İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın haftalık konseri bu hafta Cuma günü yerine Perşembe günü verildi. Şef Burak Tüzün yönetimindeki orkestranın konser teması da günümüzde "artık önemli bir gün" olarak sayılan Sevgililer Günü üzerineydi. Konu Sevgililer Günü olunca orkestranın solistleri ve repertuarı da doğal olarak alışık olduğumuzun dışındaydı.
Jülide Özçelik ve Emre Oktayoğlu'nun vokallerine piyanoda Ercüment Orkut, kontrbasta Volkan Hürsever, gitarda Cem Tuncer ve davulda Ediz Hafızoğlu eşlik ederken programda Cazdan Tangoya, Türkçe Sözlü Hafif Müzikten Türkülere kadar uzanan geniş bir yelpaze yer alıyordu.
AZİZ VALENTINE'DEN GÜNÜMÜZE
14 Şubat yurtdışında uzun süredir popüler bir modayken, ülkemizde 2000'li yıllardan sonra giderek rağbet gören bir moda oldu. Kimin yazdığını bilmiyorum ama sosyal medyada yer alan "14 Şubat Kuyumcular ve Çiçekçiler Gününüz Kutlu Olsun" yazısına çok güldüm. Tüketim toplumlarında böylesi günler özellikle abartılır ki insanlar alış veriş yaparak para harcasınlar. Henüz Cadılar Bayramı, Kara Cuma, Siber Pazartesi gibi çılgınlıklar başlamadıysa da eli kulağındadır diye düşünüyorum.
Binlerce kez yazılan "Sevgililer Günü nasıl doğdu?" hikâyesini anlatmayacağım elbet. Yine de işin özünde sevgi olunca naçizane tavsiyem, bu "özel günlere" takılmadan sevdiklerinize sevginizi olabildiğince hissettirmeniz.
Caddebostan Kültür Merkezi'nin sahnesi bu ölçekte bir konser için çok yeterli olmaması nedeniye davul, piyano, kontrbas ve gitar bir araya gelince senfoni orkestrasının da o sahnede sıkışmadan çalması pek mümkün olamıyor. Bunu şunun için yazdım, sivil toplum örgütleri uzun zamandır Atatürk Kültür Merkezi üzerine bir çalışma yapmaz oldular, ya da yapıyorlarsa da basına yansıyacak kadar büyük olmuyor. Konsere gelen her dinleyicinin, hele ki AKM salonunda konser izlemiş dinleyicinin ortak konusu bu... Ne olacak bu AKM?
TÜRKİYE'NİN BİLİNMEYEN CAZCILARI
Konserde yer alan solist sanatçılar aslında Türk Caz Müziğini takip eden dinleyicinin yakından tanıdığı isimler. Ancak Caz müziği ülkemizde yeterince desteklenemediğinden mi, dinleyicisi "elit tabaka" olarak ayrı tutulduğundan mı ya da halk arasında "caz yapma be" diye bir deyim olduğundan mıdır bilinmez, üvey evlat muamelesi görmüştür.
Uluslararası platformlarda azımsanmayacak kadar başarı elde eden Caz müzisyenlerimiz gerekli sponsorluklar sağlanabildiği ölçüde festivallerde boy gösterebilmekte, küçük ölçekli kulüplerde konser vermekte, hele ki bir albüm falan yapmaya kalkışırlarsa ellerinde avuçlarında ne varsa bu albüm için harcamak zorunda kalmaktadırlar.
Tabii ki yukarıda saydığım tüm zorluklar sadece Caz müziği için geçerli değil. Düzgün müzik yapmak isteyen, bağımsız sanatçıların ülkemizde her zaman karşılaştıkları güçlükler. Popüler kültüre hizmet etmiyorsan yoksun! felsefesi artık ülkemizin kangren olmuş bir yarası.
TRT İstanbul Hafif Müzik ve Caz Orkestrası 2015 yazında düzenlenen Caz Festivalinde Marcus Miller konserinin açılışında yer almıştı. Böylesine büyük bir organizasyon içinde yer alan orkestrayı belki de ilk kez dinleyen insanlar vardı o konserde.
Bu akşam konserin solist sanatçılarından Cem Tuncer ve Ediz Hafızoğlu da TRT İstanbul Hafif Müzik ve Caz Orkestrası'nın üyelerinden.
Kontrbasçı Volkan Hürsever ise benim için diğer isimlerden biraz ayrılıyor. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nda 10 yılımız birlikte geçtiği için ister istemez onu sahnede izlerken okul yıllarımız aklıma geliyor. İnsan birlikte büyüdüğü arkadaşını sahnede güzel işler yaparken görünce elbette keyif alıyor.
Piyanist Ercüment Orkut benim bugüne kadar dinlemeye fırsat bulamadığım bir sanatçı. Bu akşamki performansta piyano hakimiyeti ve soloları gerçekten başarılıydı. Piyano eğitiminin dışında kompozisyon ve şeflik eğitimi de alan Orkut daha sonra yönünü Caz Müziğine çevirmiş olsa da kendisini bir gün klâsik müzik icra ederken de dinlemek isterim açıkcası. Bu alanda da azımsanmayacak bir performans vereceğine inanıyorum.
Gecenin ön plânda olan iki ismi Jülide Özçelik ve Emre Oktayoğlu gerçekten başarılı bir performans sergilediler. Jülide Özçelik'in en dikkat çeken özelliğinden biri de Caz şarkıları söylerken bir anda Halk Müziğine dönebilmesi. "Koma" tabir edilen çeyrek ses aralığındaki seslerin tınlatılmasını gerektiren Halk Müziği formu Batı Müziği icra eden bir sanatçı için bazen ciddi sıkıntılar yaratabiliyor. Bu da Jülide Özçelik'in yaşadığı coğrafyaya sırtını dönmeyerek, bu toprakların tınıları ile beslendiğini gösteriyor. Kaldı ki 2008 ve 2012 yılları arasında yayınladığı Jazz İstanbul albümleri Türkülerin gayet Caz formunda da yorumlanabileceğinin ispatı.
Emre Oktayoğlu ise hem solist hem de aranjör olarak öne çıkan isimlerden. Yorumcu olarak Jülide Özçelik ile bu akşam sahnede kulaklara hitap ederken programda çalınan eserlere yaptığı orkestra düzenlemeleri ile de ülkemizin genç isimlerinin gayet başarılı işler çıkarabileceğini de göstermiş oldu.
CAZ VE SENFONİ
Konserin geneline bakarsak, İDSO bu hafta yoğun provalar sonucunda oldukça başarılı bir iş çıkardı. Kendi içinde de Caz yorumcuları olan orkestrada bu gece Trombon sololar dikkat çekti. Nefesli grubu neredeyse hatasız eşlik yaptı. Yaylı grubu da salona yapılan seslendirmeye rağmen yumuşak eşlikleri ile başarılıydı.
Vokal ve diğer çalgılar devreye girince kaçınılmaz olan seslendirme ihtiyacı iyi yapılmazsa kulağa mekanik gelen ve dinleyiciyi o atmosferden soyutlayan bir ses gelir. Neyse ki Tonmayster dostlarımdan Erim Arkman bu gece salona mümkün olan en iyi sesi iletmeyi başardı.
Son olarak sıkça bahsettiğim bir konuyu, Türkülerimizin çok seslendirilmesi konusunu bir kez daha değinmek istiyorum. Türkülerimiz öylesine bir hazine ki, doğru işlendiği zaman içine yerleştirilemeyecek bir müzik formu yok. Bu bir senfoni de olabiliyor, bir Caz müziği de. Bu nedenle bestecilerimize aslında çok önemli bir görev düşüyor. Umuyorum yakın gelecekte Türkülerimizi uluslararası platformda çok sesli olarak daha sık duyabiliriz.
Gelecek haftaya kadar sanat, müzik ve SEVGİ ile kalın.