Merhaba Ankara'ya. Dört aya yakın bir zamanadır açtığımız Bodrum parantezini bismillah diyerek ziyaret ettiğimiz Ankara sergileriyle kapattık.
Önce SOYUT Galeri (yıldızevler mah. r.tagore cad. şehit mustafa doğan sok. 82/A-B çankaya 06550 ankara; 312-4388670; [email protected]) şükürler olsun rabbime; verdikçe veriyor; bütün tanışlar, arkadaşlar, dostlar zamlanmış olarak karşımda. 'Ulan hepiniz oradaydınız!' diyesim geliyor.
SOYUT'un geleneksel hale getirdiği yine dörtlü bir sergi (31 ekim-26 kasım 2014).
Azimet Karaman; heykeltraş (yontucu). Bu yontucu tabiri ne kadar doğrudur bilmiyorum. Heykel ille de yontarak yapılmaz tabii. Kafadaki önyargıların yontulması mı kastediliyor acaba? Sanat özgürlük alanıdır. Özgürlük demek evvel emirde kafadaki tüm koşullanmalardan, ön ve art yargılardan temiz olmak, yontulmuş olmak demektir. Sadece heykelcilerin değil tüm sanatçıların ve de tüm insanlığın 'self' yontucu olması gerekir.'Selfi' yaptığında bir şeyin fotolaşmaması demek. Boşşş.
Azimet Karaman heykel ve seramik sergisinin adını 'suskunluk' koymuş. Niyesini bilmem. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu; halen Gazi Üniversitesi Resim Heykel Müzesi Müdürlüğü yapıyor; ayrıca Gazi Eğitimde öğretim elemanı.
Genelde pişmiş toprak, ahşap yontu olarak yaptığı figürler (genelde kadın figürleri) zarif, zevkli, ayrıca anlatıma muhtaç olmadan kendini ifade edebilen eserler. 'Suskunluk' derken acaba ezilen sınıf kadınların suskunluğu mu bunlar? Ya da o suskunluğun içerisinde birikmekte olan öfkenin patlamaya gebe bir durumu mu var?
Heykelde empresyonizm olmaz çünkü heykel önü arkası, yanları olan yani ele gelen bir eserdir, diyen bir argüman var. Ama karşı görüşler de var. Ben Sanatçımızı empresyonist kategorisine soktum. Kategorileri pek sevmem ama ilk bakışta içime empresyon olarak gelen sezgiden söz ediyorum.
Figürleri hareketi temsil etmemekle birlikte ifade, duruş gibi öğelerle sağlam bir duruş ortaya koyuyor.
Galerinin alt katında Erhan Lanpir vardı. 'Rüzgara Karşı' adlı resim sergisiyle. Eskişehirli bir sanatçı. Eskişehir sanırım Eskişehir'i tarihi ve kendisine özgü dokusunu değiştirmeden baştan başa değiştiren Belediye Başkanı sayesinde ve teneffüs edilen özgürlük ortamı içerisinde sanatsal yaşamın filiz verdiği bir masal diyarı. Bir sanatçı kaynağı.
Lanpir kendine özgü figürler seçmiş, yaratmış. Sanki kendisi bir kaynak, elinde tuttuğu prizmadan geçen yansısı çeşitli yaratıklara, dünyalara dönüşüyor.
Zaten yaradılış da bu değil midir? Kaynak sıfır noktadır; hiçlik denizidir. O deniz kendi prizmasından geçirdiği hiçliğinden dünyalar, çeşitli realiteler, fenomenler yaratır. Bizler de kaynağın prizmasından geçip bedenlenen, ruhlanan figürleriz. Dönüşümüz kaynağadır doğal olarak. Orada ya bir farkındalıkla oturur kalırız yahut prizmadan yeniden geçerek yeni dünyalar içerisinde başka başka figürler içerisinde dramatik öykümüzü oynarız.
Üçüncü sanatçımız Fatih Karakaş. Sergisinin adı 'melankolik izler'. Mimar Sinan'da eğitim görmüş. Pek melankoli göremedim resimlerinde. Belki kendi melankolisini 'birebir' tarzı diyebileceğimiz somut resimlerinde çiçeklerle, doğayla, yeşille, renklerle gideriyor. Adıyamanlı başarılı bir sanatçı.
Dördüncü ve sonuncu sanatçı Hakan Eraslan. Sergisinin adı ' MELANKOLİ-II' Anlaşılan gençler (tabii bize göre gençler) melankoliye bu aralar acayip sarmışlar. Olsun biz de geleceğe umarsız bakan bundan da melankoliye giren yaşlıca delikanlılar (kızlar) değil miyiz?
Sanatçı, saydam geçişler, parlak renkleri, hareket halindeki figürleri seviyor. Önümüzden hızla geçen figürler. Yahut biz hızla geçiyoruz, onlara geçerken şöyle bir bakıyoruz. Ne bileyim resimlerdekiler mi önümüzde resmigeçit yapıyor yoksa biz mi bindiğimiz bir alamete gideriz kıyamete misali renkli yaşamları düşleyen resmigeçitler mi yaratıyoruz kafamızda? Son bakışlar... Yeşille kırmızının zıtlaştığı, birleşerek raksettiği bir 'swing' dansı izliyoruz, kimbilir?
Bu günlük bu kadar.
Başka sanatsallarda buluşmak üzere 'kendinize iyi bakın!'. Bu kendine iyi bakma deyimi dilimize ingilizce filmlerdeki 'take care' deyişinin kötü bir tercümesi şeklinde girdi. Ama tuttu işte. Ben şahsen hiç kullanmam. Yapay ve uyduruk olduğu için bir; ikincisi sanki ben kendime iyi bakmaktan aciz biriymişim de sokağa çıkarken bana tembih ediliyor; 'dikkatli ol kendine iyi bak, üşütme, terli terli su içme!'...
İyi, peki, dikkat ederim. Kimse merakllanmasın.
monad balkan 3 kasım 2014 ankara