim hiç.
Ölümünden birkaç gün önce Mithat Hoca’yla yaptığımız son derste, Bach’ın Mi Majör 6. Fransız Süiti’ni çalmıştım. Yeterince çalışmadığım için o gün öyle kötüydüm ki hocam yumuşak bir sesle ‘Galiba biraz uyduruk çalışmışsın’ demişti. Ondan duyduğum bu son sözler hep aklıma gelmiştir. Bach’ın 6 numaralı Fransız Süiti büyülü gibidir benim için. Bu eserde sanki bir giz vardır. Yıllar boyunca çalıştım bu yapıta, inatla çalıştım, bir tutku halinde.
Aradan tam 16 yıl geçmişti. 16 yıl sonra Bach plağımın kaydı için Avrupa’nın en iyi kayıt stüdyolarından biri olan, Bordeaux yakınlarındaki Gradignan’a gitmiştim. Üçüncü ve son gündü burada. Kayıt bitmiş, tonmayster ve bizim ekiple bu olayı kutlamak için akşam yemeğindeydik. Tıka basa yemiş ve biraz da içmiştim. O sırada aklıma Mithat Hoca geldi. Başımı eğip bir süre düşündüm, sonra ayağa kalkıp stüdyoya dönmek istediğimi söyledim. Şaşırdılar. ‘Fransız Süiti’ni yeniden çalacağım” dedim. Döndük stüdyoya, kayda geçmek için kırmızı ışık yandı ve yapıtı Mithat Hocamın anısına baştan sona bir kere çaldım. Tek bir kere ve kayıt bitti.
Bu CD’mdeki Fransız Süiti hakkında epey yazı yayımlanmıştır. ‘Yapıtın dünyadaki en iyi kayıtlarındandır’ diye yazan eleştirmenler de oldu. Ne derlerse desinler, hocama neler borçlu olduğumu bilemezler. Ben borcumu ödemeye çalışmıştım o gece…
Müzikle dolu, müzikle soluk alıp veren melek gibi bir insana, sevgili hocama duyduğum borcu…”
Fazıl Say, 25 Ocak 2016’da Bilkent Konser Salonu’ndaki resitalinde öğretmeninin kişiliğini yansıtırcasına yumuşacık, zarif, renkli ama cafcafsız bir programla andı Mithat Fenmen’i.
1http://sanattanyansimalar.com/yazarlar/sefik-kahramankaptan/fazil-say-la-mithat-fenmen-i-nasil-andik/857/