‘10. yıl konserimize mutlaka gelmelisin’ diyordu Esen (Kıvrak) birkaç hafta önce, büyük bir heyecanla. ‘Parodiler çektik, sahnede perdeden izleteceğiz,’ diye de eklemişti. Meraklanmıştım. Hoş, işin içinde komik çekimler olmasa da giderdim. Öyle ya; gözümüzün önünde kurulup günden güne serpilen, nice başarısına tanıklık ettiğimiz, Andante Klasik Müzik Ödülleri adıyla düzenlediğimiz ilk Donizetti’de Yılın Oda Müziği Topluluğu ödülüyle başarısının taçlandırılmasına vesile olduğumuz, Türkiye’de yakın dönem oda müziği icracılığı alanında bir köşetaşı olarak gördüğümüz sevgili Borusan Quartet’imizin yerleşik oda müziği topluluğu olarak sahnesine bugüne dek defalarca çıktığı Kadıköy’deki Süreyya Operası’nda 23 Şubat Pazartesi akşamı yapılan onuncu yıldönümü konserine gitmeyip de ne yapacaktım!
İyi ki de gitmişim! Ne kadar özenli ve düzeyli bir gece hazırlanmıştı, bir görseydiniz! Koltuklar tamamen doluydu. Işıklar karatıldığında sandık ki quartet üyeleri sahneye çıkıp programdaki ilk eseri çalmaya başlayacaklar. Ama hayır, onun yerine, Esen’in heyecanla bahsettiği videolardan ilki dönmeye başladı. Video, Borusan Quartet üyelerinin, yıldönümü konserinin olduğu günü nasıl geçirdiklerini birkaç dakikada mizahi bir dille özetliyordu. Esen’in sabah yataktaki ilk saatlerinden akşam konser salonuna varana kadar her anı keman çalışmakla geçerken Olgu saatlerce -hem de horultularla- uyuyor, uyandıktan sonra da konsere iki saat kala hala evde ağırlık kaldırmakla zaman geçiriyordu! Efdal ise avare avare sokaklarda dolaşıp habire o çok sevdiği selfie’lerini çekiyor, evden çıkarken eline aldığı kutusunun boş, içinde olması gereken viyolasını ise evde unuttuğunu takside fark ediyordu! Çağ Erçağ mı? Dünya bir yana, Çağ bir yanaydı! Esen çalışır, Olgu horuldayarak uyur, Efdal aklı bir karış havada gezinirken Çağ dostlarıyla rakı alemi yapıyordu! Kendini aleme öylesine kaptırmıştı ki, konsere geç kalacağını anlayıp panikliyor, telaştan viyolonselini evinde unutuyordu! Videoyu izlerken hem güldüm, hem de ‘Bu gençler ne kadar da imrenilesi bir özgüven sahibi’ diye geçirdim içimden. Öyle ya, Borusan Quartet’i tanımayan biri bu videoyu izlediğinde yanlış bir izlenime bile kapılabilirdi. Gelgelelim biz onların her birini çok iyi tanıyorduk. Özellikle onları sosyal medyadan takip eden hayranları bu başarılı müzisyenlerin işlerini en iyi biçimde yaparlarken aynı zamanda ne kadar hoş bir mizah duygusuna sahip olduklarının da farkındaydı.
Konser programı, Borusan Quartet’in 10 yıl içinde çala çala ustalaştığı eserlerden seçtiği sevilen bölümlerden oluşuyordu. 10 yılın bir ‘highlights’ıydı dinlediklerimiz. Programdan anladığımıza göre arasız 80 dakika sürmesi planlanan konser klasik sularda başlayıp gittikçe popüler sulara doğru kulaç atacaktı. Erkin’in Dörtlü’sünden 1. Bölüm, Dvorak’ın Amerikan Dörtlüsü’nden 2. Bölüm, Şostakoviç’in 3. Dörtlü’sünden 3. Bölüm ardı ardına çalındı. Derken sahneden yükselen ‘bizden’ ezgiler kulağımıza ulaştı. Burhan Öçal’ın ‘Eski İstanbul’u Ravel’in Dörtlü’sünden 2. Bölüm’e bıraktı yerini. Sahnede çağlar, tarzlar, stiller birbirini kovalarken, bizlere de, rahat koltuklarımıza kurulup Borusan Quartet’in 10 yılın sonunda ulaştığı stil çokyönlülüğü, tını bütünlüğü ve üstün virtüozitenin keyfini çıkarmak kalmıştı.
Sahnede sadece müzik yapılmıyordu. Soluklanmak için kulise geçtiklerinde, müzik dünyamızın birkaç önemli isminin Borusan Quartet’le ilgili düşüncelerini sahnedeki perdeden izliyorduk. Düşüncelerini paylaşanlar arasında ilk sırada, elbette, 10 yıl önce quartetin kurulmasına ön ayak olan Gürer Aykal vardı. Müzisyenleri tek tek nasıl bulduğunu anlattı Aykal. Bir dörtlü için çok iyi bir ikinci kemancı bulmanın zorluğuna birkaç kere değinmesi dikkat çekiciydi. Olgu için ‘ele avuca sığmayan’ nitelendirmesi gayet hoştu. Çağ ise onun gözünde ‘benzersiz bir yetenek’ti. Aykal’ın, ‘armoni bilgileri çok sağlam’ dediği quartet üyeleri bu özellikleri sayesinde çaldıkları eserlerin yapılarına son derece hakimlerdi. Bu hakimiyet, çalışlarına kaçınılmaz olarak bir özgüven ve rahatlık kazandırıyordu. Gülsin Onay sahnede birlikte kentetler çaldığı quartet üyelerinin müziği duyuş ve hissedişleri, sergiledikleri coşkulu tepkiler karşısında büyük keyif duyduğunu dile getirdi.
İdil Biret ise, perdeye yansıtılan konuşmasında, Borusan Quartet’in profesyonelliğini övdü, müzisyenlerin prova ve icra sırasında en ufak detaylara dikkat ettiklerini vurguladı, müziği çok sevdiklerini ve bu sevgiyi icralarına yansıtabildiklerine dikkat çekti. Biret’in quartet üyelerinin performanslarından hiçbir zaman memnun kalmadıklarını ve daima daha iyiyi hedeflediklerini söylemesi, bu sözlerin bir duayenin ağzından dökülmesi bakımından büyük önem taşıyordu. Biret, quartetin Borusan Holding tarafından satın alınmış değerli sazlarını da överek böyle nitelikli sazların kaliteli yarış atlarına benzediğini, bu sazları layıkıyla çalabilmenin bu atlara hakim olabilmek kadar zor olduğunu söyledi. Borusan Quartet’in her sezon birlikte popüler çalışmalar yaptığı Mercan Dede ise, quartet üyelerinin klasik müzik geleneğinden gelmelerine rağmen farklı müzik türlerine adapte olabilmek konusunda başarılı bir çokyönlülük sergilemelerine değindi. Borusan Quartet’in teknik ve akılla ruhu ve kalbi bir araya getirmekteki başarısından da dem vurdu Mercan Dede, namı diğer Arkın Allen.
Konser programında sıra Mozart’ın ‘Serenata Notturno’sundan 1. Bölüm’e geldiğinde Efdal Altun başladı konuşmaya. Son yıllarda çok sayıda konser vermek zorunda kalmalarından yakınan Altun artık her yere yetişemez olduklarını söylediğinde, bu sözlerin arkasından bir muzipliğin sökün edeceği anlaşılmıştı bile. Meğer, mecburen bir Borusan Quartet daha kurulmuştu ve onlar da farklı yerlerde konserler veriyordu. O akşam iki Borusan Quartet’i Mozart’ın eserinde aynı sahnede dinleyecektik. Bu nasıl olacaktı peki? Arkadaki beyaz perde imdada yetişecekti elbette. O anda perdede beliren, önceden kaydedilmiş -Efdal Altun’un deyişiyle Borusan Quartet 2- sahnedeki Borusan Quartet’le başladı bir arada çalmaya, Mozart’ın o güzelim eserini. İnce bir buluştu, salonun en fazla keyiflendiği anlardı belki de.
Bu hoş dakikaların ardından bir başka Mozart eseri daha çıkageldi. Bestecinin 19. Dörtlü’sünden 2. Bölüm. Bilenler bilir; Mozart, Haydn, Beethoven çalmak, Şostakoviç, Dvorak, Ravel çalmaktan aslında daha zordur. Klasik dönemin saydam partilerini temiz, pürüzsüz çıkartabilmek ancak çıraklık dönemini aşmış grupların mahareti olarak görülür. Biz de Borusan’dan pürüzsüz, tertemiz tınılar dinledik hem Mozart’ta, hem de bütün bir sezon çaldıkları Beethoven’in 13. Dörtlü’sünden Cavatina’da. Borodin’in 1. Dörtlü’sünden 3. Bölüm’ün ardından program iki adet Borusan Quartet klasiğiyle sona erdi. Oğuzhan Balcı’nın ‘Karahisar Kalesi’ düzenlemesi ve bestecimizin 1. Dörtlü’sünden Karadeniz’in hırçın dalgalarının betimlendiği ‘Deli Dalga’ başlıklı 3. Bölüm. Israrlı alkışlara teşekkür ise, doludizgin çaldıkları ‘Nihavend Longa’ydı. Gecenin sonunda tüm salon ayaktaydı.
Evet, çok güzel bir geceydi. Sahnede coşku vardı, neşe vardı, samimiyet vardı, içtenlik vardı. ‘İlk günkü heyecan’ vardı. ‘İşkolik’ Esen kemanından çıkardığı, üzerine mis gibi ‘Viyana Sacher’i sinmiş o tatlı tınısı, bizleri mest eden mükemmel icracılığı ve liderliğiyle; grubun ‘ele avuca sığmaz’ dinamosu, ‘bıraksalar koltuğundan fırlayıp sahneyi turlayacak’ coşku ve enerjiye sahip Olgu ‘Nihavend Longa’daki olağanüstü ‘çiganı’ ve Gürer Aykal’ın güvenini boşa çıkarmayan ‘ikinci kaptan’lığıyla; ‘müzik kutusu’ Çağ, aynısını Lang Lang’da gördüğümüz ‘bakın aslında ne kadar kolay’ dercesine çalışı ve ‘hiç bitmese keşke’ dedirten, insanın aklını başından alan sololarıyla; yaşından mütevellit, grubun sözcülüğünü üstlenen ‘sosyal medya fenomeni’ Efdal ise özellikle ‘Karahisar Kalesi’ndeki harika solosu ve viyolasından her defasında son derece güzel ve sağlam tınılar çıkartabilmesiyle, Süreyya Operası’nı dolduran tüm izleyicilerin bir kez daha sevgi ve saygısını kazandılar.
Borusan Quartet üyeleri ve onlara el verenler... Dinleyiciler olarak bizlerin de şükranlarımızı ifade etmemiz gereken isimler var bana kalırsa. İlk teşekkür Borusan Holding, Zeynep Hamedi, Ahmet Erenli ve Gürer Aykal’a gitmeli. Her konseri dinleyene büyük keyif veren böylesi parlak bir oda müziği grubunu 10 yıl önce elbirliğiyle Türkiye’ye kazandırdıkları, onlara en güzel sazları aldıkları, oda müziği icrası alanında ülkemizde yepyeni bir sayfa açtıkları, 7’den 70’e çok sayıda müzikseveri yıllardır ihmal ettiğimiz bu türe ısındırdıkları için... Ve size de teşekkürler Borusan Quartet üyeleri! Orkestra üyesi olmanın avantajlarını ve getirilerini bir kenara atıp risk aldığınız, klasik müziğin en rafine ve anlaşılması en zor türü sayılan ve biraz da bu yüzden ülkemizin sanat ortamında en az gelişmiş dalların başında gelen oda müziği icracılığına dört elle sarıldığınız, bu uğurda canla başla çalıştığınız, yeniliklere açık olduğunuz, mütevazılığı ve efendiliği elden bırakmadığınız, genç müzisyenlerin önünde mükemmel bir örnek teşkil ettiğiniz için.
Daha nice on yıllara Borusan Quartet!
Serhan Bali