İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nı 8 Aralık 2017 Cuma günü Haliç Kongre Merkezi’nde verdiği konserde şef Ender Sakpınar yönetti. Viyolonselci Yusuf Çelik konsere solist olarak katıldı, Edward Elgar’ın Op.85 Mi minör viyolonsel konçertosunu seslendirdi. Programda ayrıca Wolfgang Amadeus Mozart’ın Don Giovanni Operası Uvertürü ve Ludwig van Beethoven’in Op.92, 7 numaralı La Majör Senfonisi yer alıyordu. Başkemancı koltuğunda bu hafta Özgecan Günöz Kızılay vardı.
HALİÇ’İN SOĞUĞU
Geçen yılki yazılarımı takip edenler bilirler, açıkcası konser mekânı olarak son düşünülecek yer olan Haliç Kongre Merkezi’nde konser kaydetmeyi hiç sevmiyorum. Konumu, senfonik konserlere uyumsuz akustiği ve en önemlisi Haliç’in Boğaz’dan esen soğuk havasının, elektrik kabloları nedeni ile bir türlü kapanmayan kapılarından sahneye ve nefesli grubu ile kayıt yapan bana vurması bütün bu olumsuz atmosferin oluşmasını sağlıyor.
Neyse ki burada yapılan son konserden bu yana ısıtma sorunu biraz olsun çözülmüş ve sahnenin arka tarafı değilse bile, ön bölüm ve seyircilerin bulunduğu salon sıcak hale gelmiş.
MOZART
Ender Sakpınar yönetimindeki orkestra konsere Mozart’ın Don Giovanni Operası Uvertürü ile başladı. Maestro ile konser öncesi yaptığımız kısa sohbette bu hafta orkestra ile iyi bir prova süresi geçirdiğinden bahsetmesi nedeni ile salon ile ilgili olumsuz düşüncelerimi bir tarafa bırakarak iyi bir kayıt yapmaya konsantre olmaya çalıştım. Bu arada geçen yıl Bülent Evcil’in konserinde yaptığım kaydın İsveç’te olumlu yankılar aldığını öğrenmek de beni onore etti. Yaptığımız çalışmaların boşa gitmemesi adına sevindirici bir gelişme.
Orkestra konsere biraz soğuk start verse de, Uvertürün başındaki senkron sorunları ilerleyen ölçülerde düzene girdi. Nefesliler ve yaylılar için bu salondaki duyumun çok iyi olmadığını tahmin ediyorum. Mozart’ın Don Giovanni Uvertüründe baştaki karanlık hava bu nedenle biraz gümbürtüye gitti.
GENÇ YETENEK SÖZÜNÜN HAKKINI VERMEK...
Orkestra konserde ikinci olarak viyolonselci Yusuf Çelik’e (1991) eşlik etti. Mersin’de dünyaya gelen Çelik, 2001 yılında Mersin Devlet Konservatuarında Ayşe Pelin Coşkun’un öğrencisi olarak eğitimine başlamış. Genç yaşına rağmen katıldığı yarışmalarda aldığı dereceler ve daha sonra burs desteği ile yurt dışında da çalışmalarını sürdüren sanatçı burada Prof. Natalia Gutman, Prof. Tobias Kühne, Prof. Wolfgang Böttcher, Prof. Louis Hopkins, Prof. David Grigorian gibi usta isimlerle çalışmış. 2015 yılında İzmir Karşıyaka Belediye Oda Orkestrası’nın sınavını kazanarak viyolonsel grup şefi olan Çelik, çalışmalarını yurt içinde ve yurt dışında sürdürmektedir.
Yusuf Çelik’in konserde seslendirdiği Edward Elgar’ın Op.85, Mi minör viyolonsel konçertosu, bestecinin yaşadığı dönemde hak ettiği yeri bulamasa da 1960’lardan itibaren Jacqueline du Pré ve Pablo Casals gibi usta viyolonselcilerin konserlerde seslendirmesi ile hak ettiği üne kavuşmuştur. Eser ilk olarak 26 Ekim 1919 yılında Albert Coates yönetimindeki Londra Senfoni Orkestrası eşliğinde seslendirilmiş ancak şef Coates viyolonsel konçertosu yerine Alexander Scriabin’in Poem of Ecstasy başlıklı eserine ağırlık vermiş, dolayısı ile orkestra bu konçerto için yeterli prova yapamadığından eser de istenilen başarıyı kazanamamış.
Viyolonselci Yusuf Çelik’i eseri yorumlama açısından gerçekten başarılı buldum. Hem teknik hem de yorum olarak Elgar için gerekli duyum mikrofonlarıma yansıdı. Bazı bölümlerde (tabii bana göre) biraz daha yırtıcı, biraz daha isyânkar bir tavır duymak istesem de, yine de Çelik’i bu yorumu için tebrik etmek gerekiyor. Geçen hafta genç kemancı için yazdığım, yaşanmışlığın zamanla oluşması sözüne, bu hafta Çelik’in yorumu ile bu yaşanmışlığın kendisinde biraz daha fazla olduğunu söyleyebilirim. Son bölümde solist ve viyolonsel grubunun ünison partisinde entonasyon biraz daha iyi olsaydı keşke. Maalesef kaçacak yer olmayınca bu tarz şeyler daha fazla ortaya çıkıyor mikrofonlarda.
Ender Sakpınar orkestra eşliğinde başarılı bir yönetim sergiledi ve orkestra-solist uyumu dinleyiciye olması gerektiği gibi düzgün yansıdı. Bu arada bir not olarak şunu aktarayım, Yusuf Çelik bu konçertoyu orkestra eşliğinde ilk kez bu konserde çalmış.
Yoğun alkışlar sonunda Yusuf Çelik, dinleyiciye Ahmed Adnan Saygun’un Partita’sından 4. Bölümü seslendirdi. Bu eserin viyolonselciler tarafından seslendirilmesinin beni ayrıca mutlu ettiğini belirtmem gerek, eserin özellikle bu bölümü bütün mütevazılığına rağmen derin duyguların dinleyiciye yansıltılması açısından gerçekten zordur ve Yusuf Çelik bana göre bu akşam hem konçerto hem de bis ile doyurucu bir işe imza attı.
Hazır Bis’ten bahsetmişken, yabancı yorumcular için bir şey diyemem ancak sanatçılarımızdan küçük bir ricam olacak, lütfen bis yapmadan önce çalacağınız bis parçasını anons ediniz. Klasik müzik dinleyicisi her ne kadar bir çok eseri bilse de, konserlere yeni gelmeye başlayan genç dinleyici ve “profesyonel” olmayan amatör dinleyici için yapacağınız bu anonsların çok önemi var. Yapacağınız bu anons, bir dinleyicinin başka bir besteciyi tanımasını sağlayacaktır ileride.
İKİNCİ BÖLÜMÜNÜ HİÇ BİR ŞEYE DEĞİŞMEDİĞİM 7. SENFONİ
Konu Beethoven, hele ki 7. Senfoni olunca alt başlıkta olduğu gibi ikinci bölümün gerçekten benim için ayrı bir yeri vardır. Beethoven’in sağırlığa giden yolda artık dönüşü olmayan sokağa girmesinin ardından böylesine bir bölüm yaratmış olması, senfoninin esas tonunun Majörken bir anda tokat gibi minör ton ile acıyı böylesine tasvir eden bir temanın yaratılmış olması inanılmaz gelir bana.
İlk olarak 8 Aralık 1813 tarihinde besteci yönetiminde seslendirilen eserden Wagner “Dansın Tanrı katına yükselişi” övgüsü ile bahsetmiştir.
Ender Sakpınar yönetimindeki orkestra esere Mozart’ta olduğu gibi soğuk start vermeyerek, Beethoven’e hazırız mesajını verdi ki ilk bölümde hem yaylı hem de nefesli grupları konsantre bir hava çizdi. Hevesle beklediğim ikinci bölümde başlangıcı sağlam bir giriş ve Majör bölüme keyifli bir açılış yapıldı. Flüt-Obua-Fagot soloları hem entonasyon hem de ifade açısından çok güzel tınladı.
Üçüncü bölüm normal olarak bir sıkıntı yaşatmadıysa da, bana göre sakinlikten çoşkuya giden o ikilem içinde yeterince coşkuyu veremedi. Biraz daha isyan, biraz daha çığlık beklerdim diye düşünürken bölümün sonuna doğru isteğim gerçekleşti. Bu arada timpani konusuna değinmem gerek, Müşfik Galip Uzun bu hafta konserde bagetleri eserler göre (flanel ve keçe bagetler ile) hazırlayarak mikrofonlarıma hem Mozart hem de Beethoven’de duymak istediğim “dönem” tınısını yansıttı.
Bu hafta Haliç dinleyicisi maalesef üç haftadır “nazar değmesin” dediğim alkış durumuna nazar değdirerek her bölümün arasına girmeyi başardı. Bir şekilde telafi edebileceğim alkışlar maalesef Beethoven’in son bölümünde sıyrılmamı imkansız biçimde etkiledi. Ender Sakpınar haklı olarak üçüncü bölümle son bölümü “attacca” yani aralıksız geçmeyi planladığı için, dinleyiciye tanıdığı ufak alkış arası bölümün başına geldi ve maalesef alkış kaydımı bozdu.
Sonuç olarak bu hafta Ender Sakpınar ve İDSO kaliteli bir prova zamanı geçirmiş. Solist Yusuf Çelik Avrupa kumaşını üzerinde taşıyabilecek kapasitede bir müzisyen olduğunu ispatladı. Orkestra ise bu hafta biraz da mekanın etkisi ile bir parça ayrık kaldı diyebilirim. Dinleyicinin salonu doldurmasına tam not verirken bölüm aralarında gelen alkış maalesef eksi puan olarak yansıdı.
MEHMET SUNGUR
9 ARALIK 2017