İDSO'nun 18 Kasım Cuma akşamı Haliç Kongre Merkezi'nde verdiği konserini şef Theodore Kuchar yönetti. Viyolonselci Emilio Colon konsere solist olarak katıldı ve Dmitri Şostakoviç'in Op.107, 1 numaralı Mİ bemol Majör Viyolonsel Konçertosunu seslendirdi. Programda ayrıca Modest Mussorgsky'nin Sorotchinsky Fair Operasından "Gopak" bölümü ve Sergei Prokofieff'in Op.100, 5 numaralı Si bemol Majör Senfonisi yer alıyordu. Başkemancı koltuğunda çoğunlukla olduğu gibi Ayşe Özbekligil oturuyordu.
GÖÇEBELİĞE DEVAM.
Yıllardır süren göçebe hayatına bu sezon yeni bir mekân ekleyen İDSO, bu hafta Haliç Kongre Merkezi'ndeydi. Her defasında yazılarımda belirttiğim konuyu üşenmeden bir kez daha yazmak zorundayım. Senfoni Orkestrası gibi bir topluluk Trio ya da Kuartet gibi topluluklara benzemez. Kaldı ki bu tip oda müziği toplulukları için bile bir standart vardır. Orkestralar sahnesi olan her yerde çalabilir diye bir mantık yoktur, olamaz da.
Ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Müdürlüğü bu konuda nedense orkestrasının yanında olmak yerine bürokrasinin dediğini yapmakta ısrar ediyor. Göçebelikten bir türlü kurtulamayan (kurtarılmak istenmeyen) İDSO, ya belediyelerin daracık sahnelerine ya da kongre merkezlerinin müzik etkinlikleri için yapılmamış sahnelerine mahkûm ediliyor.
Dışarıdan bakıldığında müthiş bir mekân görünen Haliç Kongre Merkezi'nin salonuna girdiğimde bu konserin sonucunu gerçekten merak etmedim desem yalan olur. Sıkışık nizam içinde oturmaya çalışan orkestrayı mikrofonlamak için epey kafa yordum. Nefesliler için platform olmaması bir yana yaylı grubu ile uzak kalan nefesli grubunun senkronu nasıl tutturacağı ayrı bir soru işaretiydi. Bunun dışında Kongre Merkezi olarak planlanan salonun ışıklandırması ise evlere şenlikti. Karşıdan yansıtılan spotlar nedeniyle kör olan orkestranın notaları okuma çabası gerçekten takdire şâyandı.
Kongre Merkezi yapmak ayrı iştir, konser salonu yapmak çok ayrı iştir. Akustiğinden ışığına, kulisinden sahneye çıkılacak bölümüne kadar plân program işidir. Haliç Kongre Merkezi'nde sahne arkası ışıklandırılmadığı için yanlara konulan iki spot ile iş kurtarılmaya çalışılmış. Özellikle sağda solda bulunan ve görülmesi zor olan kablolar arasına topuklu ayakkabıları ile girmek zorunda kalan hanımlardan düşen kimse olmadığı için şanslı bir akşamdı diyebilirim.
İş dünyasının kongrelerini burada yapabilirsiniz. Ancak yaş ortalaması yüksek olan dinleyiciyi merkezden uzak olan bu konser mekânına getiremezsiniz. Nitekim soğuk havanın da etkisi ile dinleyici sayısı iyice azalan İDSO, keşke konserini prova yaptığı Eski Tekel Binasında verseymiş denecek bir durum vardı.
BİR TUTAM MUSSORGSKY.
Maalesef konser mekânının konserin önüne geçmesi nedeni ile ancak konser üzerine yazabilecek noktaya geldiğim için okuyuculardan özür dilemek zorundayım.
Theodore Kuchar yönetimindeki orkestra konserde ilk olarak Modest Mussorgsky'nin Sorotchinsky Fair Operasından "Gopak" bölümünü seslendirdi. Bestelenmesi altı yıl süren Opera yine de bitmemiş ve besteci hayattayken seslendirilme olanağı da bulamamış. Nikolai Gogol'un Dikanka'daki Tarlada Akşamlar adlı kısa hikayesinden uyarlanan operanın tamamlanan bölümlerinden biri olan Gopak, hem neşeli hem de şakacı yapısı ile kısa ama sıcak bir açılış oldu.
DEMİR LEBLEBİ ŞOSTAKOVİÇ
Konserin ikinci eseri Dmirti Şostakoviç'in viyolonsel konçertosuydu. Viyolonselci Emilio Colon geri planında önemli işlere imza atmış bir solist. Prova sırasında konçertoyu gereken enerjiyle yorumlayacağı sinyalini de verdi. Konçertonun başında umduğumu bulamasam da özellikle ilk bölümün sonuna doğru ve ikinci bölümde beklediğime yakın bir performans duydum.
Konçertoda iki isim öne çıkmakta: Bestecisi Şostakoviç ve konçertonun ithaf edildiği Rostropovich. İlk olarak Evgeny Mravinsky yönetimindeki Leningrad Filarmoni Orkestrası eşliğinde seslendirilen konçerto, başlıkta da belirttiğim gibi deyim yerindeyse tam bir demir leblebi. Teknik zorluklarının yanı sıra ciddi bir yorumculuk ve performans isteyen konçertoyu Emilio Colon oldukça iyi yorumladı diyebilirim. Yine de konser arasında orkestranın üyelerinden kontrbasçı Mehmet Sönmez ile ayak üstü sohbetimizde anmadan geçemediğimiz müteveffa kardeşi viyolonsel sanatçısı Benyamin Sönmez'in yorumundan sonra sanırım bu yorumu çok başarılı diye nitelendirmem zor.
Salonun şartlarına rağmen başarılı bir eşlik yapan İDSO'da özellikle korno eşlikleri bu hafta olması gerektiği gibiydi, hata kabul etmeyecek partisyonların altından Ertuğrul Köse başarılı ve kendinden emin biçimde kalktı.
Viyolonselci Emilio Colon konçertodan sonra gelen alkışlara karşılık olarak Gaspar Cassado'nun Viyolonsel Süitinden İntermezzo ve Dans'ı seslendirdi. Bence bu kadar zorlayıcı bir konçertodan sonra seslendirdiği bis parçası da konçertoya yakışır bir parça oldu.
STALİN, KIZIL ORDU VE ZAFERİN SENFONİSİ
Bolşevik Devriminin ardında New York'a giden Prokofieff ülkesine 1932 yılında dönmüş. 5. Senfonisi tam da İkinci Dünya Şavaşı'nın en çetin dönemlerinde bestelenmiş. Nazi Almanya'sının ordularının saldırısı sırasında 1944 yılında Moskova'nın dışında bir bölgede tamamlanan eserin ilk seslendirilişi de ilginç bir şekilde gerçekleşmiş. 1945 yılının Ocak ayında Moskova Konservatuarı'nın büyük salonunda Prokofieff yönetimindeki orkestra prömiyerin gerçekleşeceği anlarda cepheden gelecek haberi beklemektedir. Zaferin kesinleşmesini haber veren yirmi pare top atışından sonra başlayan konser bir anlamda da Sovyet Rusya'nın zaferinin tacı olmuş.
Beethoven'in 5. Senfonisi gibi bu senfoni de Prokofieff'in bir anlamda Kader Senfonisi olmuş diyebiliriz. Görkemli armonileri ve fanlar havasındaki nefesli partileri ile bestecinin ifadesi ile "İnsan ruhunun ihtişamını yücelten" senfoni, orkestraların kendini göstermesi için de iyi bir fırsat.
İDSO bu akşam her türlü olumsuzluğa rağmen iyi bir konser çıkardı diyebilirim. Özellikle sahnenin ışık düzeni ve akustik zorluğu nedeni ile zaman zaman senkronda sorunlar olsa da orkestranın çabasını görmek benim için önemliydi. Nefesli grubu bu hafta ekstra krediyi hak etti zira bu hafta onlara gerçekten çok iş düştü.
GİDEREK BÜYÜYEN TEHLİKE
Sanat icrası en alttan en üste kadar bir zincirin toplamıdır. Bu zincirde bir halkanın zayıf olması tüm zincirin kopmasına neden olabilir. Bu nedenle "Ne var canım, mis gibi Kongre Merkezini tahsis ettik" demekle işler yürümüyor işte... Bu tip kararlarla dinleyicisini yitiren, oradan oraya gitmekten bezen, her hafta bir oranın akustiği bir buranın sahnesine sığma derdindeki orkestradan ancak "olduğu kadar orkestra" olur.
Ülkemizin içindeki durumun ve sıkıntılarının elbette farkındayım, bu kadar sorun içinde yukarıda bahsettiklerim belki de "En azından konser verecek salon buluyorlar" tesellisi ile geçiştirilebilir. Ancak uzun vadede adında "Devlet" olan bir orkestranın "Ne halleri varsa görsünler" Senfoni Orkestrası olma ihtimali hiç de uzak değil.
Siz sahip çıkmadığınız sürece de bu değişmeyecek. Uyarmadı demeyin.