Türkiye gibi iktisadî açıdan olduğu kadar, belki daha da fazla, kültürel açıdan geri ülkelerde; kültürün kitap-CD gibi fizik taşıyıcıları konusunda da ciddi sorunlar var ve bunların yeterince üretilmediği, tüketilmediği aşikâr. Bu yazımızda konuyu değişik boyutlarıyla ve ana çizgileriyle değerlendirmek istiyoruz.
Klasik müziği seven insanlar da, diğer müzik türlerini sevenler gibi, sevdikleri müziğe değişik kanallarla ulaşabiliyorlar. Bunlardan biri, şüphesiz ki konserler. Ama insanlar, konserler dışında da, kendi mekânlarında ve diledikleri zaman dinleyebilecekleri taşıyıcılara ihtiyaç duyuyorlar. Bunun geleneksel yollarından biri, bu kişilerin müziği taşıyan plâk, CD, DVD gibi araçları satın almaları. Bu şüphesiz ki müziğe ulaşmada ideal ya da ideale en yakın yollardan biri ama çok doğal sınırlamaları da var. Kişilerin buna ayırabilecekleri maddî olanaklar yanında, piyasa ve müzik hakkındaki bilgi eksiklikleri de sınırlayıcı olabiliyor. Bu tür araçların evlerde kapladığı yer de, kişilerin koleksiyonu büyüdükçe ciddi bir sınırlama hâline gelebiliyor, hatta istisnaî durumlarda diğer sınırlamaların dahi önüne geçebiliyor.
Bunun dışında müziğe ulaşmanın değişik kanalları var. En geleneksel araçlardan biri, şüphesiz radyo ve televizyon gibi müzik yayını yapan medya. Bir anlamda bu araçlar kişilere, kişisel arşivlerin içermesi mümkün olmayan olanaklar sunuyor. Ancak, radyo ya da TV insanlara diledikleri müziği, diledikleri zamanda sunan araçlar değil. Ayrıca ülkemizde klasik müzik yayını yapan Radyo-TV istasyonlarının sayıca azlığı da bu alternatifi etkisizleştiriyor. Diğer taraftan, internet tüm dünyadaki Radyo-TV kanallarının müzik yayınlarını izleyebilme olanağını sunuyor, dil bazen sınırlandırıcı bir etmen olsa da. Özellikle son dönemlerde bilgisayar ve internet aracılığıyla müziğe ulaşma olanakları alabildiğine gelişmiş durumda. Bu kanallar aracılığıyla arzu edilen müziğe, çok düşük bedeller karşılığında ya da bedelsiz olarak ulaşmak mümkün. Bu kanallar içinde belki de en çok kullanılanı olan youtube’da o kadar çok bestecinin, o kadar çok müzisyen tarafından icra edilen, o kadar çok eseri bulunuyor ki, herhangi bir profesyonel koleksiyonun bile bu zenginlik ve çeşitlilikle baş edebilmesi mümkün görünmüyor. Ancak, bu olanağın son derecede düşük bir ses kalitesi ile mümkün olduğunu da gözden kaçırmamak gerek. Ayrıca, hâlâ yaşamakta olduğumuz youtube sınırlaması, bu olanağın sürekliliği konusunda da şüpheler yaratıyor. Spotify ise teknik açıdan daha kaliteli müzik sunan bir site olmakla birlikte, siteden belirli sınırların ötesinde faydalanmanın parasal bir maliyeti var.
Teknolojinin getirdiği bir diğer olanak ise mp3’lerle, flash belleklerle, cep telefonlarıyla başlayan sürecin, nihayetinde boyutları 3-5 terabayta ulaşan dışsal hâfıza kutularına ulaşmış olması. Günümüzde fiyatları birkaç yüz liraya kadar düşmüş olan bu araçlar, geniş hâfıza kapasiteleriyle, küçücük bir hacımda çok büyük bir müzik kapasitesi sunuyorlar. Bilmeyenler için ekleyelim; 3 terabaytlık bir cihaz, hiçbir sıkıştırma yapmaksızın, tam 4 bin CD’yi orijinal kalitesinde kaydedip koruyabiliyor. Tabii burada dinleyici açısından esas sorun, bu hâfızaya aktarabileceği özgün kayıt kaynaklarına ulaşabilme zorluğu olmaktadır. Ayrıca, plâk ve CD’lerde olduğu gibi albüm kapakçıklarına ve kitapçıklarına ulaşamamak da bu kanalların büyük eksiklikleridir.
Sadece Türkiye’de değil, klasik müziğin çok daha sevildiği ve piyasasının daha geniş olduğu batı ülkelerinde dahi müzik endüstrisinin satışların azlığından kaynaklanan bir kriz içinde olduğunu biliyoruz. Yukarıda belirttiğimiz teknik olanaklar, müzik piyasasının büyük bir kriz içinde olmasının elbette tek müsebbibi değil, ama en önemli nedenlerinden biri. Bütün bu olanaklar bir arada değerlendirildiğinde, günümüz Türkiyesinde müziğin daha çok internet üzerinden dinlendiğini; buna karşılık plâk, CD, DVD gibi taşıma araçlarının yeterince tüketilmediğini görüyoruz. Toplum olarak belki hiçbir zaman böyle bir alışkanlığımız olmamıştı, ama günümüzde bu eğilim daha da zayıflamış durumda. Giderek düşen CD fiyatları bile bu eğilimi durdurabilmiş değil, tanesi 4-5 liraya satılan albümler dahi yeteri kadar müşteri bulamıyorlar. Alışveriş yaptığımız müzik mağazasında Kanada’lı efsanevî piyanist Glenn Gould’un tüm kayıtlarını içeren 80 CD’lik set, 500 liranın altındaki fiyatına karşın, yıllardır kendisini alacak bir hayırsever-müziksever bekliyor!.. Efsanevî soprano Maria Callas’ın tüm stüdyo kayıtlarını içeren 70 CD’lik set de 300 liranın altındaki fiyatıyla müşteri bulamayanlardan. Plâğa, CD’ye yeterince ilgi göstermeyenler arasında, bizatihi bu müziği icra eden sanatçıların bulunması ise şüphesiz üzüntümüzü arttırıyor.
Eğer bu durum, toplumun ve klasik müzik sevenlerin gelir düzeylerinin düşüklüğü ile açıklanabilecekse, gene de mazur görülebilir. Özellikle Türkiye gibi kişilerin gelir düzeylerinin düşük olduğu ve gelir dağılımının da bozuk olduğu bir ülkede müzik seven herkesin bu araçları satın alabilmek için yeterli gelire sahip olmaması doğal karşılanmalı. Ancak, önemli olmakla birlikte bunun en önemli neden olduğu kanısında değiliz. Çünkü insanlar kültürel harcamalarını kısarken, örneğin giyim-kuşam, gezme-tozma ya da yeme-içme tarzı tüketim kalemlerine bu kadar özen ve tasarrufla yaklaşmıyorlar. Bir kitaba, bir CD’ye verilecek para ile, çoğu zaman aynı sokakta bir bira, hatta bir çay dahi içilemiyor. Bu durumda, başka kalemlerde hesap edilmeyen paranın kültürel harcamalarda ve klasik müzik albümlerinde hesap edilmesi de epeyce yadırgatıcı.
Olay, galiba kültürden ve kültürün taşıyıcılarından uzaklığımızla ve alışkanlıklarımızla ilgili ve bu çerçevede de, örneğin yeteri kadar kitap almama alışkanlığımızdan hiç farklı değil. Oysa sanatçısıyla, endüstrisiyle, tüketicisiyle müzik âlemi bir bütün ve sistemin varlığını sürdürebilmesi için tüm halkalarının aksamadan çalışması gerekiyor. Yeteri kadar tüketim olmayınca bu albümler yapılamıyor, albümler yapılmayınca ya da satılmayınca sanatçılar ve endüstri bundan olumsuz etkileniyor. Olumsuz etkilenince yeni albümleri üretmek ya da ithal etmek daha zor hale geliyor.
Bu yazımızı burada bitiriyoruz ama bu konunun tartışılmasını elbette sonlandırmış olmuyoruz ve bu düşüncelerimizin, önermelerimizin her birinin çok daha uzun tartışılmasında fayda mülâhaza ediyoruz. Gelecekte, gene burada, bu konuları daha derinlemesine tartışmak üzere; bol kitaplı, müzikli, plâklı, CD’li günler diliyorum!..
Ahmet Makal // Besteciden Yorumcuya