İDSO'nun 10 Mart Cuma günü Caddebostan Kültür Merkezi'nde verdiği konseri İngiliz şef Jessica Cottis yönetti. Fagotçu Dag Jensen, kornocu Bruno Schneider, obuacı Sezai Kocabıyık, klarnetçi Killian Herold konserin solistleriydi. Mozart ve Richard Strauss'un eserlerinden oluşan bir program sunan orkestrada başkemancı koltuğunda bu hafta Ayşe Özbekligil vardı.
ÇETİN EMEÇ'E SAYGI.
İDSO'nun bu haftaki konser başlığı 7 Mart 1990'da uğradığı silahlı saldırı sonucunda hayatını kaybeden gazeteci ve yazar Çetin Emeç'i anma üzerineydi. Bu hain saldırı yüzünden aramızdan ayrılan bu ustayı biz de saygı ve rahmetle anıyoruz.
KADIN ŞEF OLMAK.
Kas gücü zorunlu olmadığı sürece (bazen o bile fark etmiyor) meslekler konusunda kadın-erkek ayrımının yapılmış olması bile bana saçma geliyor. Tabii bu yazıyı yüz yıl önce yazmış olsaydım toplumun beni de saçma sapan düşünceleri olan biri olarak nitelemesi işten bile olmazdı.
Ancak zaman ilerledikçe kadınlar toplumdaki hak ettikleri yerlere gelmeye başladılarsa bile bugün halen bunun yeterli olduğunu söylemek çok zor. Özellikle Orta Doğu'da kadınların insandan sayılmadığı yerlerin olduğunu düşünürsek...
Müzik alanında kadınların orkestralarda görülmesi Avrupa'da 1917 yıllarına rastlıyor. Viyana Filarmoni ve Berlin Filarmoni gibi köklü kurumlarda ise erkek egemenliği ancak 90'lı yılların sonunda kırılabiliyor. 80'li yıllarda ise bu oran ABD'de %36, İngiltere'de %30 ve dönemin Almanya'sında %14 civarında. Bugün kadın şeflerin sayısı (en azından Wikipedia'ya göre) 100 civarında, tabii ki bu sayı amatör ya da henüz adı duyulmamış kadın şefleri kapsamıyor.
Bugün İDSO'yu yöneten İngiliz kadın şef Jessica Cottis'in özgeçmişine baktığımızda Londra Kraliyet Akademisi'nde Collin Metters ve Sir Colin Davis gibi önemli isimlerle çalıştığını görüyoruz ki kendisi de 2015 yılında Akademinin üyesi olarak kabul edilmiş. Avustralya'da verdiği konserlerin iyi eleştiriler almasıyla hem orada hem de İngiltere'de tanınmaya başlayan Cottis, bugüne kadar Britanya kökenli tüm orkestralarla konser vermiş.
İLK YARIYA DAMGA VURAN MOZART.
Bu hafta konserin ilk yarısı Wolfgang Amadeus Mozart'ın eserlerine ayrılmıştı. Sihirli Flüt Operası uvertürü ile başlayan konser, 297 KV. Mi bemol Majör Konçertant Senfoni ile devam etti.
Uvertürün girişinin beni biraz tedirgin ettiğini söyleyebilirim. Tempo sorunları ve birliktelik konusunda şefin sıkıntı yaşadığını hissettim. Ancak eserin ikinci yarısında daha hakim bir orkestra vardı. İDSO'nun yüzlerce defa çaldığı eserde Amerika'nın yeniden keşfine gerek olmadığını düşünüyorum. Timpanideki tahta bagetlerin tınısıyla Mozart dönemi vurmalı çalgı duymak beni keyiflendirdi.
Konçertant senfoniye gelirsek, bu hafta dört nefesli solistle konser veren İDSO neyseki biraz itiş kakış da olsa Caddebostan sahnesine sığmayı başardı. Eser başladığında uvertürden daha iyi hakimiyet kuran şef Cottis, eşlik konusunda sıkıntı yaşamadı. Bu hafta Norveç, İsviçre, Almanya ve Türkiye karması olarak nitelendirebileceğimiz solist grubu vardı. Açık konuşmak gerekirse nefesli grubunun solist olduğu konserler kayıt anlamında biraz risklidir. Her çalgının kendine göre kaza riski olsa da nefeslilerde bu risk biraz daha fazla olur, bu kazaları yaşamamış nefesli çalgı çalan müzisyen herhalde yoktur.
Daha ilk notadan son notaya kadar Mozart'ın hakkını veren bir performansa imza atan ekibi burada tebrik etmek gerekiyor. Özellikle bu dört ismin (hele ki klarnetçi Killian Herold'un, gelmesi gereken solistin hamileliği nedeniyle, onun yerine son anda katıldığını düşünürsek) bir araya gelip konserler vermediği göz önüne alındığında, bu akşamki uyum ve yorum üst düzey sayılabilecek bir yorumdu.
Yumuşak ve dikişsiz nota geçişleri ile sanki nefes almadan çalınmış gibi duyulan Konçertant senfoni bana kalırsa uzun süredir dinlediğim en güzel nefesli çalgılar Mozart yorumuydu.
YETMEZ AMA STRAUSS.
Bu hafta genel prova sonrası orkestra üyelerinin genel kanısı şefin Strauss'a yeterli zaman ayırmadığıydı. Uvertürle daha fazla ilgilendiği söylenen şef Jessica Cottis'in neden böyle bir seçim yaptığını ben anlamadım. Acaba Mozart'ta yapılacak bir hatanın Strauss'a göre daha fazla dikkat çekeceğini mi düşündü? Böyle bir düşünce olmaz herhalde...
"İtalya'dan" başlığını taşıyan bu senfonik fantezi, Strauss'un 22 yaşındayken İtalya'ya yaptığı bir gezi sonrasında çıkmış. Fazla tanınmayan bu eser bana göre Strauss'un genç dönemine gelse de gelecek dönemleri konusunda ipuçları veren bir eser olmuş. İDSO'nun bu eseri ilk kez bu konserde seslendirdiğinin de altını çizelim bu arada.
İtalya gerçekten besteciler için ilginç bir esin kaynağı olmuş müzik tarihi boyunca. Strauss'un bu eserinde de İtalya'nın o romantik, tarihi ve doğal dokusunu hissetmemek mümkün değil. Respighi'nin Roma Çamları eserini ilk dinlediğimde bestecinin neden çamlar üzerine beste yaptığını düşünmüştüm, nedenini Roma'ya gidince öğrendim. Öylesine çamlar sanırım dünyanın başka ülkesinde kolay kolay görülmez diye düşünüyor insan.
Bu nedenle Strauss'un 22 yaşında İtalya'da hissettiklerini bu eserinde anlamak mümkün oluyor. Daha pozitif, daha romantik ve izlenimci yapıya sahip "İtalya'dan" bestecinin geç dönem eserlerine göre dinleyiciyi alıp götürmesi daha kolay. Son bölümde duyulan Fanicula adlı eserden alınan melodiler ise o dönemde Strauss ile Luigi Denza'yı mahkemelik etmiş. İzinsiz kullandığı iddia edilen bu melodilerin Danza'nın hakkı olduğuna hükmeden mahkeme Strauss'a ne gibi bir yaptırım uyguladı bilmiyorum ancak telif hakkı 1800'lerin sonunda Avrupa'da geçerliymiş onu görüyoruz.
Sonuç olarak bu hafta orkestranın kendi düşündüklerinden daha iyi bir konser verdiğini söyleyebilirim. Uvertür biraz sallansa da, Konçertant Senfoni'nin usta solistleri ve Strauss'un İtalya izlenimleri ile ortaya ilginç bir repertuar çıktı. Evet, orkestranın başta söylediği gibi Strauss'un provası maalesef yetersiz olmuş, özellikle son bölümde gruplar arasında ofsayta düşen epey kişi oldu, ancak bu eseri dinlemek önemliydi. Dinleyicinin bir iki yerdeki alkışını saymazsak dinleyicinin konserden keyif aldığını söyleyebilirim.
Gelecek haftaya kadar sanat dolu günler diliyorum.
Mehmet Sungur
11 Mart 2017