Bugün artık yerinde yeller esen Sulukule mahallesindeki halk, İstanbul’a özgü “Çingene müziği” kültürünü ve bu müzik eşliğindeki dans kültürünü temsil etmekteydi. Dünyanın birçok ülkesine yayılmış olan, ama daha çok Ortadoğu ve kimi Avrupa ülkelerinin halklarıyla yan yana yaşayan Çingene halkının, kendi içinde ortak özellikleri bulunan orijinal müziğine dünyanın her yerinde “Çingene müziği” denir. Biz çok incelikli davrandığımız için ona yenilerde “Roman müziği” diyoruz.
Anayurdu Kuzey Hindistan olan bu kavim, geç ortaçağda İran ve Kafkasya üzerinden Rusya’ya; Mısır ve Kuzey Afrika üzerinden İspanya ve Fransa’ya, Anadolu üzerinden Balkan ülkelerine ve yaklaşık M.S. 1400 yılı dolayında Macaristan’a göç etmiştir.
Yerleştiği ülkelerin önce kırsal kesiminde göçebe obalar biçiminde, sonraları fırsat verilirse kentlerdeki kendi mahallelerinde (örneğin Sulukule’de) yaşam sürdüren Çingenelerin kendine özgü modal kaynaktan üretilen ezgileri, canlı ritimleri, süsleme figürleri, çalgıları, özellikli çalgı toplulukları, “Kelimaski cili” denen dans şarkıları, “Loki cili” adlı uzun havaları, “Çardaş” gibi ustalık gerektiren çalgı müziği stili gibi ayırt edici nitelikler, Çingene halkının müzikal yaratıcılığını ve yeteneğini sergiler.
Sulukule müzik kültürü, Türkiye’deki Çingene müziğinin en düzeyli örneklerini üretmiştir. Bu başarıda, Balkan ülkeleri Çingene müziğinin etkileri olduğu kadar, makâmsal müziğimizin de etkileri vardır. Böylece ortaya parlak, coşkulu bir sentez çıkmıştır. Cumhuriyet döneminin değerli bir müzikbilimcisi olan Mahmut Ragıp Gazimihal (1900-1961), Sulukule müziğinin, “Fazla gösterişli nâmelerle ve yerli yersiz derecede yüklü çalınışıyla dansa daha elverişli olduğunu” belirtirken haklıydı: Bu kadar canlı, kıvrak, insanı yerinden hop kaldırıp hop oturtan bir müziğin eşliğinde dans eden gencecik kızlar, ancak düşlerde görülebilirdi, bir de Sulukule’de!
Sonra ne olduysa oldu, “Kentsel dönüşüm” gibi bir bahaneyle Sulukule’deki müzik ve dans sanatını yok etmek amacıyla bu mahalleyi yıkarak dümdüz ettiler. Ne müzik kaldı ne dans, ne besteci kaldı ne şarkı, ne çalgıcı kaldı ne rakkase, ne eskilerin ahşap evleri, ne kültür, ne gelenek…
Kim yaptı bunu? Koskoca bir kültür mahallesini yerle bir ederek tarihten silmeye kalkışan kim olabilir? Söyleyeyim: İstanbul’un geleneksel kültürünü birçok yönden yaşatmaya çalışan ve kentin en eski, en köklü mahallelerini içeren Fatih semtinin aynı adlı ilçe belediyesi!
Fatih Belediyesi bilmelidir ki, Sulukule Çingene müziği, profesyonel çalgı sanatçılarının hayranlık uyandıran icra yeteneği ve kendine özgü yaratıcı repertuarıyla değeri bütün dünyada kabul edilen bir müzikal karakteri temsil eder. Sulukule’nin parlak müzik ve dans kültürü ortamını yok eden bu ırkçı uygulamanın bir adım ötesi, Hitler’in Nazi rejiminde görülmüştür.
Sulukule, sadece Fatih ilçesinin değil, İstanbul kentinin bir mahallesi olduğu için, duruma İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ve onun da üstündeki yetkililerin çoktan el koyması gerekirdi; ama onlar umursamaz davranmıştır. UNESCO Dünya Kültür Mirası Komitesi’nin raporunda ise “Bölgenin somut ve somut olmayan değerlerinin kabul edilemez bir şekilde yok edildiği” belirtilmiştir. Ama asıl trajedi, Sulukuleli yurttaşlarımıza uygulanan kültürel soykırımdır. Onun getirdiği manevî yıkım, parayla pulla ödenemez.