Mülkiye Camiası’nda zerresi olmakla hepimizin övündüğü, 30 yıldan buyana düzenli bir şekilde bir araya gelen “SBF 1961 Girişliler” adlı bir komünümüz var. Komün ya da koloniye benzetebileceğimiz bu topluluğumuz temelinde, sadece 1961 yılında uygulanan bir sınavla Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girip 1965 ve sonraki yıllarda mezun olan 221 kişilik bir “tertip”i kapsıyor. Biraz daha genişlettiğimizde o yıl girip daha sonra okul değiştiren ya da SBF’yi bitiremeyenlerle önceki yıllarda girip 1965’de bitirenleri de içeriyor(Ne yazık ki bu arkadaşlarımızın 57’si artık aramızda değiller).
Özellikle 1980 ve YÖK sonrasında “yönetmeliği-bölümleri-öğrenci kontenjanları” yaz-boz tahtasına döndürülen SBF’nin bizim öğrencilik yıllarımızdaki üç bölümünden birisi, Mülkiye jargonunda ZÜPPEYUN dediğimiz “Diplomasi – Hariciye- Uluslararası İlişkiler” şubesi. Ortaklaşa atlatılan 1. ve 2. sınıflardan sonra yapılan dil sınavını aşıp bu bölüme geçenler, mezuniyet sonrasında Dışişleri Bakanlığı’nca açılan sınavda da başarılı olmaları halinde “aday meslek memurluğu”na ilk adımlarını atıyorlar. İşte bizim 1961 Girişlilerin Mülkiye Tarihi’nde rekor sayılabilecek çokluktaki 44’ü, 3.sınıfta Diplomasi ve Dış Münasebetler Şubesi’ne geçiyorlar. Ve mezuniyet sonrasında Dışişleri Bakanlığı’nda kalmayı yeğleyenlerden 24’ü büyükelçi oluyorlar (elbette kontenjanların inanılmaz artırıldığı yılları dikkate almıyoruz). Bu sayının büyüklüğünü, 1990 başlarında SSCB ve Yugoslavya’nın parçalanmasından oluşan yeni devletlerin ve yeni büyükelçiliklerin doğmasının etkilediği düşünülebilirse de, bence bu olgu bizim züppeyunun başarısını gölgelemez.
Aynı şube çıkışlı olup bakanlıkta 20 yıl kadar çalıştıktan sonra ayrılan sevgili Şefik Onat kardeşim, sınıfımızın 7 “gelin-sefire”sine, bizim tertipten küçük 5 gelin-sefirenin anlattıklarını ekleyerek, editörlüğünü yapıp adını BİR DE BİZDEN DİNLEYİN (Alfa Yayınları, Temmuz 2016) adını koyduğu bir kitap oluşturmuş. Kitapta 61’li eşlerinden Esin Alptuna, Nezihe Bilhan, Handan Haktanır, Lemis Okandan, Dilek Pamir, Güniz Tümer ve Füsun Utkan’ın yanı sıra; dönem küçüklerimizin eşlerinden Oya Akıncı, Zeynep Akıncı, Lale Apakan, Zeynep Ersavcı ve Jülide Taşkent’in anıları var. Kitap, kimisi “yaşamını kartonlara koyan”, kimisi yurtdışında yaşadıklarının tanıklıklarını temsilcilik rezidanslarının duvarlarındaki “zaman kapsülleri”ne yerleştiren, eşlerinin ortalama 40 yılı bulan çalışma hayatları boyunca yine ortalama 15 kez ev değiştirip-taşıyarak “her yeni yerde kaldığı yerden yeniden başlayan” emekli büyükelçi eşlerinin (sefire) anılarından oluşuyor. Başta SSCB, İran, Libya, İran, Etiyopya, Irak gibi ülkelerin yaşadıkları farklı zaman dilimleriyle kesişen, ama oralarda geçirilen 3-5 yıllık sürelerin uzun soluklu sağlıklı gözlemlerine ve deneyimlerine dayanan ve 3-5 günlük “ruhsuz tur gezileri”ne katılanların kestikleri “ahkam” ile kıyaslanamayacak yazılar, yazarın biçemine(üslubuna) ve kişisel hobilerinin zenginliğine göre farklı lezzetler veriyor.
Anılardan, her yeni görev yerinde her yeni başlangıcın ne denli büyük sorunlar yaşattığını, hele yeni temsilcilik açma görevlerinde bu sorunların çok daha uzun bir süreye yayıldığını, çocukların “ülke-ev-okul-arkadaş-dil-kültür” değişikliklerine uyum çabalarını, farklı ortamlarda farklı roller üstlenme ve “maske” takıp “aktris”lik yapmak gerekliliğini, “24 saat-ücretsiz-emekliliksiz” olarak “vekilharçlık-sekreterlik-santralcılık-bahçıvanlık-protokolculuk-mürebbiyelik vb.” yaparak “bütçeyi, personeli, yabancılarla ilişkileri yönetme-konuk ağırlama – ülkeyi temsil etme – annelik – ev kadınlığı vb.” alanlarda nasıl pişildiğini, kiminde zaten varolan kiminde ise zamanla gelişip çeşitlenen kültür-sanat altlıklarının meyvelerinin yılların ilerlemesiyle nasıl toplandığını, ülkeyi tanıtıcı ve çarpıcı etkinlikler yaratmak için nasıl çırpınıldığını, rezidans personeli ile oluşan hukukun zamanla yakın arkadaşlıklara ve kalıcı dostluklara dönüşmesini, hüzünlü vedalarla sonlanan her “taşınma”nın aslında “hayattan kopan bir parça” olduğunu, Türkiye’ye her dönüşte aile bütçesine katkı sağlamak zorunluluğundan ötürü ne kadar değişik işlerin(ne iş olursa!) kabullenildiğini, yabancılarla görüşmelerde ”boş konuşmamak, bilgili olmak, edilen sözlerin bağlayıcılığını ayırdetmek” gerektiğini, devletin “mülkünü-eşyasını-bütçesini korumak” için ucuzlukların izlenerek nasıl duyarlı davranıldığını OKUYOR-ÖĞRENİYORUZ. Yazanların kullandıkları farklı dil ve biçemler kitabı alabildiğine zenginleştiriyor. Ancak, “sandıklara takılan anılar sarayının kapı ve pencerelerini sonuna kadar açan” böylesine içten bir kitapta eşlerden “Büyükelçi bey” ya da “… bey” diye sözedilmesi protokoler (!) olsa da, kitabın sıcaklığına yakışmıyor.
Gönül isterki bu kitap “çok” değilse de “satan” bir kitap olsun ve kendinden sonraki cilt/ciltleri de finanse edebilsin. Ve de sevgili kardeşim Şefik Onat, hem tertibimizin diğer “gelin-sefireler”i Belma Vuralhan, Meral Özsoy, Samia Çalışlar, Selma Özülker, Tomris Örnekol, Nur İlkin, Sumru Noyan, Şirin Ziyal, Nurgün Erdün, İlknur Oba’ya; hem de “tertibimiz sefireler”inden Semiha Alaybeyi, Hale Karahan, Yurdanur Çetirge’ye ve “kendisi sefir” arkadaşlarımız Fügen Ok ile Şule Soysal’a ulaşarak, onlardan yazmak isteyenlerin de katkılarını sağlayarak, 61 Girişli ve Eşleri Sefireleri tamamlasın. Böylece tüm ZÜPPEYUNumuzun gözlemleri, deneyimleri ve anıları, gelecek nesillere örnek oluşturmak üzere kayda geçsin.