İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın 1 Nisan 2016 tarihli konserini Antonio Pirolli yönetti. Flütçü Bülent Evcil'in solist olarak katıldığı konserde Lowell Libermann'ın Op.39 Flüt Konçertosu ve Alexander Scriabin'in 3. Senfonisi yer alıyordu. Başkemancı koltuğunda her zaman olduğu gibi Ayşe Özbekligil oturuyordu.
İDSO'nun geçen haftaki konseri üzerine yazdıklarımdan sonra bu hafta mutsuz yüzler görür müyüm acaba endişesi taşımadım desem yalan olur. Neyse ki orkestra üyeleri beni yirmi yılın üzerinde tanıdıklarından olsa gerek, hissetmediğim, doğruluğuna inanmadığım şeyleri söylemediğimi bildiklerinden yazdıklarıma verdikleri tepkiler gerçekten "Kayıt Masasına Yansıyanlar" kısmının doğruluğu üzerine oldu. Bu nedenle her bir orkestra üyesine buradan teşekkür ederim.
FLÜTÜN ALTIN ÇOCUĞU
Konserin solisti olan flütçü Bülent Evcil, kendisini konservatuar yıllarından tanıdığım bir isim. Benden yaşça büyük olmasına rağmen MSÜ Konservatuarı çok büyük bir okul olmadığı için, bir şekilde büyüklü küçüklü dönemlerimiz bir arada geçti. Bu nedenle de kendisinin çalışmalarını yakından takip etme olanağım oldu.
Mezuniyetinden sonra özellikle James Galway gibi bir flüt ustasının çırağı olma fırsatını yakalamış olması Evcil için gerçekten büyük bir şanstı.
Geçen haftaki yazımı okuyanlar hatırlayacaktır, nefesli grubunun üyesi olmak bir orkestrada ateşten gömlek giymek gibidir. Hata kabul etmeyecek bir işi yapmaktır. Nefesli grubunda gözüm kapalı güvendiğim sanatçılardan biri de Bülent Evcil'dir. İşine ne kadar titizlendiğini ve partilerini ustalıkla çaldığını yaptığım kayıtlardan bilirim.
Konserde seslendirdiği ve Lowell Libermann'a ait konçerto Bülent Evcil'in hocası James Galway için bestelenmiş bir konçerto.1992 yılında bestelenen ve aynı yıl Amerika Bileşik Devletleri'nin Missouri eyaletinde Lonard Slatkin yönetimindeki The Saint Louis Senfoni Orkestrası eşliğinde James Galway tarafından seslendirilen konçertonun bestelenme hikâyesi de ilginç. Bestecinin aklına âniden gelen bir fikrin mendile yazılması sonucunda ortaya çıkan konçerto yapısal olarak modern duyulsa da içinde barındırdığı öğelerle post romantik diyebileceğimiz tınılar içeriyor.
Konçertoyu ilk kez kaydeden biri olarak gerçekten çok sevdiğimi söyleyebilirim. Soliste kendini gösterecek geniş alan bırakan konçertoyu yorumlamak konusunda Bülent Evcil üzerine düşen görevi hakkı ile yaptı. Çok zor pasajları dinleyiciye yutturmadan tane tane ulaştırmayı başardı. Ufak tefek nazarlıkları saymazsak konçertonun yorumunu bir "torun" yorumcu olarak başarı ile seslendirdiğini söyleyebiliriz.
Nefesli çalgılar için yazılmış konçertoları dinlemeye meraklıysanız bu konserin yayınını dinlemenizi özellikle tavsiye ederim. Bunun başlıca nedenlerinden biri bir kaç hafta önce kemancı Tuncay Yılmaz için yazdıklarımla aynı...
Hocanız bestecinin arkadaşı ise referans alacağınız en önemli nokta hocanızdır.
Bülent Evcil'de en doğru noktadan yola çıkarak konserde bunu dinleyiciye ulaştırmayı başardı. Konçertonun sonunda gelen yoğun alkışlar üzerine çaldığı Nikolai Rimsky-Korsakov'un "Arının Uçuşu" parçası da dinleyici için konserin katma değeri oldu diyebiliriz.
ŞANSSIZ BESTECİ SCRIABIN
Antonio Pirolli yönetimindeki İDSO geçen haftanın tam tersini yaparak bu hafta gerçekten ağır bir programla dinleyici karşısındaydı. Alexander Scriabin'in Op.43, 3 numaralı do minör senfonisi hem aralıksız çalınması hem de süresi nedeni ile bir orkestra için zor sayılabilecek senfonilerden.
43 yaşında hayata veda eden Scriabin senfonik müzik alanında 3 eser vermiş. İlki 1900, ikincisi de 1902 yılında bestelenen senfoniler ne yazık ki dinleyici tarafından hiç sevilmemiş, hâttâ konser sonunda yuhalanmaya varan tepkiler almış.
Neyse ki bu olumsuz hava Scriabin'e engel olmamış ve 1904 yılında tamamladığı 3. Senfonisi ilk kez 1905 yılında seslendirilmiş.
"İlahi Şiir" başlığını verdiği senfoni kendi içinde üç başlıktan oluşmuş, Mücadeleler, Zevkler ve İlahi Oyun.
Buradan yola çıkarak aslında Scriabin'in 3. Senfonisi resmen yazılmasa da bir senfonik şiir olmuş. Dinlediğim ilk andan son notaya kadar senfonik şiirin her türlü özelliğini hissettiğim senfonide zaman zaman Richard Strauss havasını da gördüm. Üç aşağı beş yukarı aynı dönemlerde yaşamış olmalarını düşünerek acaba Scriabin, Strauss'un eserlerinden etkilenmiş midir sorusuna cevabı olan varsa bana iletebilir.
50 dakikaya yakın süren eserin yorumlanması konusunda İDSO beklediğimden daha iyi bir performans gösterdi. Ancak geçen hafta da yazdığım gibi, bu tip büyük eserlerin standart prova süreleri içinde olgunlaşmasını beklemek biraz hayalcilik olur.
Orkestra yönetiminin stratejisini iyi plânlayıp, bu gibi eserleri yaz döneminin sonunda prova ederek repertuvara alması ve son haftayı eserin yorumuna ayırması gerekiyor. Yoksa teknik zorlukları aşmak için geçen süre içinde doğru bir icrâyı sunabilecek orkestra şefi sanırım henüz dünyaya gelmemiştir.
Sonuç olarak sık seslendirilmeyen iki eseri programına almakla güzel bir iş yapmış İDSO.
Bu konseri 20 Nisan Çarşamba saat 20.00'de TRT Radyo-3 Akşam Kuşağında yayınlanan Bir Konser programında dinleyebilirsiniz.
Herkese sanat ve müzik dolu bir hafta diliyorum.