9. İstanbul Opera Festivali Açılış Gala Konseri 21 Haziran 2018 akşamı Beşiktaş Zorlu PSM Center'de, ünlü İtalyan orkestra şefi Antonio Pirolli yönetimindeki İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestra, Korosu'yla, Gürcü soprano Nino Machaidze'nin de katılımı ile yapıldı. Koro şefi Paolo Villa idi.
9. İstanbul Opera Festivali programını önceden açıklamış, konsere davet edilen solisti belirlemişti. Ancak, katılacak olan sanatçının ani rahatsızlık nedeniyle gelememesi nedeniyle bu kez Gürcü soprano Nino Machaidze davet edildi. Açılış gala konserinden bir gün önce genel provayı izlemek için Zorlu PSM Center'e giderek sopranoyu dinlediğimde, sesi ve teknik düzeyi hakkında belli bir düzeyde bilgi sahibi oldum. Zaten bu sanatçının önceden Leyla Gencer Şan Yarışması geçmişi de var.
Provada sesini ve yorumlarını dinlerken teknik olarak özellikle İtalyan operaları için iyi bir sanatçı olduğunu, bununla birlikte diğer Orta Avrupa ülkeleri bestecilerinin eserlerinde de yeterli bir düzeyde performansı olduğu hemen belli oldu. Sanatçının belcantodaki başarısı neyse, bir Rusalka, bir Romeo ve Juliet’te de aynı şekilde idi. Zaten sanatçının İtalyan operalarındaki performansları başlı başına bir ölçü olarak kabul edilmelidir. Türkiye'nin en iyi orkestralarından biri olan İDOB Orkestrasının başında deneyimli bir şef olarak Antonio Pirolli gibi birisi olunca hem orkestra hem de koronun tınısı değişiyor.
Festival Açılış Konseri için Zorlu PSM Center’e gittiğimde, Ana Tiyatro Salonunda neredeyse boş yer yoktu. Seyircinin Festivaline sahip çıkması beni son derece duygulandırdı.
Festival’in açılış konuşmasını yapmak için İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdür ve Sanat Yönetmeni Suat Arıkan sahneye gelerek seyirciler hoş geldiniz dedikten sonra kısaca şu konulara değindi:
‘’Dokuzuncu Uluslararası Opera Festivali Açılış Gala Konserine hoş geldiniz. Bu konserimizi, hepinizin çok yakından tanıdığı değerli orkestra şefimiz Antonio Pirolli yönetimindeki İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestra ve Koromuzla karşınızdayız. Sizler için Gürcü soprano Nino Machaidze’yi davet ettik, o da davetimize olumlu karşılık vererek Açılış Konserimize geldi. Bu konserde hepinizin çok yakından bildiği opera parçalarını seslendireceğiz. 28 Haziran’da, artık Festival’in olmazsa olmazı olmuş olan, W.A.Mozart’ın, Türklerin hoşgörüsünü vurguladığı, Saraydan Kız Kaçırma operasının değişen kastları ile Arkeoloji Müzesi avlusunda izlemeye devam edeceğiz. 3 Temmuz’da yine burada Zorlu PSM’de, hepinizin çok sevdiği G.Verdi’nin La Traviata operası olacak. Bunu da operada çok önemli bir festivali gerçekleştiren, dekoru ve kostümüyle prodüksiyonunu gerçekleştirecek olan Macerata Opera Festivali olacak. Bunu kaçırmamanızı özellikle öneririm. Zorlu demişken, Zorlu’nun her geçen gün opera sanatına katkısı, elektronik, akustik ve teknolojik olarak gösterdikleri gayretler için kendilerine çok teşekkür ediyorum. Umuyorum ki önümüzdeki yıllarda Zorlu ile iş birliğimiz devam edecektir.
7 Temmuz’da yine burada bir dans etkinliği var. Bir opera festivalini dansla bitirmek nasıl bir şey diye düşünebilirsiniz, ancak, Teodorakis’in Zorba’sı seyircilerimiz tarafından çok sevildiği için, Opera Festivalimizin kapanışını bir dans gösterişi ile yapacağız. Hepinize mutlu, alkış dolu bir opera festivali diliyorum.’’
Suat Arıkan’nın konuşmasından sonra konser başladı. Bu konser Opera Festivali Gala Konseri olduğu için, doğal olarak da tüm parçalar opera eserlerinden seçilmişti. Orkestra ve şef yerini alınca ilk eser olarak ünlü Avusturyalı besteci W.A.Mozart’ın Figaro’nun Düğünü operası uvertürü seslendirildi.Bestecinin çok beğenilen operalarının uvertürleri, konserlerin de vazgeçilmez parçalarındandır. Çünkü besteci bu uvertürlerde, operalarda geçen temaları yinelemeye kalkışmaz, daha çok, operanın havasını, olaylarının kişilerini senfonik bir kadro içinde çizer. Mozart uvertürlerinde sanatının o kendine özgü, çekici, ustaca yalın, soylu yanlarını bulmaktayız. Re majör tonunda yazılmış olan uvertür, gelişme kesimi olmayan bir sonat bölümü kalıbındadır. İlk tema, sekiz notadan oluşan, hızlı tempoda bir pasaj içinde sunulur. Bir yardımcı temanın şöylece duyulmasından sonra, la majör tonundaki ikinci temayı kemanlardan dinleriz. Eser, bir parça uzun tutulmuş bir koda ile son bulur. Antonio Pirolli’nin, adeta sihirli bir değnek gibi kullandığı bageti ile bu giriş parçası başarılı bir şekilde sona ererek, seyirciden hak ettiği alkışları adı.
İkinci eser için misafir soprano Nino Machaidze sahneye geldi ve az önce uvertürü çalınmış olan W.A.Mozart’ın Figaro’nun Düğünü operasından Susanna’nın aryası olan ‘’Deh vieni non tardar’’ı söyledi. Susanna çok sevdiği Figaro için, sanki birazda olduğu gibi kabul ettiği, bir aşk şarkısını solistimiz söylemeye başladığı anda, bunda güzel bir ses ve materyal var diye düşünmekten kendimi alamadım. Şarkısını bitirince de güzel bir alkış aldı.
Üçüncü eser ise İtalyan belcanto ustası G.Rossini’nin Hırsız Saksağan operası uvertürü idi. Rossini’nin 20. Operası olan bu eserin konusunda, gümüş bir kaşığı çaldığı gerekçesi ile idama mahkum edilen bir hizmetçinin, idama götürülürken, kaşığı gerçek çalan bir saksağanın, kaşığı yuvasından atmasını gören halkın yardımı ile hizmetçinin idamdan kurtuluşunu konu alan operanın bu çok sevilen uvertürü de İDOB Orkestrası tarafından son derece güzel bir şekilde seslendirildi.
Bu kez Orta Avrupa ülkelerinden Bohemyalı besteci Antonin Dvořák’ın Rusalka operasının en çok sevilen aryası olan ‘’Ay şarkısını’’ (Mesiku na nebi hlubokem) çok güzel bir şekilde icra etti. Zaten çok sevilen bu arya seyirciyi memnun etmeye yetti.
İtalyanların çoğunlukla Leoncavallo’nun Palyaço operası ile birlikte sahnelenen bir perdelik Cavalleria Rusticana operasının ‘’İntermezzo’’su o kadar sevilir ki, bu parça konserlerde genellikle tercih edilen bir eserdir. Intermezzo, bestecinin zamanın geçişini göstermek için kullandığı kısa bir orkestra müziği parçasıdır. Pirolli’nin sihirli değneği yine İDOB Orkestrasına can vererek seyircinin zevkle dinleyebildiği güzel melodileri onların kulaklarına ikram etti.
İlk yarının son parçası için İDOB Korosu yerini aldı. G. Verdi’nin bence en gizemli operası olan ‘’Il Trovatore’’den Çingeneler Korosu (Vedi! le fosche notturne spoglie) parçasını söylerken, Paolo Villa’nın öğrencileri başarılıydı. Örs korosu olarak da adlandırılan bu güzel koro eseri daima konserlerde en çok yorumlanan koro parçalarındandır.
Aradan sonra konserin ikinci yarısında koro ve orkestranın yerini almasıyla konser başladı ve ilk eser yine Verdi’nin 1841’de bestelediği Nabucco operası uvertürü, trombonların ağır tempolu tınıları ile sunulan hüzünlü bir melodiyle başlar. Crescendonun ardından marş ritmindeki melodilerin ardından ‘’Va pensiero’’ ezgileri duyulmaya başlar. Daha sonra tempolu melodilerle uvertür sona erer. Bu güzel uvertürü yorumlamak İDOB Orkestrası için son derece olağan bir icra idi ve güzel bir alkış aldı.
Bu uvertürden sonra, aynı operanın son derece sevilen koro parçası olan ‘’Esirler Korosu’’ (Va Pensiero) güzel bir yorumlama ile seyircilerin beğenisini aldı.
Belcantonun başka bir ustası olan Bellini’nin Norma operasının uvertürü, opera hakkında daha fazla şey öğrenmek isteyen dinleyicilere ve müzisyenlere bir mücevher değerindedir. Tarihi veren yazıların bu kullanışlı koleksiyonu, operanın müzikal ve performans bağlamı, okuyucuların bu şaheser sanatını daha fazla takdir etmelerini sağlar. Bu derece sağlam yapılı bir eserin icrası da Pirolli yönetimindeki İDOB Orkestrası tarafından mükemmel yapıldı.
Bu orkestra eserinden sonra yine belcanto ve yine Verdi. İngiltere’nin İskoçya sınırında bulunan ve İngiltere'ye kaçan İskoçyalı mülteciler korosu şarkı söylemektedir (Patria oppressa - "Ezilmiş ülkemiz"). Bu koro şarkısı, bestecinin ünlü operası Macbeth’den. Macbeth, Francesco Maria Piave'nin librettosunu yazdığı, Giuseppe Verdi'nin bestelediği 4 perdelik opera eseri. William Shakespeare'in aynı isimli trajik oyunu, Macbeth'i, temel almıştır. Macbeth İtalyan bestecisi Verdi'nin önemli gençlik eserlerinden biridir. Eser timpanilerin ardından bakır nefesli sazların gizemli bir melodisiyle devam eder. Oldukça piyano ezgilerin ardından ormanda karlı bir ortamda ülkelerinden sürülmüş insanlar… Obuanın ezgisi ve yaylıların pizzicatosu ardından koronun hüzünlü melodileri duyulur. Bir ayin tarzında son derece hüzünlü melodilerin yorumunu İDOB Orkestrası eşliğindeki İDOB Korosu çok güzel icra etti.
Belcanto deyince Puccini’siz de olamayacağına göre, bu kez La Boheme 1. Perdedeki soprano aryası ‘’Si, mi chiamano Mimi’’yi söyleme sırası için solistimiz sahneye geldi. Şarkısını çok güzel söyledi, çok iyi idi, ancak, bence bu tip parçalar konser için uygun değil. Çünkü finali yok. Opera için çok güzel bir aryayı da solistimizin gayet iyi söylediğini belirtebilirim.
Yine Puccini ile devam edildi, Manon Lescaut operasından İntermezzo, girişindeki viyolonsel ve viyola düeti ile başladı. Viyolonselde Şafak Erişkin ile viyolada Verda Gül’ün girişteki oda müziği havasındaki ezgisi, sonradan tüm orkestranın katılımı ile tam bir Puccini müziğine dönüşür. Puccini çok az enstrümantal müzik yazmıştır. Bu intermezzoda fikrin belirgin bir etkisi var: Her birimizi ayrı ayrı hayal edebiliyoruz, her biri ne olduğunu ve geleceğin ne olabileceğini hayal edebiliyoruz. İntermezzo'nun lirik güzelliği ve operanın geri kalanıyla olan yakın müzikal ilişkileri ve perde ile ve notayla sözsüz söylenmesi, Manon Lescaut'u bu kadar çekici kılan şeyin ne olduğunu öne sürüyor. Puccini, olayın ayrıntılarına yakalanmaktan ziyade, bu iki insanı ve onları yok eden aşkı tanımlıyor. Bizleri hüzünlendiren melodileri icra eden şef ve orkestrayı kutluyorum.
Son parça ise Fransız besteci Charles Gounod’un Romeo ve Juliet operasından Juliet’in aryasıydı.Juliet aşkın henüz ona gelmemiş olmasını kutlar. Bu ünlü ve ışıltılı vals şarkısında, kız masumca kalpsiz halini değiştirir, bu da çok yakında değişecektir. Soprano nasıl diğer şarkılarda başardıysa bunda da başarılı bir final yaparak bol alkış aldı. Uzun süren alkışlar ve selamlar ardından bir bis kaçınılmaz oldu. Puccini’nin ‘’Il Trittico’’sunun ve bestecinin ara tabaka insanların yaşamından kesitler verdiği ve tek komik operası Gianni Schicci'nin sevilen aryası ‘’O mio babbino caro’’ (Aman sevgili babam) şarkısı ile son noktayı koydu. Son derece de güzel söyleyince bolca alkış aldı.
Soprano Nino Machaidze çok güzel bir sese sahip. Materyal olarak da oldukça zengin. Yoğun çalışmaları olduğu için yorgunluklar da son derece normaldir. Piyano ve yüksek tonları da gayet iyi. Her şeyden önce, kendisini iyi geliştirmiş, bu nedenle çok akıllıca şarkı söylüyor. Şarkılarındaki ifadeleri ise güzel. Keşke onu bir oyunda sahne üzerinde de görme olanağımız da olsa çok iyi olur. Onun Opera Festivaline gelmiş olması hem opera camiası hem de Türk seyircisi için bir kazanımdır. Bu nedenle Festival yönetimini kutluyorum.
İDOB Orkestrası ve Korosu ülkemizin en başarılı gruplarından, bunu da gösterdikleri performanslarla belli ediyorlar. Hele bir de Paolo Villa gibi koro şefi ve Antonio Pirolli gibi de orkestra şefi olduktan sonra bunların yorumlamayacakları eser olamaz diye düşünüyorum. Bu nedenle bu kurumlara sahip çıkmamız gerekiyor.
Sonsuza kadar yaşa İstanbul Uluslararası Opera Festivali.
İsmail Hakkı Aksu