Adı üstünde, “Ustalar Sahnede” konseriydi. 2. Bilkent Keman Günleri'nde 4 Şubat akşamı gece konserlerin sonuncusu, tam adına yaraşır biçimde verildi. Radyo-3'de sabah katıldığı programda BSO'nun medya sorumlusu Yelda Cavga'nın konseri duyurması, yurtdışından gelen iki önemli kemancının da çalıyor olmasının etkisiyle, katılımcıların yanısıra kentten sadece dinleyici olarak Bilkent'e hayli insan gelmişti.
Önce, hocalardan, BSO'nun 1. keman grubu üyesi Bahar Kutay'dan, İlhan Baran'ın (d.1934), programda “Sonat” diye belirtilen, esas adı “Bir Bölümlü Sonatina” olan solo keman için yapıtını dinledik. Baran'ın 1965 sonunda tamamladığı, ilk seslendirmesini 1966'da rahmetli kemancı Atilla Işıksun'un Ankara Radyosu'nda yaptığı bu eserde, güçlü ve yumuşak tonlar arasında sürekli bir gel-git gözlenir. Birer patlama gibi yükselen forte bölümlerle, mistik piano bölümler karşıt bir denge oluşturur. Yapıtın kendi içinde sağlam bir diyalektik yapısı olduğu söylenebilir. Viyola ve viyolonsele de transpoze edilmiştir, bazı konservatuvarlarda “zorunlu parça” ve bitirme sınav sorusu konumundadır. Kutay, belirsiz aralıklarla yapılan, hem makamsal hem atonal özelliğini taşıyan parçanın ruhunu başarıyla yansıttı.
İldigo Moog, ülkesinin bestecilerinden Bela Bartok'u (1881-1945) seçmişti. İlter Vurucu'nun eşliğinde bestecinin 1 No'lu Rapsodi'sini seslendirdi. Moog, sağlam icrasıyla Macar ruhunu vurguladı.
Sırada, bu hafta BSO'da da başkemancı sandalyesinde oturacak olan, İstanbul'da yerleşik Amerikalı kemancı Ellen Jeweet vardı. Usta eşlikçisi Jerfi Aji ile birlikte, 5 Grammy , bir Oscar ve bir Pulitzer ödüllü İtalyan asıllı Amerikalı besteci John Corigliano'nun (d. 1938) Keman-Piyano Sonatı'nı seslendirdi. Jeweet-Aji ikilisi, 1963'de tamamlanmış eserin Ankara'da ilk seslendirmesini başarıyla yapmış, bize hem besteci, hem müziğini tanıtmış oldular.
Son iki yıldır annesi uluslararası piyanistimiz Gülsin Onay'la birlikte verdiği konserlerle oda müziği etkinliklerini arttıran, hocalığı da çok severek yaptığını ifade eden Erkin Onay, iki eserden oluşan bir programla sahneye çıktı. İlkinde Başar Can Kıvrak'ın eşliğinde Sergei Rahmaninov'un (1873-1943), viyolonsel transpozesi de yaygın olan Vokaliz'ini, son derece güzel bir ton ile seslendirerek evrensel dağara egemenliğini gösterdi. İlk kez çalıp iyi uyum gösterdikleri Kıvrak'ı uğurladıktan sonra, bu kez Ekrem Zeki Ün'ün ( 1910-1987) beş küçük parçadan oluşan solo keman veya viyola için “Yudumluk” başlıklı eserini seslendirdi. Kemancı ve besteci Ekrem Zeki Ün, 1972'de tamamladığı bu eserini imzalayarak 1973'de Erkin'in dedesi Joachim Raush'a verince, kemancı torun notaları elinde hazırda bulmuş.
2.Keman Günleri'ne Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda gelen üç hoca, Şenol Aydın, Şeniz Aybulus ve Gülen Ege Serter, bu konser için Alman besteci Friedrich Valentine Hermann'ın (1828-1907) “Üç Keman İçin Kapriçyo”larından birini hazırlamışlardı. Gene Ankara'da ilk kez çalındığını düşündüğümüz bu dinlenesi eser, aynı güzellikte seslendirildi. Besteciyi araştırırken, üç keman için kapriçyoların dışında başka formlarda da eser yazmış olduğunu gördüm. Dilerim bu Eskişehirli Üçlü, öteki eserlere de eğilir.
Etkinliğin ustalık sınıfı yapan iki “ağır top” hocası, konserin sonuna saklanmıştı. Önce İtzhak Rashkovski'yi, piyanoda Bilkent'in geçici eşlikçisi Türkmenistanlı Rüstem Rahmedov'la birlikte, keman dağarının seçkin eserlerinden Jules Massenet'nin (1842-1912) Meditasyon'unda dinledik. Ardından Johannes Brahms'ın (1833-1897) en çok seslendirilen eserlerinden Macar Dansları'ndan ikincisini seslendiren ikili alkışlarla ayrıldı sahneden. İtzhak Rashkovski, bir Rus Yahudisi. Etkinliklerini Londra ve Tel-Aviv merkezlerinden sürdürüyor. Önemli ustalık sınıflarının aranan pedagogu.
Son olarak sahneye Almanya'nın Essen kentindeki Folkwang Sanat Üniversitesi'nin değerli hocası, geçmiş yıllarda Türkiye'de de solist olarak konçertolar çalmış Bulgar kemancı Mincho Minchev, yeni lisans öğrencisi Ezgi Su Apaydın'la birlikte geldi. Leh besteci Henryk Wieniawski'nin (1835-1880) İki keman için Op.18. Bir numaralı Kapris'ini seslendirdiler.
Ardından Ezgi Su sahneden ayrılırken, hârika eşlik piyanisti Marina Kapitanova geldi. Dört torun sahibi Kapitanova'yla birlikte Minchev, ülkesinin önemli bestecisi Pancho Haralanov Vladigerov'un (1899-1978) Vardar başlıklı Rapsodisini seslendirdi. Eserin, orkestra eşlikli biçimini daha önce dinlemiştim. Ama keman-piyano ikilisi olarak çok daha etkileyici, bestecinin duygusal yaklaşımını daha iye serimleyici olduğunu gördüm. 67 yaşındaki Minchev, teknik güçlüklerle dolu soloları nefis bir tonla kulaklarımıza iletti.
Sonra da arka koridorda kutlama hücumuna uğradı, bu konserde çalmayan tek önemli hoca olan, Lutsiga İbragimova ve Londra'daki sınıfının öğrencileri başta olmak üzere pek çok fotoğraf çektirdi.
Konserin sonunda tüm hocalar sahnedeydi, kendilerine birer kırmızı gül ve süs yaprağından oluşan mini buketler sunuldu, Muhammedjan Turdiyev, etkinliğin Ayla Erduran'a adanmış olduğu, gelebilseydi bu konserde onun da çalacağını hatırlatıp, Erduran'ın daha sonra satmak zorunda kaldığı Stradivarius kemanından çıkma içli namelerle bezeli kısa filmi sundu. Alkışlar bu kez topluca Erduran'aydı.
GELELİM YAPICI ELEŞTİRİYE:
Keman Günleri etkinliği daha ikinci yılında, bu ülkenin müzik eğitimi yaşamı için ne denli önemli olduğunu gösterdi. Etkinliğin mimarı Muhammedjan Turdiyev'i ve baş destekleyicisi Bilkent İhsan Doğramacı Üniversitesi'ni bir kez daha kutluyorum.
Ancak Turdiev'in her ayrıntıya yetişmesinin de olanaksız olduğunu gözlüyorum. Ekibinde kimler var bilmiyorum. Önümüzdeki yıla çözümlenmesi gereken, hem içerik, hem görsel olarak hayli eksik ve amatör gürünüm veren, basılı materyal. Örneğin verilen konserlerin el broşürleri yanlış bilgiler ve önemli eksikler içeriyor. Bu konserlerin dinleyenler için aynı zamanda bir eğitim olduğunu göz ardı etmemek gerek. Bestecilerin doğum-ölüm yılları kullanıldığı zaman, müziğin hangi dönemde bestelendiğini anlayabilir dinleyici... Ayrıca, eserleri sadece form bilgisiyle nitelendirmemek, varsa opus numarası ve tonaliteyi belirtmek gerek. Daha da önemlisi, her eserin varsa bölümlerinin yazılması gerek. Yapılan dizgilerdeki harf yanlışlarının da baskıya gitmeden önce bir kez daha kontrolü gerek.