Günümüzde içi iyice boşaltılıp gündelik söyleme dönüştürülen "sanatçı" ve "sanatçı duyarlığı" üzerine çok şey söylenebilir ama konuyu zamanın akışına bırakmak en iyi çözüm olacaktır. Çünkü tarihin şaşmaz terazisinde neyin geçici veya sanal, neyin kalıcı olduğu derhal ortaya çıkıyor. Niccolo Paganini'yi düzene aykırı bulan, dünya görüşü ilkelerinden taviz vermediği için cezalandırmaya kalkan İtalyan Katolik Kilisesi, keman virtüozunun ölümünü takiben mezar yeri göstermeyi reddetmiş ve uzun süre defin işlemlerini engellemişti. Oysa bu olayın yaşandığı dönemde bile Paganini ismi evrensel kültür mirasındaki yerini çoktan almıştı.
Yönetmen Bernard Rose zaman zaman bir yarı belgesele dönüşen "Şeytanın Kemancısı/The Devil's Violanist" filminde Paganini'nin hayatını ve özellikle kariyerinin zirvede olduğu 1830'lu yıllardaki müzik dünyasını anlatıyor. Yalnızca 3 ay içinde 65 farklı kentte konser verebilen Paganini, ilk kez çıkacağı ve İngiltere kralının da katılımının beklendiği Londra sahnesine hazırlanmaktadır. Ancak çeşitli nedenlerle bu turne sürekli ertelenir. Öncelikle bir müzisyen için fazla esnek sayılabilecek "disiplinsiz" çalışma tarzı nedeniyle bir ara yol bulmaya çalışan Paganini'nin menajeri Urbani ile Londra'daki organizatör arasında ilginç bir mesaj trafiği yaşanır. Diğer taraftan, bu müzik dehasının hayata ilişkin duruşundaki öznellik, gerçek sanatçıların kıymetinin şablonlar üzerinden ölçülmesinin nasıl büyük bir hata olduğunun tarihsel bir kanıtıdır. Paganini ne dini otoriteye ne de başka herhangi bir baskıya boyun eğer. Hayatı boyunca müzik dünyası da dahil olmak üzere sistemle uzlaşmaksızın yaşamını sürdürür. Yalnızca kendisi gibi olmak ve müziğine odaklanmaktan başka bir kuralı yoktur. En şöhretli olduğu zamanda bile salaş bir bara gidip müzik yapabilir; keman ustalığı ve bestecilikteki egosunun son derece haklı olarak en tepelerde olması buna bir engel teşkil etmez.
Her gerçek sanatçıya musallat olan karanlık zihniyet elbette Paganini karşısında boş durmaz. Konserlerinde kemanını bir çalgı aletinin ötesinde kullanabilme dehası, tek bir tel kalsa bile müziğini icra edebilmesi bazı örümcek kafalılar tarafından virtüozluktan ziyade "kemanının gücünü şeytandan almak" diye adlandırılır. Çoğu kez konser vereceği kentlerde "şeytanın kemancısını dinlemeyin" protestolarına muhatap olur.
Zihniyetin karanlığı 21. yüzyılda başka başka formlarda süregeldiği için "The Devil's Violanist" filmindeki bazı temaların günümüzdeki karşılıklarını bulmak da, ne yazık ki mümkündür.
"Şeytanın Kemancısı" filminin bence en büyük sürprizi Paganini rolünü çağdaş keman ustalarından David Garrett'in canlandırmasıdır. David Garrett bu filmde yalnızca Paganini'ye beyazperdede hayat vermekle kalmıyor; aynı zamanda sayıca bir hayli fazla olan keman sahnelerinin gerçekliği konusunda büyüleyici bir müzikal doygunluk sunuyor.
Dilerim bu film için sponsor bulunur ve bütün konservatuarlarda ücretsiz gösterilir.