İDSO'nun 17 Şubat günü Beyoğlu Emek Sinemasında verdiği konserini şef ve kemancı Ethem Emre Tamer yönetti. Tamamı Barok dönem bestecilerine ayrılmış programda Antonio Vivaldi, William Boyce, Biagio Marini, Johann Adolph Hasse, Georg Philipp Telemann ve Johann David Heinechen'in eserleri yer alıyordu. Başkemancı koltuğunda bu hafta Ayşe Özbekligil vardı.
KAYIT MASASI VE SAHNE.
Her ne kadar yukarıda Başkemancı koltuğundan bahsetsem de bu hafta Sayın Özbekligil ve diğer orkestra üyeleri bir koltukta değil, geleneksel Barok dönem orkestraları gibi ayakta performans gerçekleştirdiler.
Geçen haftaki yazımda değindiğim ve Sayın Remzi Buharalı'nın konuyla bizzat ilgileneceğini söylediği kayıt masamın sahnede olması beni çok mutlu etti. Evet, bu hafta kelimenin tam anlamıyla kayıt masasından notları size ulaştırıyorum. Bu konuda kendisine teşekkür ederim.
BAROK DÖNEMİN HÜZNÜ VE COŞKUSU.
İDSO bu haftanın programını Barok döneme ayırarak bana göre çok isabetli bir iş yapmış. Her ne kadar bir senfoni orkestrası olsalar da sezon içinde değişik projelere imza atan bir orkestranın Barok dönem gibi hatırı sayılır esere sahip çağı da seslendirmesi gerek diye düşünüyorum.
Bu hafta hem şef hem de solist olan Ethem Emre Tamer Ankaralı bir sanatçı. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nda Prof. Nuri Çeken ile çalışmalarına başlayıp, daha sonra Prof. Reyyan Yücelen ve Prof. Ulvi Yücelen'in sınıfından Bilim ve Teşvik Ödülü'nü de alarak birincilikle mezun olmuş. 1990 yılında Alman DAAD Bursunu kazanarak öğrenimine Berlin Yüksek Müzik Okulu'nda Prof. Ilan Gronich ve Prof. Akel Gerhart ile devam etmiş. 1992 yılında İsrail'de “Music by the Red Sea” Festivali çerçevesinde “International Symphony Orchestra”da Lorin Maazel ve Yoel Levy ile çalışan sanatçı, 1992-1996 yılları arasında da Vladimir Ashkenazy yönetimindeki “Deutsches Symphonie Orchestre Berlin”in Avrupa'daki çeşitli önemli müzik merkezlerinde verdiği konserlerine katılmış.
1996 yılından bu yana Darmstadt Devlet Orkestrası'nın keman grup şefliği görevini sürdüren sanatçı aynı zamanda kendi kurduğu “Darmstadt Barok Solistleri”nin genel sanat yönetmeni, solistliği ve başkemancılık görevini sürdürmekte.
Ethem Emre Tamer yönetimindeki orkestra bu hafta hem sahne anlamında hem de müzikal olarak değişik bir konsere imza attı. Bu değişikliklerin en önemlisi sahnede yer alan orkestra üyelerinin Barok dönemde olduğu gibi ayakta performans sergilemesi ve tabii ki başta solist olmak üzere orkestra üyelerinin bazılarının da Barok Dönem Arşesi kullanmasıydı.
MODERN ÇAĞIN İKİLEMİ.
Barok dönem arşesi bana oldum olası ilginç gelmiştir. Günümüz arşesine benzeyen ancak kimi zaman karşımıza gerçekten bir "Yay" gibi, kimi zaman da bu akşam orkestranın da kullandığı kalın topuktan ince ve sivri bir buruna doğru giden arşe çıkar. Yaylı çalgıların arşeleri de çalgıların kendisi gibi yıllar içinde evrime uğramış ve teknik zorluklar karşısında değişmiştir.
Özellikle Bach döneminde kullanılan "C" şeklindeki Barok arşeler Bach'ın yazdığı dört sesli akorların temel nedenidir. Çünkü belirli bir eğimi olan keman tuşesinde günümüz arşeleri ile dört sesli bir akorun aynı anda tınlaması mümkün değildir. İşte bu nedenle geleneksel Barok orkestraları çoğunlukla Barok dönem çalgı ve arşelerini tercih ederler ki bana doğrusu da bu gibi gelir. Zira bir eseri doğru yorumlamak için yazıldığı dönemin şartlarını düşünmek ve mümkün olduğu kadar orijinale yakın durmak gerekir.
1600'lerden günümüze tüm çalgılar evrildi ve çağın şartlarına uygun duruma geldi. Demem şu ki, bir Paganini Keman konçertosunu Barok arşe ile çalmak sanırım imkansıza yakın olurdu. Aynı şeyi Barok dönem eserleri için tam olarak diyemiyoruz tabii, günümüz arşeleri ile dört sesli akorları aynı anda tınlatamasak bile "kırık" diye tabir edilen arşe tekniği ile çalabiliyoruz.
Bu nedenle günümüzde Barok dönem eserleri modern çalgılarla seslendirilse de otantik tat arayan dinleyicilerin tercihi sanırım Barok dönemin çalgıları ve arşeleri olacaktır.
BİR SAATLİĞİNE ZAMAN YOLCULUĞU.
Bu akşam İDSO'nun konseri normal konser süresinden kısaydı. Bu hafta orkestra ve solist (solist aynı zamanda şef olunca) iki buçuk gün içinde programı hazırladıklarını söyleyince bu sürenin anca yettiği aşikârdı. Yazım açısından kolay görünse de yorum açısından daha uzun prova saatleri gerektiren eserlerin seslendirildiği bir programda hem solisti hem de orkestrayı oldukça iyi buldum. Gerek nüanslar gerekse yorum açısından (Barok dönemin neredeyse olmayan vibrato tekniğinin uygulanması) Emek Sineması’na gelen ve salonu dolduran dinleyiciye farklı bir gece yaşattılar.
Aradaki birkaç nazar boncuğunu saymazsak bana göre iyi bir kayıt çıktığını söyleyebilirim. Özellikle bis parçası olarak Jean Phillippe Rameau’nun Büyük Barış Piposu Dansı başlıklı parçasını seslendirmesi güzel bir espri oldu, zira tüm sanatçıların ayaklarını yere vurarak sürpriz yaptığı bu dans parçası geceye neşeli veda etmemizi sağladı. Bu arada yazının başlığında kullandığım düzensiz dizilmiş inci Portekizcede “Barroco” kelimesinin karşılığıdır.
Herkese sanat dolu bir hafta diliyorum.
Mehmet Sungur
17 Şubat 2017