Sanat kurumlarımız eylül ayı sonunda 2014-15 sezonunu açtılar. Sanat eğitimi veren okullarımız da eylül ayında eğitime başladı.
2013-14 sezonu üzerimize kâbus gibi çöken TÜSAK tasarısıyla mücadele ile geçti. Kurum, kuruluş ve kişiler çok yoruldu ve üzüldü. Araya giren yaz ayları ise önemli değişimlere sahne oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarlığı’na yeni bir atama yapıldı. DOB Genel Müdürü, bazı opera müdürleri ve CSO Genel Müzik Direktörü değişti. Daha da önemlisi Cumhurbaşkanı ve Başbakan değişti. Yeni hükümette Kültür ve Turizm Bakanı değişmese de hükümet programında TÜSAK ile ilgili herhangi bir atıf yer almadı.
Yeni yasama yılında bütçe görüşmeleri başlayacağı için kâbusun yasama organına 2015 e kadar gelmesi beklenmiyor. 2015 de neler olabileceğini bilememekle beraber ülkede seçim atmosferine girileceğinden TÜSAK’ın 2015 yılı boyunca yani bir yıla yakın gündeme gelemeyeceğini söylemek kehanet olmayacaktır. Ve bu bir yıl, rehavete kapılmadan suları tersine akıtmak için kullanılabilecek iyi bir süre olabilir.
2014-15 sezonunda göreve yeni atanan sanat kurumu yöneticilerinin işleri zor. Çünkü pek çok kişi onların bir misyonla göreve getirildiklerini düşünüyor. Diğer yandan yöneticiler için sınırlarımız içinde ve dışında savaşın ve şiddetin yaşandığı şu günlerde motive olmak ve geleceklerinin belirsizliği nedeniyle motivasyonlarını kaybetmiş kurum elemanlarını yeniden motive etmek de kolay değil.
Böyle bir zamanda ve ortamda sanat ve sanatsal sorunlardan bahsetmek ne kadar güç de olsa, bazen böylesi durumlardan faydalanmak da mümkün olabilir. Toplum yaşamının sorunlarla bunaldığı ortam, sanatın gücünü göstermek için bir fırsat olarak kullanılabilir, kullanılmalıdır da.
Yeni sezonda yöneticiler kurumlarını motive edebildikleri, sanat kurumlarının kendi gündemlerini oluşturabildikleri, devlet ve sanat kurumları arasında zayıflayan bağları ve ilişkileri onarıp, topluma sanatın yaratıcı ve barışçıl gücünü hissettirebildikleri ölçüde hem kurumlarına hem de sanat aracılığıyla ülkenin gününe ve geleceğine önemli katkılar yapabilirler. Böylece yıllardır yaşanan savunma hissinden kurtulup, asıl işimize dönmek, kurumlarımızı işlevlerine güçlü bir şekilde yeniden kavuşturmak için gerekli düzenlemeleri yapmak, enerjimizi kurumların daha verimli ve işlevsel çalışmasına harcamak mümkün olacaktır.
Sanat kurumlarımızın, tüm olumsuz koşullara rağmen sanata ihtiyaç duyan her Türk vatandaşına ve tüm bu olumsuz şartlarda eğitim almaya karar vermiş her sanat öğrencisine karşı görev ve sorumluluğu vardır. Bu görev ve sorumluluğu yerine getirmek sanat kurumlarımızın bu ülkeye borcudur.