Hep Başkent Ankara'dan mı yazıyoruz? Devamlı okurlarım ülkenin orkestra ve operası bulunan değişik kentlerine gittiğimi bilirler. Ama bazen aranın açıldığı olabiliyor. Bunlardan biri de Bursa'ydı.
Nicedir, orkestradan genç arkadaşlarım sitem ediyorlardı. Uygun bir haftaya bakınırken, sitemlere Bursa Filarmoni Derneği de katılınca, elimi çabuk tutmaya karar verdim. Seçimi de, 19 yaşındaki genç kemancı, uluslararası yıldız adayı Elvin Hoca'nın solist olarak çalacağı haftadan yana yaptım.
*
Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası'nın öyküsü ilginçtir. Aydınlık bir rektörle, aydınlık bir belediye başkanının çabaları ile atılan tohum, devletin suyu yetiştirmesiyle verimli topraklara sahip bu ilde yeşermiştir. Rahmetli Prof. Dr. Ayhan Kızıl, Uludağ Üniversitesi'nde bir oda orkestrası kurup, Belediye Başkanı Erdem Saker de buna üflemelileri ekleyince, üniversite-belediye işbirliğiyle ortaya çıkan orkestra, rahmetli Hikmet Şimşek'in Bakanlık nezdindeki büyük gayretleriyle Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası'na dönüştüğünde takvimler 1999'u gösteriyordu.
Artık Ayhan Kızıl ve Hikmet Şimşek aramızda değiller. Ama onların ideallerinin sürdürümcülüğünü, kuruluşta yer alan, şimdi kiminin saçına sakalına ak düşmüş orkestra üyeleri yapıyorlar. Üstelik yalnız da değiller. İşin en önemli tarafı da bu.
Orkestra bulunan her ilimizde bir de Filarmoni Derneği vardır. Bunlardan Ankara'dakinin başına bakanlar kurulu kararıyla “Türkiye” sözcüğü de eklenmiştir. “Filarmoni” kısaca “müziksever” anlamına gelen bir sözcük. Ama bizdeki filarmoni dernekleri çoğu zaman bizzat müzisyenler tarafından kurulup yönetildi . Devletin senfoni orkestralarıyla ilgili yasa, yönetmelik ve malî mevzuat çerçevesinde, hâttâ bazen yöneticilerin tercihleri nedeniyle “karşılamadığı” ama düzeyli konser verebilmek için gerekli olan giderleri, dernekler kaynak bularak karşılamak çabası içinde oldu. Bu çabalarla dinleyici, devletin “kaşe” olarak öngördüğü üst sınırın 5-10 misli yüksek kaşesi bulunan solist ve şefleri canlı olarak dinleme olanağı buldu.
*
Bursa'da ise senfonik müzik konusunda, tüm illere ve derneklere örnek olması gereken bir dayanışma yaşanıyor. Orkestranın her yıl Mart ayında seçilen yönetimi, Bursa Filarmoni Derneği ve Büyükşehir Belediyesi tam bir “sacayağı” oluşturuyor. Buna zaman zaman Nilüfer İlçe Belediyesi ile Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nı da katmak gerek.
Nasıl bir sacayağı bu?
1-ORKESTRA:
Orkestra herkesin malûmu. Şimdi kemancı Gökçe Özler'in Müdürlüğündeki yönetim kurulu, kendi arasında verimli bir işbirliği yapmış, ufak tefek sanatçı kaprislerinden sıyrılmış biçimde özveriyle çalışıyor.
BBDSO'yu 2012'de Andante/Donizetti Ödülleri'nde “yılın orkestrası” adayı gösterdiğimde yazdığım gerekçedeki, sonradan “ayıp olmasın” diye çıkardığımız “konser sandalyelerini bile kendilerini taşıyorlar” cümlesi artık geçerli değil.
Bursa'da tanınırlıklarını, yerel basın ve Tv”lerle kurdukları olumlu ilişki sayesinde hayli arttırdılar.
İşlerini ciddiye alarak, dört elle sarılarak yapıyorlar.
2-BELEDİYE:
Düzenli konser verilebilmesi için en önemli gereksinim iyi bir salondur.
BBDSO, Tayyare Kültür Merkezi'yle başladı, provalarını sonradan gene belediye tarafından yıkılan Kültürpark içindeki prova salonunda çalıştı. Yönetim hemen yanındaki bir kulübeye sığışmıştı. Sonra Üniversite'nin tahsis ettiği şehir merkezine de uzak Fethiye Kültür Merkezi'ni kullandılar.
Ama şimdi, başta “gezginci” konumuna düşürülen İstanbul DSO olmak üzere, pek çok orkestranın sahip olmayı düşleyebileceği bir mekânları bulunuyor.
Eski Merinos fabrikası arazisinde belediyenin yaptırdığı “Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi – Merinos”un içinde opera, tiyatro ve bale temsillerinden konserlere, konferanslara çeşitli türde etkinlik düzenlemeye olanak veren, 1659 koltuk kapasiteli Osmangazi Salonu ile 813 koltuk kapasiteli Orhangazi Salonu bulunuyor.
BBSO, belediyenin genellikle cuma-cumartesi-pazar günlerini kapsayan ticarî kiralamalarını engellememek için haftalık konserlerini perşembe akşamları veriyor. Aynı günün sabahı genel provayı da bu salonda yapıyor. Haftanın ilk üç günü ise prova için kültür merkezindeki başka bir salonu kullanıyor.
Mimari tasarımı Cafer Bozkurt tarafından yapılmış her iki salon da, Avrupa'da 20. yüzyılda inşa edilmişlerle benzerlikler taşıyor. Ancak opera temsilleri için biçilmiş kaftan gibi görünen büyük salonda, ısıtma, ışık gibi konularda çekilen güçlükler bulunduğunu duydum. Üçüncü balkondan izleyici sahneyi göremiyormuş, dolayisiyle kapasite otomatikman 1400 kişiye düşüyormuş. Olsun, o da yeter! Büyük yapımların orkestraları, orkestra çukuruna sığmıyormuş. Zaten son iki yıldır DOB Genel Müdürlüğü Bursa'ya opera götürme girişiminde bulunmamış! Orkestra bu büyük salonu yılbaşı konserlerinde, İdil Biret gibi büyük talep gören solistlerin çalacağı konserlerde kullanıyor.
813 koltuklu salon ise, hem yeterli kapasitesi, hem hayli iyi bulduğum akustik özellikleriyle senfoni konserleri için yeterli ve uygun. Keşke mimar, piyano ve vurmalı çalgıların korunup, sahneye itilmeden çıkarılabileceği bir asansörlü sistemi düşünseymiş.
3-DERNEK:
Bursa Filarmoni Derneği'nin yönetiminde en önemli itici güç, orkestranın Üniversitede ilk kurucusu olan rahmetli Prof. Dr. Ayhan Kızıl'ın oğlu Ömer Kızıl. Geçmişi 1930'a dayanan ulusal sermayeye ait Uludağ İçecek'in ortak ve yöneticilerinden olan Kızıl, orkestra için çeşitli güçlükleri olan ulaşım başta olmak üzere lojistik sorunları, Uludağ'ı BFD'ne sponsor yaparak çözmüş.
Orkestranın daha nitelikli solist ve şefler getirtebilmesi için BFD destek veriyor. Orkestra ve BFD yöneticilerinin diyalog kanalları hep açık. BFD, ayrıca Bursa'da orkestranın tanıtımı, dinleyici sayısının arttırılması ve tanıtım konularında da önemli katkıda bulunuyor.
Orkestranın kuruluşundan bu yana, kişisel çabalarıyla orkestraya ilişkiler bağlamında önemli yardımı bulunan işletmeci, antikacı Dr. Mehdi Kamruz, her anlamda hem BFD , hem de BBDSO için bir şans. Ilımlı yaklaşımı, tanınırlığı ve sevilirliğiyle pek çok sorunun giderilmesinde rol oynayabiliyor.
İşte bu sacayağı, Orkestra (Devlet)- Sivil Toplum (Dernek) – Yerel Yönetim (Belediye) işbirliği, örnek bir oluşum olarak, karşılıklı anlayış içinde işliyor. Sanat alanında pek çok sorunun bulunduğu, yenilerinin çıktığı bir ortamda “Aman nazar değmesin!” demek en iyi temenni.
*
VE EN ÖNEMLİ SORUN
Aslında tüm devlet orkestralarında sürüp giden ama etkisini en çok Bursa Bölge, Çukurova ve Antalya orkestralarında hissettiren sorun, Maliye'nin var olan kadrolara sınav açılması için vize vermemesinden kaynaklanan, yeterli sayıda müzisyene sahip olunamaması. Yasal anlamda boşlukta bulunan, bence Bakanlığın istemesi halinde çözülebilecek bu açık, “haftalık sözleşmeli müzisyenler” topluluğunu ortaya çıkarıyor.
BBSO'da bu “statüsüzlükte” tam 14 müzisyen bulunuyor. Bazı haftalar, seslendirilecek eserin orkestral yapısına göre, bu 14 “daimi geçici”ye, 8-10 kadar yenileri eklenebiliyor.
“Daimi geçici”lerle Ekim başından Mayıs sonuna kadar sezon boyunca her hafta sözleşme imzalanıyor, buna göre sigorta primi ve ücret ödeniyor. Hem de büyük bir eşitsizlikle... Kadrolu bir müzisyen başka orkestradan gelip çaldığında iki konserde verilen ücret, bu gençlere dört konserde, yani bir ayda ödeniyor! Yazın sigortaları, maaşları yok! Hasta olduklarında, rapor alır çalamazlarsa o haftanın ücreti ödenmiyor. Yâni örnek bir “sosyal güvencesizlik!”
Ayrıca iş güvenliği de yok! Diyelimki Mart ayında seçimde orkestraya yeni bir yönetim seçildi, “daimi geçici”lerden bir kaçına “Seni beğenmiyorum” derse iş bitti! Çünkü onlar haftalık sözleşmeli!
Bu durum, orkestranın kadrolu üyelerine de “iş yükü” olarak yansıyor. CSO, İstanbul ve İzmir DSO'larda sanatçılar “münavebe” denilen bazı haftalar çalmama haklarını kullanırken, Bursa'da bu neredeyse imkânsız. Neyse ki, timpanileri, sandalyeleri kendileri taşımaktan şimdilik kurtulmuş görünüyorlar.
Konservatuvar mezunlarının ileriye dönük umutlarını sürdüren, onlara âdeta “gidip barda pavyonda çalın” mesajı veren bu uygulama, konservatuvarlara talebin de giderek azalmasına yol açıyor.
Anladığım kadarıyla “daimi geçici”ler şimdi yeni Kültür Bakanı'nın konuyla ilgilenip çözmesi için bir beklenti içine girmiş durumdalar.
Yâni insan düşünüyor da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne, Uluslararası Çalışma Örgütü-ILO'ya başvursalar yeridir!
Şefik Kahramankaptan
Andante, Şubat 2016 sayısı