İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın 1 Aralık 2017 Cuma günü Fulya Sanat Merkezi’nde verdiği konserini Theodore Kuchar yönetti. Kemancı Zeynep Alpan’ın (1995), Soprano Gülbin Günay, Mezzo Soprano Nesrin Gönüldağ, Tenor Caner Akın ve Bas Göktuğ Alpaşar’ın solist olarak katıldığı konserde ayrıca Gökçen Koray-Seval Irmak yönetimindeki İstanbul Senfoni Orkestrası Korosu yer alıyordu. Programda Joseph Haydn’ın 88 numaralı Sol Majör Senfonisi, Wolfgang Amadeus Mozart’ın 218 KV. 4 numaralı Keman Konçertosu ve Anton Bruckner’in 45 eser sayılı Te Deum’u yer alıyordu. Başkemancı koltuğunda bu hafta Ayşe Özbekligil vardı.
NAZİK HAYDN
Konserin ilk eseri olan Joseph Haydn’ın 88. Senfonisi, 1787 yılında bestelenmiş ve bestecinin en sevilen eserlerinden biri olmuş. Notaları bestecinin Orkestrası’nın ikinci keman grup şefi olan Johann Tost tarafından Paris’e getirilmiş ve burada ünlenmiştir. İlk bölümün neşeli ruh haline ikinci bölümün nazik yapısı eşlik ederken, arada duyduğumuz timpaninin keskin vuruşları ile üçüncü bölüm hazırlanır adeta. Üçüncü bölüm klasik menuetto - trio havasını dinleyiciye yansıtır. Dördüncü bölümde dans havası ile karışık bir atmosfer vardır. Birbirini kovalayan temalarla adeta bir füg havasını hissederiz.
Orkestranın sık sık çalıştığı şeflerden Theodore Kuchar, Haydn’da orkestraya dönemin havasını güzel yansıtmış olsa da nedense orkestrada ofsayta düşen çok müzisyen oldu. Kuchar‘ın yönettiği konserlerde maalesef bu “ofsaytlar” sıkça mikrofonlara yansıyor. Senfonide nefesliler hem entonasyon hem de birliktelik adına gayet güzel tınladı, hem bakır hem de tahta nefesliler, dönemin tınısını bize taşıdılar.
GENÇ YAŞA BU KADAR İŞ SIĞDIRMAK
Konserin solisti kemancı Zeynep Alpan 1995 doğumlu bir sanatçı. 5 yaşındayken John Hopkins Üniversitesi Peabody Konservatuarı’nın kolej öncesi programında Rebecca Henry ile keman çalışmalarına başlamış. Keman eğitiminde bir buçuk yılı tamamladığında, Peabody konçerto yarışmasını kazandıktan sonra, Antonio Vivaldi’nin la minör keman konçertosu ile ilk solo performansını sergilemiş. 10 yaşındayken, Shirley Givens ve Naoko Tanaka’dan eğitim aldığı Juilliard School kolej öğrencisi programına kabul edilmiş. Şu anda da Naoko Tanaka ile çalışmalarına devam etmektedir. Solist, oda müziği sanatçısı ve orkestra üyesi olan Zeynep Alpan bugüne kadar, Carnegie Hall, Alice Tully Hall, Kenedy Center Concert Hall, Royal Albert Hall, Moskova Konservatuarı Büyük Salonu gibi çok önemli konser salonlarında konser vermiş. Zeynep Alpan’ın özgeçmişinde o kadar çok iş var ki, bütün bunları yazmaya kalkarsam bu hafta orkestra konserini yazmaya yerim kalmayacak, bu nedenle daha fazlasını öğrenmek isteyenler internetten araştırabilirler.
Konser öncesinde kuliste dolaşırken, doğal olarak solistin prova yaptığı odanın da önünden geçtim. Daha oradayken, bu akşam tertemiz bir Mozart dinleyeceğimi duymak beni çok mutlu etti. Bir kemancı olarak şunu rahatlıkla yazabilirim, keman gibi perdesiz enstrümanlarda en önemli şey entonasyondur. Bunu sağlamak için de önce sağlam bir kulağınız ve sonrasında da deliler gibi gam çalışmanız gerekir. Üçlü, oktav ve onlu aralık çalışmalarını saymıyorum bile. Zeynep Alpan entonasyon konusunda mükemmel bir iş çıkarmış. Aynı zamanda teknik yapısı da çok iyi ve kendisi henüz 22 yaşında. Allah vergisi yeteneğiniz olsa da çalışma olmadan bir yere gelmeniz mümkün değil. Deli gibi çalışsanız da her zaman olduğu gibi “yaşanmışlık” faktörü var ki, işte bu da maalesef zamanla oluyor. Zeynep Alpan ismini bir süre sonra daha sık duyacağınıza emin olabilirsiniz.
Zeynep Alpan’ın Mozart yorumunu genel anlamda çok beğendim. Bazı “müzik” adamları Mozart’ın yazısı için “kolay görünümlü zor eser” tabirime “ne yani sekizlik yerine otuzikilik nota yazsa daha mı zor olacaktı” gibi komik yorumlar yapsa da, gerçek müzisyenler ne demek istediğimi anlamışlardır. Mozart yazısı elbette notaların sürelerine göre zor-kolay diye ayrılmıyor. Mozart gibi çocuksu ancak dehâ ötesi bir bestecinin kafasından geçen şeyleri onun düşünce sistemini anlayarak, o çocuksuluğun altında yatan yorumu vermek, yani bir “Mozart” yorumcusu olmak bana göre bir çok besteciden daha zor. 4 numaralı konçertoda olduğu gibi, cümle yapıları bazen bağların içinde yoğrulurken, bazen kısa notaların içinde “müzikal bir şaka” gibi yansır. Özellikle son bölümde keman-orkestra arasındaki soru cevap ilişkisi ikisinin arasındaki uyumun iyi ya da kötü olduğu ile doğrudan ilişkilidir. Bu akşam Zeynep Alpan ve orkestra gerçekten uyumlu bir konçerto dinlettiler. Özellikle son bölümde nefesliler, solistin yapmak istediği nüanslara ve bağlardaki cümlelere çok güzel cevap verdiler.
Konçertonun sonunda gelen yoğun alkışlara Zeynep Alpan, George Gershwin’in Porgy ve Bess operasından “Bess, You are my woman” parçası ile cevap verdi.
TÜRKİYE’DE MUHTEMELEN İLK SESLENDİRİLİŞİ İLE BRUCKNER
Bruckner’in 1881-1885 yılları arasında yazdığı “Te Deum” onun başyapıtlarından biri olarak kabul edilmiştir. İnancına düşkünlüğü ile bilinen besteci, hayatımın gururu diye tanımladığı “Te Deum”, Katolik Kilisesinin erken dönem liturjik metinlerinden biri olan “Te Deum Laudamus” yani “Tanrım sana şükrediyoruz” ile başlayan sözlerle yazılmış bir duadır. Bugüne kadar Haydn, Mozart, Berlin’e, Dvorak, Verdi ve Britten tarafından bestelenmiş “Te Deum” eserleri vardır. Şüphesiz Bruckner’in “Te Deum”u bu Latince metinin müzikle buluşmasında zirve olarak görülmüştür.
İlk olarak 2 Mayıs 1885 tarihinde Hans Richter yönetiminde Viyana’da seslendirilen eser çok beğenilmiş ve Bruckner’in sağlığında 30 defa daha seslendirilmiştir.
Gökçen Koray ve Seval Irmak yönetimindeki İstanbul Senfoni Orkestrası Korosu eşliğinde Soprano Gülbin Günay, Mezzo Soprano Nesrin Gönüldağ, Tenor Caner Akın ve Bas Göktuğ Alpaşar solistliğinde seslendirilen eser, Türkiye’de muhtemelen ilk kez seslendirildiği için ayrı bir önem taşıyordu. Burada muhtemelen demek zorundayım zira bunu doğrulayacak bir kaynak bulamadım.
İstanbul Senfoni Orkestrası Korosu, kurulduğu yıldan bu yana senfoni korosu olarak önemli bir eksiği kapatıyor. Gökçen ve Seval hocalarımın (kendileri konservatuarda koro hocamız olduğundan) koroyu nereden nereye taşıdığını bir tonmayster olarak en iyi gözlemleyenlerden biriyim. Koro için çok zor bir eser olduğu için, bugün nasıl bir tını yakalayacaklarını çok merak ediyordum. Genel olarak şunu söyleyebilirim ki, koro tınısı geçen yıllara göre daha homojen olmaya başladı. Ancak, eserin sopranoları zorlayıcı noktalarında (özellikle üst notalardaki pedal sesleri) koristlerin biraz daha profesyonel tını yakalamaları gerekiyor ki bu da korolar için zor bir durumdur. Üst sesleri kısmaya çalışırsanız partiler kaybolur, kısmazsanız bu sefer cırlak bir soprano partisi ile karşılaşırsınız. Sakal-Bıyık çıkmazıdır yani... Koronun bu eseri bir iki yıl içinde yeniden seslendirmesini isterim açıkcası, zira bu akşamki seslendirme eserin çalışılmış haliydi, bir iki yıl içinde “yorum” halini dinleyeceğimizi biliyorum.
Solistler, genel olarak eseri başarılı bir şekilde yorumladılar, ancak tenor ve bas partilerinde yer yer seslerin inişlerinde sıkıntı hissettim.
Sonuç olarak bu akşam hem solistin kalitesi, hem de Bruckner’in kolay kolay dinleyemeyeceğimiz bir eseri ile İDSO dinleyicisi karşısında az bulunur bir gece yaşattı. Dinleyici son üç haftadır bölüm aralarını çok iyi takip ediyor, böylesine bir konserde alkış gelmediği için onlara da bir kez daha teşekkür ediyorum.
Gelecek hafta bulununcaya kadar sanat dolu bir hafta diliyorum.
MEHMET SUNGUR
2 Aralık 2017