Alman besteci Carl Orff’un, belki de en çok sevilen ve icra edilen eseri, tüm Dünya’da popüler olan Carmina Burana adlı sahne kantatıdır. Trionfi adı ile üç ayrı kantatdan (Carmina Burana, Catulli Carmina ve Trionfi di Afrodite) oluşan dizinin ilk eseridir.
Bu eserle ilk tanışıklığım, 15 Nisan 1971’de, o dönemde İstanbul Kültür Sarayı yandığı için, Maksim sahnesinde etkinlikler yapan İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından verilen konserde olmuştu. Bu dönemde, Avusturya’dan Türkiye’ye İDOB’a korrepetitör ve koro şefi olarak gelmiş olan Gustav Kuhn, orkestra şefliği bagetini de alarak, yönetimindeki İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestra, Koro ve solistleri; soprano Oya Tekin (Atay), tenor Kevork Boyacıyan ve bariton Özcan Sevgen ile İstanbullulların kalbini feth etmişlerdi. Eser o kadar sevilmişti ki, konser sonunda seyirciler bitmeyen alkışlarla, sanatçıları defalarca sahneye çıkarmışlardı.
Bundan sora da bu eser, İDOB’un daimi repertuvarına girdi, değişik şefler ve solistlerle icra edildi. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde de İDOB Koro ve solistlerinin katılımı ile de seslendirildi. Hatta balesi bile sahnelendi.
Bundan 2 yıl sonra da 1. İstanbul Festivali’nde İDOB bu kez yine Carl Orff’un, bu dizinin ikinci eseri olan Catulli Carmina’yı, koreograf Alfredo Rodriguez’in koreografisi verejisiyle bale olarak sahneledi ve aynı yıl Ağustos ayında Salzburg Festivaline katıldı.
İDOB, 12 Ocak 2018 akşamı "Carmina Burana"yı yeniden sanatseverlerle buluşturdu. Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nde, 2 bini aşkın izleyiciye ulaşan konserde, orkestra, koro ve solistler dahil çok kalabalık bir kadro yer aldı.. Şef Serdar Yalçın’ın yönetimindeki İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası, solistler soprano Nazlı Deniz Süren, tenor Caner Akın ve bariton Murat Güney’e eşlik etti. Koro şefi Paolo Villa idi. Ayrıca Güneş Kaya yönetimindeki Beşiktaş Belediyesi Çocuk Korosu da bu etkinlikte yer aldı.
Saat 20.30 da başlayan konserden önce seyircilerde mutlu bir heyecan vardı. Çok sevilen bir eseri büyük bir salonda dinleyebilmenin verdiği mutluluktu bu. Ayrıca çok sayıda üniversite öğrencisinin de olması mutluluk vericiydi. İçlerinden önemli bir grup da tıp fakülteleri öğrencileri idi ki, hocalarının yönlendirmesiyle bu konsere geldiklerini ve devamlı geleceklerini de söylemeleri ayrı bir mutluluk kaynağı idi.
Konser performansına gelince, işte burada şefin önemi ortaya çıkıyor. Ritim ağırlıklı melodik yapılara sahip olan bu kantat; solistler, koro ve orkestra için, teknik açıdan oldukça zor bölümler içeriyor. Adeta, sanatçılar için tuzaklarla dolu diyebiliriz. Ancak bu zorlukları aşabilecek ve mükemmel bir icra sunabilecek bir şef ile, onun yönetimindeki solist, koro ve orkestra tüm bu tuzakları aşmayı bildi. Dinleyiciler de o kadar mutlu oldular ki, çok arzu edilmemesine rağmen bölüm aralarında alkışlamaktan geri kalmadılar. Solistler tiz ve peslerdeki güçlü geçişleri nedeniyle oluşan zorlukları başarıyla aştılar. Sonradan sahneye alınan Beşiktaş Çocuk Korosu, ansambl olarak o denli iyi çalıştırılmış ki, hiçbir hata yapmadan son derece başarılı olarak solo, orkestra ve büyükler korosu ile şarkılarını icra ettiler.
Carmina Burana’da yıllarca çocuk korolarının olmaması nedeniyle, onların partilerini, 1. Soprano korosu söylerdi. Teknik olarak yorum iyiydi, ancak, koronun tınısı eksik olmaktaydı. Çocuk sesi yerine kadın sesi ile yorum yapılması bir eksiklikti, bunun da sonlandırılması, üstelik kalabalık bir çocuk korosu ile icra edilmesi, tınının zenginliği olarak yansıdı tüm salona. Üstelik en küçük bir hata yapmadan partilerini başarı ile icra ettiler. Her zaman olduğu gibi eserin finali muhteşem oldu. Alkışlar kesilmedi. Bu nedenle şef Serdar Yalçın, eserin final parçası olan ‘’O Fortuna’’yı tekrar icra etmek zorunda kaldı. Sahnedeki tek olumsuzluk yine akustik sorunuydu. Bu sorun halledilmediği, doğal akustik sağlayacak panolar sahneye yerleştirilmediği sürece, sesleri doğal olarak duyabilmek mümkün olamayacak.
CARMİNA BURANA'NIN TARİHÇESİ VE İÇERİĞİ
Carl Orff da Stravinsky gibi ilkel boyların törelerinden, Gregorius Ezgileri’nden, Golliardlar’ın din dışı ezgilerinden yararlanmıştır. Özellikle Carmina Burana’da parlak orkestra renkleri, yalın çizgiler, ritmik çeşitlemeler, ksilofon ve piyano gibi vurma çalgılardan elde edilen zengin tını, insan coşkusunu dile getiren geniş koro yer almaktadır. Bu vurma çalgılar, bu dizinin bundan sonraki kantatları olan ‘’Catulli Carmina’’ ile ‘’Triofi di Afrodite’’de daha fazla yer almaktadır.
“Carmina Burana”ya temel olarak alınan metin, hepsi de din dışı olarak nitelendirebileceğimiz, 12. ve 13. yüzyıllarda yazılan ve söylenen şiirlerden derlenmiştir. Würtzburg’daki bir antikacıda bulunan kataloglardan yola çıkılarak, bu koleksiyon Bavyera Alpleri’nde Benedikt’in papazlarına ait bir manastırda 1803 yılında 1000’in üzerinde el yazması, bunlardan 200 tane de şiir bulunmuştur. Bu şiirler karışık bir biçimde hepsi eski olan Almanca, Latince ve Fransızca öğrenci şarkılarını, gezginci ozanların dizelerini kapsar. Konuları ise ölüm korkusu, günahlar, zevk, eğlence, bahar, talih gibi dünyevi konulardır.
Çok iyi bir besteci olduğu kadar, iyi bir eğitimci de olan Orff, Orta çağ müziğiyle çok yakından ilgilennmiş, tüm bunları ses solistleri, koro ve orkestra için düzenlemiş ve çalgıları ‘’tıpkı eski çağlardaki gibi’’ insan sesini desteklemek düşüncesiyle kullanmıştır. Eser Kader Tanrıçası ‘’Fortuna’’ ile Aşk Tanrıçası Venüs arasındaki ilişkiyi ele alır. Bestecinin kompozisyonundaki mükemmelliği yanında, orkestrasyon zenginliği, sazlar arasındaki uyumlu ve ahenkli birliktelik de son derece başarılıdır.
Eserin açılış teması, belki de en çok bilinen tema, yazgı, kader ve insanın alınyazısının yükseliş ve alçalışları hakkında. ‘’Fortuna’’ veya başka bir deyişle ‘’Felek’’ çarkını sürekli döndürerek, insanların yaşamlarını yönetmektedir. Erkekler korosunun söylediği ezgilerde kaderin insanlar üzerindeki açtığı yaralardan söz etmektedir. Ardından müzik Bahar'ın tomurcuklanmasına doğru yön değiştiriyor. Uykudan uyanma, oynaşma, coşma ve aşk temaları. Gezegenlerin fiziksel çekimi kadar temel ve asıl, erkek ve kadının birbirlerine olan arzusu, ana fikir. Taverna bölümü, yaşlılığın ve ölümün kaçınılmazlığını içki içip, kumar oynayarak unutmaya ve örtmeye çalışan aynı zamanda arzuyla yanıp tutuşan genç erkekleri anlatıyor. Son bölüm Aşk Sarayıdır, baharın gelişi ile doğaya övgü, sevginin iyileştirici özelliği ve yenilenmeyle elde edilebilecek umutlardan bahseder. Daha yumuşak olan doğaları, kendi tutkularıyla olan savaşları ve kendilerini coşkunluğa ve doruğa ulaştıracak olan fiziksel aşkı kabul edişleri.
Carl Orff’un engin orta çağ ve tiyatro bilgisi ile, bazı bölüm metinleri müstehcen sözlerden oluşan “Carmina Burana”, sade yapısına rağmen 1937’de seslendirildiğinde çok eleştirilse de inanılmaz bir başarı sağlamıştır. Düzenli biçimde değişen insan yaşamını yansıtan ve insanların ibret alması amacıyla yazılan şiirlerden oluşan bu “Sahne Kantatı” (metni, bir olayı ya da bir konuyu anlatan, fakat sahnede oynamak için hazırlanmamış, bir ya da birkaç solo şarkıcı ve orkestra için yazılmış yapıt gibidir); Talih, Baharda, Çayırlarda, Tavernada, Aşk Bahçesi, Blanziflor ve Helena son olarak da yine Talih adlı yedi bölüm içinde 25 bölmeden oluşur. Özellikle gençlerin çok sevdiği bu sahne kantatı, tüm Dünya’da sevilerek icra edilmekte ve dinlenmektedir.
Bu yapımı gerçekleştiren, başta İstanbul Devlet Opera ve Balesi Yönetimi ile, orkestra şefi Serdar Yalçın, solistler, orkestra ve koroları ile şeflerini kutluyorum. İyi bir iş çıkarmışlar. Bu konserin tekrarı 20 Nisan’da yine aynı mekânda.
İsmail Hakkı Aksu