İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın 17 Kasım 2017 Cuma günü Fulya Sanat Merkezi’nde verdiği konserini Antonio Pirolli yönetti. İsveçli viyolonsel sanatçısı Jakop Koranyi konsere solist olarak katıldı ve Joseph Haydn’ın 1 numaralı Do Majör Viyolonsel Konçertosunu seslendirdi. Programda ayrıca Giuseppe Verdi’nin Talihin Kudreti Opesrası Uvertürü ve Antonin Dvorak’ın Op.92, Karnaval Uvertürü ile Op.107, Su Cini Senfonik Şiiri yer alıyordu. Başkemancı koltuğunda bu hafta Ayşe Özbekligil vardı.
VERDI - TALİHİN KUDRETİ.
1862 yılında bestelenen ve librettosu Francesco Maria Piave’ye ait olan Talihin Kudreti Operası, 1835’te sahnelenen İspanyol bir oyundan operaya adapte edilerek oluşturulmuştur. 1869’da operanın uvertürünü yeniden besteleyen Verdi, bu sefer uvertürü operanın müzikal ve dramatik yapısına daha uygun hale getirmiştir.
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın sıklıkla programına aldığı uvertür, bu akşam Antonio Pirolli yönetiminde oldukça iyi bir şekilde tınladı. Trompetlerde ufak bir senkron sorunu dışında nefesliler hem sololarda hem de tuttilerde başarılıydı. Klarnet solosunu Ayşegül Kirmanoğlu her zaman olduğu gibi kadife bir tını ile seslendirirken, obua partisi de bu soloya güzel bir cevap hazırlamış oldu.
HAYDN’IN KAYIP KONÇERTOSU.
Konserin solisti viyolonselci, Macar geçmişe sahip bir İsveçli çellistin oğlu olan Jacop Koranyi’nin özgeçmişine baktığımızda Kim Kashkashian, Leonidas Kavakos, Juho Pohjonen gibi usta sanatçılarla çalıştığını görüyoruz. Lincoln Centre Oda Müziği Topluluğu’nun daimi üyesi olan Koranyini, 1756 Genova yapımı Jospehi Gratiani viyolonsel kullanmakta.
1761-65 yılları arasında bestelenen konçerto, himayesi altında olduğu Esterhazy ailesinin orkestrasının viyolonselcisi Joseph Fransız Weigl için bestelenmiş. Bu sanatçı ve orkestra tarafından çalınıp çalışmadığı konusunda bir bilgimiz yoktur. Ancak 1961 yılında konçertonun Oldrich Pulkert tarafından Çek Milli Kütüphanesinde tesadüfen bulunması sonucu ortaya çıkması ile birlikte, eserin bilinen ilk seslendirilmi 1962 yılının Mayıs ayında Milos Sadlo tarafından Charles Mackerras yönetimindeki Çek Radyosu Senfoni Orkestrası eşliğinde gerçekleşmiştir.
Konserin solisti Jacop Koranyi, bu akşam ilginç bir yorum sergiledi diyebilirim. Klâsik Haydn yorumunun yanında bu yoruma çok yakışan modern bakış açısı da getiren sanatçının ilk bölümün sonunda çaldığı kadans, benim bugüne kadar dinlediğim (tahminimce kendisine ait) en keyifli kadanslardan biriydi diyebilirim. Özellikle kadansın sonunda viyolonsel grubunun flageolet notaları eşliğinde doğuşkan notaları ile gerçekten ilginç bir kompozisyon yarattı.
İkinci bölümün sakin yapısına dokunmadan adeta yoğurarak şekillendiren Koranyi, yine ilk bölümde olduğu gibi bizlere ilginç bir kadans sundu. Türkiye’de olduğu için mi, yoksa bu bölüme bunu uygun bulduğu için mi bilinmez, kadansın içinde oryantalist havayla klasik Haydn yapısını sentezledi.
Konçertonun ilk bölümünün bir çeşitlemesi havasında olan üçüncü bölümde Koranyii bu kez tempo-yorum-teknik üçlemesini ortaya koydu. Hızlı notalardaki artikülasyon becerisi, sağ el koordinasyonu konusunda fikir edinmemizi sağlarken, giderek yükselen bir kreşendo gibi konçertoyu sona doğru taşıdı. Eserin sonunda yoğun alkışlar üzerine yeniden sahneye gelen sanatçı bir İsveç melodisini seslendirdi.
Orkestra eşliği başarılıydı, ancak orkestranın genel sıkıntısı olan senkronizasyon sorunu maalesef üçüncü bölümde yine hissedildi. Yaylı grubunun birbirlerini duyma konusunda birşeyler yapması gerekiyor. Belki de oturuş düzenin yeniden yapılması soruna çözüm olabilir. Kaldı ki özellikle Fulya Sanat Merkezi’nin sahnesinde bas grubunun bana göre ortada olması gerekiyor.
İKİ DVORAK.
Sekizinci senfonisinin ardından daha küçük çaplı orkestra eserlerine yönelen Dvorak, Karnaval Uvertürünü bu düşüncenin ürünü olarak bestelemiştir. Besteci, “Düşüncelere dalmış yalnız bir gezgin, karnaval eğlenceleriyle dolu bir şehre varır. Her yanda çalgıların çınlayan sesi, insanların neşeyle söyledikleri şarkılara, özgür şamatalara karışmıştır.” diyerek eserin temasını açıklamıştır.
Karnaval Uvertürünü dinlerken içinde sekizinci senfoninin etkilerini hissetmemek mümkün değildir. Sadece sekizinci senfoni değil, yaylı çalgılar serenadı, hatta dokuzuncu senfoninin eskizlerini hissedebilirsiniz.
Antonio Pirolli yönetimindeki orkestra, bu eserde gerçekten güzel bir yorum çıkardı diyebiliriz. Özellikle çok fazla iş düşen nefesli grubu, eserin cilasını attı. Flüt solosunda Recep Fıçıyapan, obua soloda Sezai Kocabıyık, koranglede Simla Efe üzerine düşeni fazlasıyla yaptı. Eserin sonunda birliktelik konusunda biraz yüreğim ağzıma geldiyse de, Pirolli ustalıkla bunu toparlamayı başardı.
SU CİNİ SENFONİK ŞİİRİ.
1892-95 yılları arasında New York Devlet Konservatuarı’nda yöneticilik görevini yürüten Dvorak, bu dönemin ardından Prag’a geri dönmüştür. Çek folklörü ile ilgilenmeye başlayan besteci, bu ilgisinin sonucunda beş adet senfonik şiir bestelemiştir. Çek şair Karel Jaromir Erben’in “Ulusal Mit Antolojisi” adlı eserinde yer alan efsaneleri kaynak alan Dvorak, Su Cini adlı eserinde yine bu kaynakta yer alan bir efsaneyi konu etmiştir.
Sanırım Dvorak’ın ender seslendirilen bu senfonik şiiri, benim de uzun zamandır İDSO repertuarında rastlamadığım eserlerden biri. Açıkcası orkestra yönetiminin repertuar oluştururken bilinen bestecilerin bilinmeyen eserlerine daha fazla yer vermesinde fayda var.
Orkestranın yorumunu beğendiğimi söyleyebilirim. Az seslendirilen bir eser olduğu için, orkestra üyelerinin en konsantre olduğu ve gecenin tartışmasız en iyi tınlayan eseri de Su Cini Senfonik Şiiri oldu diyebilirim.
Eserin yapısı, konusuna uygun olarak zaman zaman parlak, ancak çoğunlukla karanlık temalardan oluşmakta. Annesini tüm uyarılarına rağmen nehir kıyısında dolaşan genç bir kız, nehirde yaşayan Su Cin’i tarafından kaçırılır ve evlenmeye zorlanır. Bu evlilikte bir de çocuk sahibi olan genç kızın tek tesellisi bu çocuktur. Ancak annesine duyduğu özleme dayanamayan genç kız, cine yalvararak annesini görmesine izin vermesi ister. Kızın geri dönmesini garanti etmek için çocuğu alıkoyan cin, kıza gitmesi için izin verir. Kızının geri döndüğünü gören anne, kızın gitmemesi için kızını eve hapseder. Akşam olmasına rağmen nehre geri dönmeyen kıza öfkelenen cin, bu kızgınlık sonucu çocuğu öldürür ve nehre atar.
Eserin finalinde yaşanan trajedi için Dvorak’ın korangle-obua ikilisini seçmesi bana göre eserin en vurucu yeri olmuş.
Bu akşam doyurucu bir repertuarla dinleyicisinin karşısına çıkan İDSO, hem solist hem de orkestra olarak iyi bir konsere imza attı. Bu akşam bir teşekkür de dinleyiciye, bölüm aralarında alkışlamayan dinleyiciyi de eklersek, evet kesinlikle güzel bir konser dinledik diyebilirim.
Gelecek haftaya kadar herkese sanat dolu bir hafta diliyorum.
MEHMET SUNGUR