Köşeyi müzik kaptı bu kez.
İstanbullu avukat ve yazar Rita Ender’in yolu İzmir’de -II. Abdülhamit döneminde yapılan- güzel sinagoga düştü. Sinagogun kadınlara ayrılmış olan ama artık müze olarak kullanılan balkon katını gezerken gözü eski bir piyanonun üstündeki fotoğrafa takıldı. Siyah beyaz fotoğrafta, sinagogun tam da fotoğrafın durduğu o noktasında, önünde nota sehpası ile oturmuş keman çalan bir kadın vardı, yüzü tam görünmüyordu.
Fotoğrafın önüne konmuş bir kartonda “Madame Marta Amati” yazılıydı. Rita Ender, bu Madam’ın kim olduğunu sordu. Herkes, “Düğünlerde yukarda keman çalardı” diye yanıtlıyordu. Bu yanıtı yeterli bulmayıp dedektif gibi iz sürdü. Marta Amati’nin İzmir Konservatuarı’nda keman öğretmeni olduğu bilgisine erişti. Giderek, Konservatuar’ın kurucularından olduğunu ortaya çıkardı. Madam Amati’nin İzmir Sağır Dilsiz ve Körler Okulu’nda da ders verdiğini öğrendi. Öğrencilerine ulaştı. Herkesin sevgi ve hayranlıkla söz ettiği ama kimsenin geçmişiyle ilgili bilgi veremediği Madam Amati’yle ilgili daha fazla bilgi bulmalıydı. Bir arkeolog titizliği ve sabrı ile araştırmayı sürdürdü. Madam’ın İzmir’de verdiği bir vekâletnamede hem farklı bir soyadıyla karşılaştı, hem de anne babasının adına ulaştı. Vekâletnamede, parantez içindeki Sadi soyadının Bertha ve Antoin adlı anababasının soyadı olmadığı apaçıktı. Eski Macar ve Alman gazetelerinin taranması, okuduğu konservatuarın bulunması gibi iğneyle kuyu kazarcasına süren uzun bir araştırmanın ardından Madam Amati’nin kimliği biraz aydınlandı.
1902’de, o sırada Avusturya-Macaristan İmparatorluğu sınırları içinde bulunan, bugünkü Slovenya’da Schwenk soyadıyla doğmuştu. Budapeşte’de Liszt Müzik Akademisi’nde keman eğitimi almıştı, seçkin eğitimcilerle çalışmıştı. Genç yaşta konserler vermeye başlamıştı. Yoğun konserlerine ilişkin Macar gazetelerindeki haberler 1918 ile 1926 arasında kesintiye uğruyordu. Bu dönemde nerede olduğu açığa çıkmadı. 1931-37 arasında Alman gazetelerinde artık soyadı Amati olarak geçiyordu.Temmuz 1937’de Almanya’da bir kafede keman çalarken şaşkın bakışlar altında “Yahudi domuz!” diyerek yaka paça sahneden indirildiğini, suskun izleyiciler arasından geçirilip dışarı çıkartıldığını görenler onun bir toplama kampına götürüldüğünü sanmışlardı. Rita Ender ise Sadi soyadında bir Türk askeriyle anlaşmalı bir evlilik yaparak İstanbul’a geldiğini, ardından İzmir’e yerleştiğini saptadı.
İzmir’de yaşarken çoluk çocuğunun olmadığı bilinen Madam Amati, 1931’de neden Amati soyadını almıştı? Bir dönem İtalya’da bulunduğu ortaya çıkıyordu. İtalyanca “sevilen” anlamındaki bu sözcüğü anlamından dolayı mı, bir evlilikten dolayı mı, yoksa bir İtalyan keman markasının adı olduğu için mi seçmişti?... Marta Amati yoksa din mi değiştirmişti? Yahudi Mezarlığı’na değil, Latin mezarlığına gömülmüştü. Cenazesi kiliseden kaldırılmıştı, ama tek taşınmaz varlığı olan evini bir Mevlevî vakfına bağışlamıştı.
Sarmalandığı gizem, yaşadığı dönemdeki gibi bugün de onu ilginç kılmayı sürdürüyor. Özel yaşamını bilmenin ne önemi var? Rita Ender’in ısrarlı araştırmaları sonunda ortaya çıkardığı kitapla, hiç sıradan olmayan, çok yetenekli bir müzisyenin İzmir’den geçmiş olduğunu anımsadık. İzmir’deki yaşamını keman eğitimine adadığını, Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de oda müziği toplulukları kurduğunu, kemanın onun için herşeyden değerli olduğunu biliyoruz. İnsanları iyi müzikle tanıştırmaktan; sinagoglardaki düğünlerde, müzikli ev toplantılarında çalmaktan yüksünmediğini anlıyoruz.
Rita Ender’in kitabından, bu değerli eğitimcinin öğrencilerine tempo konusundaki uyarısıyla ilgili bir bölümü aktarmalıyım: “Marta Amati, klasik dönem eserlerinin, günün değil, eserin bestelendiği dönemin hızı ve ruhu ile çalınmasını savunuyordu. Bir gün, çalıştırdığı oda müziği grubundaki öğrencilere fikrini rondo dansıyla temellendirerek aktarmıştı. Önce, klasik eserlerin yazıldığı yıllarda uçak olmadığını, araçların süratli gitmediğini, en hızlı aracın at olduğunu hatırlatmış ve bu eserlerin, içinde bulundukları gündeki gibi çalınmadığını, çağ ilerledikçe her eserin kendi temposundan, yani yaratıcısının yarattığı tempodan daha hızlı çalındığını söylemişti. Ona göre, bu yanlıştı. Doğru olan, her eserin bestelendiği dönemin tempo anlayışıyla yorumlanmasıydı. ‘Aksi takdirde o dönemi yansıtamayız’ diyordu. Bir gün bu teorisini rondo figürleri üzerinden örnek vererek anlatmıştı. ‘Rondonun ritmi budur’ demiş, hızlı yapılırsa hareketlerin neye dönüşeceğini kendi beden hareketleriyle göstermişti.”
Unutulmuşları anımsatmak için yazmayı önemseyen biri olarak, Rita Ender’in bu değerli çalışmasını alkışlıyorum. “MADAM AMATİ Avrupa’dan İzmir’e bir keman ikonu” adlı kitap hem içeriği hem de biçimiyle küçük bir mücevher, bence. Bu mücevheri keşfetmemi sağlayan sevgili arkadaşım, fotoğraf sanatçısı İlknur Baltacı’ya teşekkür borçluyum. Üyesi olduğu İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği, kitabın Beth İsrael Sinagogu’ndaki tanıtımının düzenleyicileri arasındaydı. Şehrin ruhunun inceliklerini yansıtan bir tanıtımdı bu- yalnızca bir şehrin yerlilerinin tanıdığı o ruhun…
MİNA TANSEL
15 Nisan 2019, Ankara