Biraz geç kaldık galiba ama Bodrum sanat hayatına dair izlenimlerimizi belirtmeyi karpuz kabuğu denize iyice düşene kadar bekledik. Daha en az iki kez daha karpuz keseceğimizi umuyorum.
Her yaz mevsimi Bodrum’un kendiliğinden oluşan bir trendi oluyor. Evvelsi seneydi galiba; herkes sol kulağında tıkalı bir pamukla dolaşıyordu. Sol kulakta bir ağrı vardı nedense. Sebep anlaşılamadı. Ben de çok çektim kulağımdan hem de aylarca; Ankara’da da devam etti epey bir süre. Ama pamuk tıkamaya elim gitmedi bir türlü.
Geçen yaz mevsimi ise salıncak gibi sallandık. Deprem fırtınası tövbe bitmedi; esti durdu. Bu yıl da ishal ve üst solunum yolları gripleriyle kırıldı geçti Bodrum. Boğmacalı gibi öksürdüm durdum. Griple birlikte sağ kalçalarda bir ağrı ki sormayın; neredeyse bastonla dolaştıracak hale getirdi insanları.
Bodrum’da tüm yaz mevsimini geçirenlerin ya da Bodrum’a yerleşik olanların her yıl tekrarladığı bir temenni vardır; ‘eylül bir gelse de şu kalabalık defolup gitse; biz bize bir kalsak!’.
İşte geldi çattı eylül. N’olacak şimdi? Tam da dokuz günlük bayram tatilinden sonra. Tatilde Bodrum gerçekten doldu taştı. Kımıldayacak yer kalmadı. Şimdi ise boşalma başladı. Bir hafta sonra kadar bir felaket nedeniyle boşaltılmış bir şehir haline dönüverecek Bodrum. Ben yadırgıyorum ve hüzünleniyorum. Neyse tesellim şu ki gelenleri gidenleri artık kalmayan, dolayısıyla görüşemediğim dostlarla bir iki kez de olsa beraber olmak.
Eyül ayına kadar horozlar sabaha karşı dördü beş geçe ötmeye başlıyorlar; eylülde bir saat ileri gidip beşi beş geçe ötme misyonlarını yerine getiriyorlar. Eylülün böyle de bir hususiyeti var işte.
DİBEKLİHAN SERGİLERİ
25 ağustos- 7 eylül 2018
Dibeklihan’da yetişebildiğim sergilerden bazılarına değineyim. Tabii ünlü açılış çanının dağları taşları inleten ‘ding dong’undan sonra dört ayrı mekanda düzenlenen sergilerin gezilmesi. Son gittiğim sergide çanı çaldıran Bodrum Müzesi eski müdiresi Ayşe Temiz oldu. Dong’u işitir işitmez ‘hurra’ dağılıverdik sergilerin arasına.
Seramik
Seramik sergisinin sanatçısı Bodrumluların yakından tanıdığı Yüksel Güner idi. Sergi Dibeklihan’ın Erdinç Bakla sanat galerisi bölümünde oldu. Sanatçının bu sergisi 30 Ağustos bayramımız nedeniyle de Atatürk ağırlıktaydı.
Yüksel Güner’in piyasada tükenmiş olan seramikle ilgilenenlere rehberlik eden bir eğitim kitabı mevcut. Bundan edinmek isteyenler bu kitaptan artık fotokopi alabiliyorlar ancak. Herkesin aradığı bir kitap.
Güner çok çeşitli kurumlarda üyelik, başkanlık gibi görevlerde bulunmuş. 2000 yılından bu yana da Bodrum’da yerleşik. Eşiyle birlikte kurdukları ve Keramos Sanat Evi olarak adlandırdıkları atölyelerinde çalışmalarını sürdürüyorlar. Mekanda müze, galeri ve atölye kısımları bulunuyor. Ziyaret etmişliğim var.
Teknoloji ve sanat
A.Tarık Demirbaş’ın, Yıldız Kenter sanat galerisindeki tasarımlarını geziyoruz. Sanatçı eski ve asarı atika niteliğinde dikiş makineleri koleksiyoncusu. Bu makinelerden türlü çeşitli objeler; arabalar, şunlar bunlar yapıyor. Her makinenin üzerinde orijinal seri numarasını içeren minik bir metal levha var. Merak edenler bu numarayı kullanarak makinenin fabrikasına vs ulaşabiliyorlar. Tabii çok kıymetli bir koleksiyon. İşte insanları ve yaşamı farklı kılan bir unsur; hiç akla hayale gelmeyen şeylere, konulara takılmak. Evren ne biçim bir şey! Böyle orijinallikler olmasa hayat çekilmez olur. Bunun ayırdında olan kurnaz evren seçtiği bazı insanları işte böyle meraklarla donatıyor. Böylece evren kendi varlığını da koruma altına almış oluyor. Tekdüze olan varlığını koruyamıyor çünkü.
CASA dell’ARTE
30 ağustos-3o eylül 2018
Açılışına gidemediğim Şahin Paksoy sergisinden sonra Ankara’da komşum olan Siyah Beyaz Sanat Galerisi'nin fotoğraf, baskı, heykel ve resim gibi farklı sanat dallarından 18 sanatçısıyla katıldığı karma sergisi Casa dell’Arte ‘de düzenlendi. Serginin adı, ‘siyah beyaz sayfiye’. Türkiye’nin ilk butik sanat oteli Casa dell’Arte’nin ünlü havuzunun kenarında kaliteli ikram servislerine devam edildi. Şarap kadehlerinden havuzun mavisine kırmızılar aksederken şık hanımlar beyler yüksek sanat sohbetleri eşliğinde latif bir yaz akşamının yudum yudum tadını çıkardılar. E tabii biz de oradaydık.
Siyah Beyaz 1964 yılında, vakitsizce kaybettiğimiz siyah beyaz sinema aşığı Faruk Sade tarafından kurulmuştu. Köklü bir müessese olduğundan Ankara’nın popüler bir mekanı olarak konseptini aynen koruyarak ailesi tarafından faaliyetine başarıyla devam ediyor. Faruk Sade’nin eşi Fulya hanım da ordaydı ve örnek bir ev sahibeliği performansı sergiledi.
Bu sergiyle birlikte Casa dell’Arte 2018 sergi sezonunu sonluyor.
MİNE SANAT GALERİSİ
‘cazın imgeleri’ sergisi
1-9 eylül 2018
Bodrum Caz Festivali kapsamında Mine Sanat Galerisi de bu nefis festivale bir katkıda bulundu ve sanatçılar Reşat Demirkol ile Attila Atala’nın eserlerini sergiledi.
Cazın romantik sazı alto saksafonu içtenlik ve maharetle çalıyor Reşat Demirkol. Kendisi için sanat yapan ender gerçek sanatçılardan. İşte sanat sanat için midir, yoksa toplum için midir ezeli ve ebedi sorunsalına bir üçüncüsü eklenerek konu vüsat (genişlik) kazanıyor; sanat insanın kendisi içindir! Salonda bir taraftan eserleri sergilenirken diğer yandan Demirkol da galerinin hemen önünde saksafonuyla Yalıkavağa tınılarıyla yeni bir çeşni sunuyor. Evet, Yalıkavak’da bu da oldu. Gümüşlük’deki Jazz Cafe’ye bir onulmaz Yalıkavaklı olarak özenip dururdum.Yalıkavağa milat olsun ve gerisi de gelsin…
Demirkol’un çaldıkları arasında Portofino gibi romantik ve bilinen parçalar da vardı. Aslında mekanın içi ve dışı da dans etmeye müsait. Ama dans nedense kimsenin aklına gelmiyor. Ressam ve tiyatrocu dostumuz Nurşen Kulattı’nın bile…
Demirkol küçüklüğünde gitar çalarak girmiş müzik boyutuna. Sonradan saksafon ekleniyor müzik aleti repertuarına. Askeri Mızıka Okulundan mezun olmuş. Çeşitli bandolarda müzik yapmış. Ama en sevdiği mekanı kendi evi. Kendi kendisine özel konserler veriyor.
Sergi duvarlarında asılı eserleri ünlü caz üstadlarının portrelerini kendi özel tekniğiyle mutfağında iyice pişirdikten sonra damak tadımıza yolluyor. .
Diğer sanatçı Attila Atala ise siyah ve beyazın keskin kontrastlarından yararlanarak cazın büyüsünün kah hüzünlü kah coşkulu ve kah yalnızlıklı hallerini vermeye çalışıyor. Siyah fon her zaman etkilidir. Siyah genelde hüzün ve karamsarlığı çağrıştırmakla birlikte içerisinde aydınlığı da sakladığından ayrıca da bir umut rengidir. Ve ayrıca bekleyişi temsil eder. Sırf siyaha baktığımızda her an bir aydınlık noktanın doğup büyüyeceğini zihnimiz hayal eder. Güçlü bir doğuş kaynağıdır. Doğum ebesi burada sanatçı oluyor ve Atala geometrik beyaz düzeyler kullanarak hüznün ve sevincin raksının koreografisini düzenliyor. Bu rakstan rengarenk kıvılcımlar çakmak taşlarının birbirleriyle çarpışmasından çıkar gibi saçılıyor ve gidip yerlerini alıyorlar.Tüm bunlar caz sanatının siyahla ifade edilen soloyu, beyaz kontrastla düolar, renklerin katılımıyla da ‘ensemble’ ve ‘jam session’ları ortaya çıkartıyor.
PESCADO ART GALLERY
Sevestet Şakar Sergisi
1-15 eylül 2018
(deveci sok.18 yalıkavak bodrum)
Pescado Art Gallery Yalıkavak’da yeni bir galeri. Marina civarında. Sevestet Şakar da bu galerinin bir parçası. Galeri sorumlusu Serap Değişmez Efe.
1 Eylül günü bir akşam üstü sergisini açtı. Serginin adı, ‘dünyayı eteklerimde sürüklüyorum’.
Sevestet Şakar eski bir dostumuz; aşağı yukarı on yıldan bu yana dostluğumuz sürüyor. Şahane bohem, eksantrik kişilik, neşeli ve pozitif havasıyla insanları anında etkisi altına alan bir doğallık; yerinde duramayan sürekli üreten bir hiperaktif mi diyeyim ne diyeyim bilemiyorum. Yazları Bodrum, kışları ise ver elini Amerika; hem de güneyAmerika çoğunlukla. Meksika’yı çok seviyor. Sevestet’in ismini ilk duyduğumda İsveççeye benzetmiştim. Merhum pederi estetik tutkunu olduğu için ‘estetiği sev’' anlamında adını ‘Sevestet’ koymuş. O da bir sevmiş, pir sevmiş estetiği. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ resim bölümünden mezun. Bedri Rahmi’nin asistanlığını yapmış. Amerika’da uzun yıllar; 37 yıl; dile kolay, kalmış; çeşitli ünlü üniversitelerde ayrıca eğitim görüp yüksek lisans da almış. Orada Pleidas adlı bir galeri kurmuş.. Sonunda ise gelip Bodrum’a kapağı atmış. Yuvaya dönen her fani gibi.
Bodrum öncesi hikayesini ancak biografik olarak kısaca biliyoruz. Gerisini yakından izledik, izliyoruz ilgi ve sevgiyle.
Şakar gerçekten dünyayı eteklerinde sürüklüyor. Eserleri sanki kendi etekleri. Kalın tuval bezleri etek şeklinde yerleri pardon dünyayı süpürüp geçiyor. Kendi sanat anlayışı tarzında bezleri süslüyor, beziyor. Soyut bezenekler, kompozisyonlar ortaya çıkıyor. Sergi açılışına özel bir elbiseyle çıktı karşımıza. Kendi boyayıp şekil verdiği bir elbise. Beyaz bir pantalonum var; onu da boyayıp sanatlandıracak.
Bu kadar spontane çalışan, içinden geldiği gibi coşup coşup boyaya saldıran, ‘sanat insanın kendisi içindir’ felsefesinin tipik temsilcisi. Resmi tutkusu olduğu için yapıyor.
Duygularını şiddet derecesinde yaşama DNAsına sahip olma felaketi içerisinde bulunan sanatçı takımının eserlerinde, zamanın ruhundaki dünya ahvalinin olaylarını, endişelerini, umutsuzlukları, şiddeti, açlık ve sefaleti, kızgınlık, kırgınlık, haksızlığa isyanı, öfkenin izlerini görmek kabil ( mümkün). Sevestet’in coşku dolu renkli etekleri resimlerindeki karamsarlığı silip süpürmeye çalışıyor. Sergisinin ana teması da bu diyebilirim. O muhteşem eteklerin insanlığın ahmaklığı sonucu ortaya gereksiz bir şekilde çıkan korkunç tabloya karşı bir isyan.
Özetle, Sevestet Şakar etekleriyle dünyaya meydan okuyan bir muhteşem savaşçı.
Zamanı gelecek o etekler evreni de silip süpürecek.
MONAD BALKAN
9 eylül 2018 Yalıkavak