11. Uluslararası İstanbul Opera Festivali Barok dönem eserlerinden seçkin antik arya ve düetlerin seslendirildiği 2. etkinliği “Barok Gecesi Konseri“ ile 22 Eylül 2020 Salı akşamı devam etti . Konser İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin anıtsal binalarının arasındaki çok sevdiğim bahçesinde, müziğin ağaçların hışırdayan yapraklarının arasında dolandığı yıldızların geceyi aydınlattığı ortamında sanatseverlerle buluştu.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün, İstanbul’un 2010 Dünya Kültür Başkenti seçilmesi çerçevesinde projelendirdiği ve 2010 yılından bu yana yerli ve yabancı sanatseverlerin yaz aylarında hiç kaçırmadan takip ettiği Uluslararası İstanbul Opera Festivali biraz gecikmeyle de olsa 19 Eylül 2020, Cumartesi akşamı “7 Soprano” konseri ile festivalin açılışını yapmıştı.
Gecede İDOB Orkestrası'nın başında şef Paolo VILLA vardı. Soprano Otilia İpek, Mezzosoprano Barbora Hitay, Bariton Kevork Tavityan, Bas Suat Arıkan, solist Oleksandr Samoylenko (keman) ve İDOB orkestrasından 12 sanatçı 17. yüzyılın Barok dünyasının en iyi bestecilerin eserlerinden seçki sundular.
Francesco Cavalli, George Frideric Handel, Tommaso Giordani, Johann Sebastian Bach, Antonio Vivaldi, Jean-Philippe Rameau, Francesco Durante gibi Barok döneme değerli eserler kazandırmış bestecilerin eserlerinin seslendirdiği gece, benim gibi dönem müziğini sevenler için tam bir şölen oldu.
Her opera sanatçısının 3 eser seslendirdiği konserin açılışını İDOB'un başkemancısı Oleksandr Samoylenko, Barok dönemin büyük yaratıcısı Bach'tan "La Minör Keman Konçertosu, BWV 1041 “I. Allegro” ile yaptı.
Soprano Otilia İpek kadife gibi sesiyle Anonimo “O leggiadri occhi belli”, G.F. Händel: Giulio Cesare, HWV 17 Cleopatra “Non disperar, chi sa?” ve aynı bestecinin "Giulio Cesare, HWV 17 Cleopatra “Che sento?... Se pietà di me non senti” aryalarında büyüleyici bir performans sergiledi.
Mezzosoprano Barbora Hitay İDOB'a katıldığı günden beri çok beğenerek dinlendiğim ve İDOB'un son dönemlerde kadrosuna kattığı en büyük değerlerden biri olduğunu düşündüğüm bir sanatçı. İnsanın içine işleyen sesi, dinleyeni adeta müziğin içine çekmekte. Gerek sahnede duruşu gerekse etkileyici icra kabiliyetiyle F. Cavalli Giasone -Giasone “Delizie contente”, J.S.Bach Matthäus-Passion, BWV 244 “Erbarme dich, mein Gott”, A.Vıvaldi Bjazet,RV 703 -Irene “Sposa son disprezzata” performanslarıyla dinleyiclerin büyük beğenisini kazandı.
Bariton Kevork Tavityan benim tek kelimeyle operada izlemeye bayıldığım hatta izlemeye doyamadığım bir sanatçı. Harika sesinin yanı sıra muhteşem oyunculuğu ile onu sahnede seyretmek gerçekten doyumsuz bir keyif. Hele ki, maalesef onu sahnede son seyredebildiğim, Falstaff performansı inanılmazdı. Kendisi ,bu başımıza bela hastalıktan kurtulur kurtulmaz, sahnede Kahve Kantatı olur, Aşk İksiri olur, Falstaff olur ilk izlemek istediğim opera onun rol alacağı bir eser olmasını çok isterim.
Sanatçı gecede G. F. Händel Faramondo, HWV 39 Gustavo “Sol la brama di vendetta”, A.Vıvaldi Tito Manlio, RV 738 Tito “Se il cor guerriero” ve J.P. Rameau Dardanus Anténor “Monstre affreux, monstre redoutable” eserleriyle sergilediği performanslarıyla seyricilerden hak ettiği alkışı doyasıya aldı.
İDOB'un efsanevi müdürü Suat Arıkan sahnedeki karizmatik duruşu ve kendine has üslubuyla yorumladığı T. Giordani “Caro mio ben”, G.F. Händel Serse, HWV 40 -Serse “Frondi tenere e belle… Ombra mai fu” ve F. Durante “Vergin, tutto amor” eserlerindeki performansıyla gecenin en çok alkış toplayanı oldu.
İDOB orkestrası sanatçılardan kurulu, yanlış saymadıysam, 12 kişilik Ensemble şef Paolo Vılla'nın yalın ve temiz yönetiminde arkeolojinin avlusunun büyülü ortamında dinleyicilerin ruhunu okşayan uyumlu ve dengeli bir performans sergilediler.
Bugün başkemancı koltuğunda dinlediğimiz Aslı Ceren Gürkan'ın sergilediği takdire şayan performansından bahsetmemek olmaz. Gerek eser içlerindeki temiz ve dikkat çekici icrası, gerekse J.S. Bach Matthäus-Passion eserindeki başarılı performansı başkemancı olarak o koltuğa çok yakıştığının göstergesi gibiydi. Umarım kendisini daha sık o koltukta görürüz, çünkü yakışmış.
Konserin kapanışını Oleksandr Samoylenko, A.Vivaldi'nin Dört Mevsim (Le Quattro Stagioni) Fa Majör Konçerto, Op. 8, RV 293, “Sonbahar” eseriyle yaptı.
Konser sonunda bu pandemi ortamında sanata ve sanatçıya destek vermek için gelen seyircileri selamlamak için tekrar çıkan sanatçılar, dinleyicilerin avluda yankılanan bitmeyen alkışlarıyla defalarca sahne davet edildiler. Bu sevgiye ve alkışlara karşılık sahneye tekrar Oleksandr Samoylenko gelerek A.Vivaldi'nin Dört Mevsim eserinden “Fırtına" yı çalarak bis yaptı.
Bu tarih, mistisizm ve müziğin iç içe geçtiği ve harmanlandığı güzel konser gecesi neredeyse kusursuzdu.
Neredeyse diyorum çünkü...
İDOB Temmuz ayından bugüne kadar gerçekleştirdiği tüm konserlerde Sağlık Bakanlığı’nın belirlediği hijyen ve fiziksel mesafe kurallarını fazlasıyla ve en sıkı şekilde uygulamaktaydı. Lakin bu son katıldığım etkinlikte her nedense bu önlemlerin gözardı edildiğini görmek beni biraz tedirgin etti. Konser açıkçası çok kalabalıktı ve oturma düzeninde mesafeden bahsetmek pek mümkün değildi. Geçmiş konserlerde her görünür noktada hijyen noktaları varken bu konserde maalesef göremedim. Sadece ateş ölçümü adet olduğu üzere uygulandı.
Dün akşamki etkinlik benim için Mart ayından beri bu kadar çok insanın, bu kadar yakın olduğu ilk ortamdı. Açıkçası bu kadar kalabalık ve bitişik nizam sayılacak bir oturma düzeni kesinlikle beklemiyordum. Ve öğrendiğim kadarıyla açılış bundan da kalabalık olmuş.
İstanbul İl Umumi Hıfzıssıhha Meclisi tarafından yayınlanan 89 no'lu tüm etkinlikleri yasaklayan karar, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın sadece muallak bir tweeti ile 23 Haziran 2020 tarihinde yayımlanan "Kültür ve Sanat Tesislerinde Kontrollü Normalleşme Süreci Genelgesi" ndeki kurallara uyulması şartıyla kaldırılmıştı.
Hastalığın katlanarak arttığı bir dönemde sanattan uzak kalmadan ama kurallara uyarak etkinlikler yapılması sanat kurumları ve bizler için tek çıkış yoludur. Umarım İDOB eskiden sıkı sıkıya uyguladığı hijyen ve fiziksel mesafe kurallarına bir an önce döner. Aksi bizleri hem sağlığımızdan hem de sanattan mahrum bırakacağı gerçeği kaçınılmazdır.
26 Eylül akşamı İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin avlusunda sergilenecek Mozart’ın ‘Saraydan Kız Kaçırma’ operası izlenimlerimi de siz değerli okuyucularımız için kaleme alacağım.
Sağlık ve Klasik müzikle kalın.
Osman Enfiyecizade
23 Eylül 2020, Moda / İstanbul