Öncelikle yazıma Ankara'da yaşadığımız acı saldırıda hayatlarını kaybedenlere rahmet ve ailelerine de baş sağlığı dileyerek başlamak istiyorum.
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın 19 Şubat Cuma akşamı Kozyatağı Kültür Merkezi'nde verdiği konserini şef Orçun Orçunsel yönetti. Fagotçu Ömür Kazıl konsere solist olarak katıldı ve Mozart'ın Si bemol Majör Fagot Konçertosunu seslendirdi. Başkemancı koltuğunda Ayşe Özbekligil vardı.
Konserin başında da şef Orçun Orçunsel bu nedenle dinleyiciyi bir dakikalık saygı duruşuna davet etti.
İDSO'nun bu sezon ikinci defa konser mekânı olan Kozyatağı Kültür Merkezi bu yakanın kültür sanat ihtiyacına cevap veren önemli yerlerden biri olsa da her zaman değindiğim gibi bir konser salonu değil. Bu nedenle orkestra, akustik yetersizlikten dolayı sıkıntılı bir konsere kendini hazırlayarak çıkmış.
Gruplar arasındaki birbirini duyma sıkıntısı neticesinde, konserde seslendirilen ilk eser olan Edward Elgar'ın Op.12 Salut D'Amour'da senkron sorunu hemen ilk anda kendini gösterdi. Yine de eserin genelinde yorum tatmin edici düzeydeydi.
FAGOT'UN YUMUŞAK TINILARI
Konserin solisti olan Ömür Kazıl baba mesleğini devam ettiren çocuklardan biri. İDSO'nun Fagot sanatçısı olan Rafet Kazıl'ın oğlu olan Ömür, ilk konserinden beri takip ettiğim genç isimlerden. Türkiye'den sonra yurtdışına giderek eğitimine orada devam eden Kazıl, yüksek lisansını tamamlamış ve şu an Götingen Senfoni Orkestrası'nın solo fagotçusu olarak görev yapıyor, solo konserlerine devam ediyor.
Fagot hem yapısal hem de tınısal olarak gerçekten ilginç bir çalgı. Yapısallığından ziyade sesi kimine göre komik, kimine göre acayip, kimine göre de duygusal gelen bu çalgının solist olarak sahnelerde görülmesi diğer nefesli çalgılara göre daha ender. Bu nedenle çalgıyı icra eden solist sahnede olunca insan ister istemez daha bir dikkat kesiliyor.
Ömür Kazıl Fagot'u iyi özümsemiş bir sanatçı. Mozart'ın günümüze ulaşan tek konçertosunu hakkını vererek icra ettiği gibi kadife gibi bir tını ile bunu yapmış olması gecenin önemli noktalarından biriydi.
Ancak yazının başında da belirttiğim gibi konser mekânı aslında bir tiyatro sahnesi olduğu için orkestranın çektiği sıkıntı bizi maalesef Mozart'tan uzaklaştırdı. Yine de Ömür Kazıl'ın yorumculuğu bir nebze bu olumsuzlukların önüne geçti ve dinleyici kendisini bir kez daha sahneye davet etti. Johann Sebastian Bach'ın Viyolonsel Süitlerinden bir Gigue ile konserin ilk yarısı tamamlanmış oldu.
PAVANE
Konserin ikinci yarısında ilk olarak Gabriel Faure'nin Op.50 Pavane'ını seslendiren orkestra ilk yarıya oranla daha iyi bir konsantrasyon ile sahneye çıktı. Nefesli grubu seslerini yaylı çalgılar grubuna duyurmak adına biraz daha forse ederek çaldılarsa da yine de Pavane'ın gerektirdiği yumuşaklıktan fazlaca ödün vermediler.
Orkestrayı yöneten Orçun Orçunsel bana kalırsa orkestra ile çok iyi bir prova haftası geçirmemiş. Daha önce de yazdığım bir tanım var, orkestra ve şef arasında kimya tutmadığı zaman ne yaparsanız yapın ortaya çok iyi bir sonuç çıkmıyor. Bu kesinlikle ne orkestranın ne de şefin suçu. Zira müzik aşk gibi, kimyaların tutmasına ihtiyaç duyan bir şey...
VEDA MI ZEKÂ MI?
Konserin son eseri olan Joseph Haydn'ın 45 numaralı Fa diyez minör "Veda" Senfonisinin çok ilginç bir hikâyesi vardır.
Kont Esterhazy'nin Haydn'ın emrine bir orkestra vermiş, hem orkestra şefi hem de besteci olarak bu orkestra Haydn için bulunmaz bir nimet olmuş. 1772 yazını Macaristan'ın Esterhaza adlı sayfiye yerindeki sarayında geçirmeye karar veren Kont, doğal olarak Haydn'ı ve orkestrayı da buraya getirmiş.
Tatil güzel olsa da kente olan uzaklığından dolayı ailelerini göremeyen orkestra üyeleri bu zorunlu tatilden aşırı derece rahatsız olmuşlar. Bunu Haydn'a dile getiren orkestra üyeleri sorunu çözmesini rica etmişler. 45. Senfonisinde bu zorunlu tatilin sıkıntısını esprili bir şekilde dile getirmiş Haydn da. Son bölümde müzisyenler yazılı partisyonları gereği teker teker nota sehpalarındaki mumları söndürüp sahneden ayrılmışlar. En sona kalan Başkemancı ve ikinci Keman grup şefi de sürdinli kemanları ile biraz daha devam edip sahneyi terk edince Kont durumu anlamış ve ertesi gün orkestraya izin verilmiş.
Bu nedenle "Veda" adını alan senfoni aslında Haydn'ın kıvrak zekâsını bize bir kez daha göstermiş oluyor.
Eserin seslendirilmesine gelince...
İDSO'yu bu hafta biraz özensiz bulduğumu itiraf etmek zorundayım. Senfonide entonasyon sıkıntıları özellikle üçüncü bölümde çok barizdi. Buna bir de dinleyicinin her bölüm arasındaki sabırsız alkışları eklenince maalesef veda senfonisine veda etmek için acele ettim...
YÖNETİCİ OLMAK ZOR
İster özel sektör olsun ister devlet kurumu olsun, bir kurumu yönetmek ateşten gömlek giymekle eştir. Bu nedenle herhangi bir kuruma eleştiri getirirken empati yapmak gerekir. Orkestra yönetiminin de tahminimce üst makamlardan gelen isteklere yanıt verirken herkesi mutlu edemeyeceğini bildiğini de tahmin ediyorum.
Ancak bu sezon ikinci defa Kozyatağı Kültür Merkezi'nde konser vermek durumunda kalan İDSO'nun bu hatayı bir daha tekrarlamayacağını umuyorum. Kültür etkinliklerinin izleyicisine ulaşması adına Kadıköy Belediyesi'nin böyle bir salonu hizmete açmış olması önemli bir şey. Ancak bu salon tiyatro ve küçük çaplı sanat etkinliklerine hizmet verebilecek düzeyde ve her şeyden önemlisi burası bir konser salonu değil. Bunun dışında konser salonuna bir alışveriş merkezinin içinden girmek ve akustik olarak felaket ötesi bir yerde konser vermek en hafifinden adında "Devlet" ibaresi olan bir kurum için kötü bir referans.
Zaten göçebe edilen bir kurumun, bir de bu tarz salonlarda konser vermesine orkestra yönetiminin bir şekilde hayır diyebilmesi gerektiğine inanıyorum. Yukarıda da açıkladığım gibi, yönetici olmak zor bir iş ve İDSO yönetiminin de konserlerin dinleyicisi ile buluşması adına elinden geleni yaptığına eminim. Ancak bu gibi durumlarda orkestranın böyle yerlerde konser vermesi yerine o hafta konser vermemesini tercih ederim.
Umuyorum Kadıköy Belediyesi gelecekte Anadolu yakasına gerçekten büyük ve müziğin her alanına hizmet verebilecek bir konser salonu yaparak Atatürk Kültür Merkezi'nin özlemini çeken dinleyiciye bir oh çektirebilir.
Gelecek haftaya kadar sizlere müzik ve sanat dolu günler diliyorum.