Sanat bir kültür öğesi olarak köklü bir kültürel birikimi olan ve en önemlisi bu kültürel birikimin farkında olan toplumlarda gerçek yerini ve değerini bulur.
Tarihsel süreçte sanat alanına önemli destekler veren kesim incelendiğinde ekonomik zenginliğin yanında bu zenginliği sanata yönlendirecek bir kültürel bilincin de önemle geliştiği görülür.
Bu bilinç öncelikle toplum önderlerinin özel ilgileri ile hayat bulmuştur. Bu önderler:
Firavunlar, Krallar-Kraliçeler, Çarlar-Çariçeler Hanlar, Hakanlar-Hatunlar ya da devrim liderleri olmuştur. Bunları birkaç örnekle özetlersek:
•Mısır Piramitleri, dev kaya heykelleri inanç kaynaklı olmasına rağmen firavunların, kralların ve kraliçelerin egemenlik alanında yaratılmıştır. Ondan sonra gelen Antik Anadolu, Ege, Roma uygarlıklarının ve Özellikle Selçuklu ve Osmanlı uygarlığının altında yine bu erkin varlığı etken olmuştur.
•Rusya’da Büyük Petro’nun kurduğu St. Petersburg bir müze kenttir. Petro 1703’te kenti kurarken İtalyan mimarlardan yararlanmış, İtalya’dan getirttiği çıplak heykelleri yeni kentin meydanlarına diktirmiştir.
Bu kentte Katherina’nın 1750’lerde kurduğu Hermitage Müzesi, Petro’nun ve çariçenin başlattığı koleksiyonla bugün 3 milyon esere sahip dünyanın en büyük müzesi haline gelmiştir.
•Avusturya’da Hofburg Sülalesi sarayları ve sanat müzeleri ile bugünkü Avusturya sanatının önemli birikimini oluşturmaktadır.
Sanatı toplumsal bir öğe haline getiren güçlerden biri de burjuvazi ve aristokrasi kaynaklı sülaleler ve aileler olmuştur. İtalya’da Medici Ailesi ve Borghese ailesi gibi sanat destekleyicilerini bu grupta saymak mümkündür. Bu aşamaları yaşayamayan toplumlarda sanat alanının çok sınırlı kaldığı, kültür denen evrensel birikimin yeterince gelişemediği, sanatın toplumsal yaşamı sarıp sarmalamasının mümkün olamadığı; bunun da insan kalitesini son derece etkilediği bilinmektedir.
Sanatla ilgili herkesin bildiği Medici ailesi Rönesans’ın en büyük sanat koruyucusu ve destekleyicisi, Michelangello başta olmak üzere pek çok sanatçının hamisidir. Medici ailesi 13. ye 17. yüzyıllar arasında Floransa'da (İtalya) yaşamış güçlü ve etkin bir ailedir. Aile üç papa (X. Leo, VII. Clement, XI. Leo), çok sayıda Floransa hükümdarı ve kraliyet mensupları yetiştirmiş, başarılı çalışmalarıyla İtalyan Rönesans’ını etkilemiştir.
İtalya’nın önemli bir ailesi de bugün Galeria Borghese adıyla bilinen ve Roma’nın önemli sanat müzelerinden biri olan; sarayın ve koleksiyonun sahibi Cardinal Scipione Borghese’dir. Müze 1613’te yapılmış, Cardinal’in resim ve heykelden oluşan koleksiyonunu oluşturmuştur. Bugün bu müze 17. Yüzyılın önemli mimari yapılarından biri olarak kabul ediliyor. Bu müzedeki 200 klasik heykel Napolyon zamanında değiş tokuş yoluyla Louvre Müzesi’ne taşınmıştır.
Rusya’da Tretyakof Ailesi: İş adamı olan Tretyakof kardeşler 1850’lerde önemli bir koleksiyon oluşturup, adlarını taşıyan müzeyi kurmuşlar ve daha sonra devlete devretmişlerdir. Bu müzede bulunan eser sayısı 130 000’dir. Sovyetler Birliği'nin İkinci Dünya Savaşı'na girmesiyle birlikte, olası bir işgale karşı diğer Sovyet müzeleri gibi Tretyakov Devlet Galerisindeki bütün eserler de 1941 yazının ortasında 17 vagonluk bir tren katarı ile Moskova'dan Novosibirsk'e nakledildi. Müze, Sovyet Birliklerinin Berlin'e girişinin üzerinde bir hafta geçmeden 14 Mayıs 1945'te eski yerinde yeniden açıldı.
• Puşkin Güzel Sanatlar Müzesi
Tarihten günümüze Rus sanatçılarının ve yabancı seçme sanatçıların birçok nadide eserine ev sahipliği yapan Puşkin Güzel Sanatlar Müzesi, Rusya’nın en önemli sanat merkezlerinden biridir. 1912 yılında mimar R.Klein tarafından tasarlanmış ve Moskova Üniversitesi profesörlerinden İ.Tsvetaev tarafından açılmıştır. Büyük çoğunluğu Rus hayırsever Y. Nechanev-Maltsev tarafından olmak üzere, halkın da bağışladığı eserler bir araya getirilerek kurulmuştur. 1937 yılında müzeye büyük Rus şair A.Pushkin’in adı verilmiştir. Sergilenen eserler arasında, tablolar, heykeller, gravürler, çeşitli eşyalar, arkeolojik buluntu ve bir takım madeni para koleksiyonlarından oluşan 500.000 parçadan oluşur. Bunların arasında Boticelli, Tiepolo, Poussin, Vatto, Bouche, Corot, Monet, Renoir, Cezanne, Van Gogh, Gougin, Mattise ve Picasso’nun eserleri de yer almaktadır.
•Devlet erkini temsil eden saraylar, kiliseler/katedraller, adliye sarayları, askeri kışlalar, okullar, üniversiteler.
Devlet yönetiminde söz sahibi olan gerçek devlet adamlarının sanata önem veren, onu toplumsal bağların önemli bir aracı sayan ve bu doğrultuda eylemler geliştiren devlet adamları ile ilgili olarak geçmişte ve günümüze bu konularla ilgili pek çok örnek göstermek mümkündür:
•1924’te büyük bir savaştan yeni çıkan yoksul bir ülkenin lideri Atatürk’ün çok sayıda genci devlet sınavı ile yurt dışına sanat eğitimine göndermesi,
1 Eylül 1924’te Zeki Üngör Beyin müdürlüğünde Ankara Musiki Muallim Mektebi’nin açılması, İstanbul’daki Saray Orkestrasının Ankara’ya davet edilmesi. Zeki Üngör Bey Daha sonra İstiklal Marşı’nı bestelemiştir. Onun oğlu Ekrem Zeki Üngör de 1960’larda bizim Müzik öğretmenimizdi. Bu konuda daha geniş bilgi için Dr. Niyazi Altunya’nın önemli bir eseri olan Gazi Eğitim Enstitüsü’ne bakılabilir.
*
Atatürk 17 yılda 25 Arkeoloji ve sanat müzesi açtırmıştır.
Atatürk döneminde kurulan müzeler:
Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi (1921), Edirne Müzesi (1923), Antalya Müzesi (1923), Adana Müzesi (1924), Bergama Müzesi (1924), Topkapı Sarayı Müzesi (3 Nisan 1924), Ankara Etnoğrafya Müzesi (1925), Tokat Müzesi (1926), Amasya Müzesi (1926), Sinop Müzesi (1926), İzmir Müzesi (1927), Sivas Müzesi (1927), Kayseri Müzesi (1929), Afyon Müzesi (1931), Denizli Müzesi (1932), Çanakkale Müzesi (1932), Samsun Müzesi (1933), Van Müzesi (1933), Ayasofya Müzesi (1934), İznik Müzesi (1934), Diyarbakır Müzesi (1934), Manisa Müzesi (1935), Alanya Müzesi (1935), Silifke Müzesi (1935) Isparta Müzesi (1935), Niğde Müzesi (1936), Kütahya Müzesi (1936), Tire Müzesi (1936), Kırşehir Müzesi (1936).
Bu konunun genel başlığı altında bir başka örnek de 1940’larda İkinci Dünya Savaşı’nın en karmaşık günlerinde özellikle Londra Alman uçaklarının bombaları altında iken Çörçil (Sir Winston Churchill) halkına “Hiçbir konser, hiçbir tiyatro programlarını aksatmayacaktır. Bu kurumlar bizim moral kaynaklarımızdır” direktifini vermesidir.
Aynı anlamda bir direktif 1990’larda Bosna iç savaşları sırasında Aliya İzzet Begoviç tarafından da halkına verilmiş, tiyatroların, konserlerin programlarını aksatmaması istenmiştir. Değişik ülkelerden birkaç örnekle, sanat örgütleri ve sanatla ilgilenen insan kriterlerine de değinmekte yarar olacaktır:
Türkiye’de Bütün sanat derneklerine üye sayısı 1500-2000 civarındadır.
Bu sayı Paris’te 100.000
Almanya’da 17.000.
Kore’de 22.500
Japonya’da sadece Ağaç Baskı Sanatçıları Derneği üye sayısı 2500
Kadın sanatçılar açısından sayısal durum incelendiğinde:
Kaya Özsezgin’in hazırladığı Türk Plastik Sanatçılar Ansiklopedisi 1255 Sanatçıyı kapsamaktadır.
Bunun 285’i kadın, geri kalan 1170 sanatçı erkek.
Ayla Ersoy’un yazdığı 500 Türk sanatçısı kitabında 400 erkek ve 100 kadın sanatçı yer almaktadır.
Sanat eylemi ve sanatın önemine ilişkin genel kanı bütün yönleri ile gelişmişlik olarak alınmaktadır. Oysa ki örneklerde görüldüğü gibi maddi anlamda gelişmişlik sağlanmadan da sanata önem verilebilmektedir. Önemli olan bu kararı verecek insanın ya da insanların duyumsal, sezgisel, kültürel birikimi, kararlılığı ve hayatı anlama ve sorgulama bilincidir.