SIMON GHRAICHY
1985 yılında doğan Meksika ve Lübnan kökenli ünlü Fransız piyanist Simon Ghraichy, Lübnan, Meksika ve Kanada'da geçen kozmopolit bir çocukluk ve gençlik hayatından sonra Paris'e yerleşir.
Yetenekli piyanist 16 yaşında ilk akademik piyano eğitimi için Konservatuara başvurur. 2004 yılında Paris Konservatuarına kabul edilen genç yetenek sonrasında 2008 yılında Sibelius Akademisine kabul edilir. Bu dönemde ulusal ve uluslararası önemli birçok yarışmada ödül kazanır. Simon Ghraichy çeşitli kültürel etkileri harmanladığı eşsiz kişisel tarzı ile ünlenir. Simon 2017 yılında yaptığı anlaşma ile Deutsche Grammophon sanatçıları kervanına katılır.
Fransa’da Pandemi ve Sonrası
Simon Ghraichy'nin sorularımızı cevaplarken yaptığı saptama ve ortaya koyduğu görüşler şöyle:
“Şu an Fransa'da yaşıyorum, yavaş yavaş normale dönüyoruz. Neredeyse 2,5 aydır karantina altındaydık. Bugünlerde restoranlar, barlar, sinema salonları kısacası her şey belirli önlemler altında tekrar açılıyor. An itibari ile normale dönüş en son salon konserleri için gerçekleşecek gibi gözükmekte. Pandemi her ne kadar Fransa’da kontrol altında gözükse de toplumun hastalığa karşı istikrarsız tutumu sebebiyle salon konserlerinin tekrar başlaması bana pek olası gözükmüyor. Hali hazırda hükûmet salon konserleri ve yaz festivallerine dair resmî ve tutarlı bir bir açıklama yapmış değil.
Karantina ve normalleşme sürecinde burada insanlar olabildiğince tedbirliydi. Bu süreçte on konserden dokuzu iptal edildi. Yaz süresince ve daha da hatta uzun bir süre konserler yapılmayacağını düşünüyorduk. Fakat kademe kademe normale dönme adına iyileştirmeler yapılıyor, yasaklar kaldırılıyor. Normale dönüş benim düşündüğüm kadar kötü olmayacak gibi gözüküyor. Genel olarak her şeyin normale dönmesine yönelik içimizde bir umut oluştu. Ama bu sadece bir umut çünkü hükûmet konserler ile alakalı pek bir şey yapmıyor.
Şu an Fransa’da 3 ay sonra ilk defa batı kıyısında bir konser salonu sadece birkaç konser etkinliği gerçekleştirdi. Ama üzücü olan orkestra sanatçıları bir birinden mesafeli bir oturma planında sahnede yer aldı ve seyirci olarak sadece salonun kapasitesinin 5 te 1 oranında seyirci salona kabul edildi.
Ben açıkçası şu an alışageldiğimiz geleneksel klasik müzik konserlerinin geleceği hakkında hakkında biraz endişeliyim.
Hali hazırda internet üzerinden seyirci ile ilişkiyi canlı tutmak adına yapılan birçok konser görüyorum. Ama şu bir gerçek ki bu yapılan konser etkinlikleri asla bir canlı konserdeki seyirci ile olan elektriği ,sevgi alışverişinin yerini tutabilecek çözümler değil. Verdiğiniz muhteşem bir konser sonrası sizi bekleyen seyirciler, sevgi ifadesi öpücükler, sarılmalar ve tebrikler olmadıktan sonra konser vermek ne işe yarar?
Açıkçası gelecekte ne olacağından endişeliyim. Çünkü bu pandemi sürecinde seyirciler onları tembelliğe iten kötü alışkanlıklar ediniyor. Abartmak veya kötülemek istemiyorum ama sahne ve salonun havasından uzak evinin konforunda 10-15 farklı sanatçının internet üzerinden bedavaya verdiği konserden birini seçme lüksünü vermenin, konserlerin geleceği için büyük tehdit olduğunu inanıyorum.
Benim şahsi fikrim, Fransa hükûmetinin bu salgına karşı aldığı önlemler yeterli değil. Bu normal, bilinen bir hastalık değil. Hastalığın kendisine ve salgının gidişatına dair belirsizlikler sebebiyle hükûmet öngörülemeyen bu durum karşısında her an değiştirdikleri ya da kaldırdıkları önlemlerin yerine yeni önlemler sayesinde, kısacası deneme yanılma yöntemiyle, gün be gün az da olsa ilerleme kaydedilebiliyor.
Ama hükûmet konserlerle alakalı net kararlar almamış olsa dahi bu süreçten etkilenen tüm Fransız vatandaşı sanatçıları ekonomik güvence altına almak için bir maddi destek programını hayata geçirdi. Sistem sanatçının normalde ayda kaç konseri olduğunu ve bu konserlerden elde edeceği gelir üzerinden değerlendirme yapıyor. Bu konserlerden kaçı gerçekleşti ya da gerçekleşmedi beyanınız esas alınıyor. Kaç gün çalışıp çalışmadığınız tespit ediliyor. Ve bu belirlenen maddi kaybınız bir limit üzerinden size her ay ciddi bir meblağ ödeniyor. Ben ve birçok sanatçı arkadaşım bu bize sunulan ödenek programından faydalandık.
Bu hükûmetin sanat ve sanatçıya dair almış olduğu tek karardır, ki tüm sanatçıların saygısını kazanmıştır. Bu ödenek her koşulda sanatçılara Haziran 2020 den Ağustos 2021’ e kadar yani tam 14 ay boyunca ödeneceği açıklandı. Böylece bu süreçte hiçbir sanatçı en azından hayatını idame ettirmek için gereken para için endişelenmeden bu süreci atlatabilecek.
Ama bizler sanatçıyız ve konserlerle varız, bu sebeple hükûmetten konserlerin geleceğine dair daha çok ve çözüm içeren açıklamalar ve açılımlar bekliyoruz. Çünkü asıl olan hayatta kalmak ise bize sağlanan maddi destek ile hayatta kalırız ama bizlerin varolma sebebi olan konser ve konser salonlarının da ayakta kalması ve yaşaması için ne gibi önlemler ve açılımlar olacak bunları da bilmek duymak istiyoruz. Yaşıyoruz ama şu anda 4 duvar arasında kalmış durumdayız.
Ve son olarak benim bu sürece dair şahsi fikir ve önerilerim şu şekilde dile getirmek isterim. Biz sanatçılar bu süreçte ellerinden geldiği kadarıyla birbirimizle olan bağı sıkı tutmalı, güçlü olmalı ve birbirimizi desteklemeliyiz.
Biz solist sanatçılar olarak orkestralar ile olan çalışma şartlarımızın nasıl olabileceğine dair çözümler ve repertuvarlar oluşturmalıyız. Bir eser için 60 tane müzisyeni fiziksel mesafe kuralları içinde sahneye çıkaramıyor isek , ki bu çok önemli ve dikkate alınması gereken bir tehlike, hiç orkestra olmadan sahneye çıkmamaktansa küçük ana enstrümanların olduğu orkestralar ya da oda orkestraları ile çalabileceğimiz programlar hazırlamalıyız. Böylece hem orkestra sanatçıları çalışma imkânı bulacak hem salonlar açık kalacak hem de az sayıda olsa dâhi seyirci canlı özlediği konserlerine kavuşacak.
Festivaller konusunda şöyle bir fikrim var. Bu yaz aylarında yapılması gereken birçok festival vardı. Ama Festival yöneticileri bu etkinlikleri nasıl gerçekleştirebileceklerini bilmiyor ve endişe içindeler. Çünkü hem kapalı alanlar hem de festivale katılacak seyircilerin yaş ortalamasının yüksek olması sebebiyle festivaller için tehlike çanları çalıyor. Fakat Fransa’nın tüm genelinde açık hava konserli verilebilecek çok güzel kırsal alanlarımız var. Bu imkân şu an gerçekleşmeyecek gibi görünen tüm konser ve festivaller için bir çözümdür. Hatta çok düşük bütçe ve kaynak gereksinimi ile basit bir sahne birkaç enstrüman şarkıcı ya da solist ile açık havada fiziksel mesafeyi koruyarak ve gerekli önlemleri alarak hayata geçirmek mümkün.
Bence klasik müzik her şekilde hayatta kalmalı ve seyircisi ile buluşmalı. Bu pandemi süreci bize öğretti ki konser salonları artık müziğin varolması ve hayatta kalması için gereken tek yer değil. Artık sınırların dışına çıkma zamanı geldi ve belki bu müzik tarihinde yeni bir ana akım olarak tarihe geçecek.
Bu sebeple evde internet sınırlarına bağımlı olmak yerine yeni fırsatlar yaratmak zorundayız. Çünkü konser salonlarının geleceğini ve bizi nelerler beklediğini bilmiyoruz. Bilinmezliğin denklerinde var olmak için birbirimizin ellerini sıkı sıkıya tutmalı, yaratacağımız fikir ve yenilikleri yüzümüzde büyük bir gülümseme ile karşılamalıyız.
SEBASTIAN BOHREN
Sebastian Bohren 1987'de Zürih'te doğdu ve hâlâ bu şehirde yaşıyor. Keman eğitimi süresince Robert Zimansky ve Zakhar Bron ile, Lucerne'de Igor Karsko ve Münih Müzik ve Sahne Sanatları Üniversitesi'nde Ingolf Türban gibi sanatçılarla çalıştı.
Bohren, Süddeutsche Zeitung tarafından “Neslinin en ciddi ve mütevazı müzisyenlerinden biri” olarak nitelendirilmiş. İsviçreli solo keman sanatçısı ayrıca oda müzisyeni olarak Bach'tan günümüze uzanan geniş bir repertuar sahip. Sanatçı 1776'da Parma'da Giovanni Battista Guadagnini tarafından yapılan “Ex-Wanamaker-Hart” isimli kemanı çalıyor.
İsviçre’den Gelen Güzel Haberler
Sebastian Avusturya ve Almanya’nın tam tersine ülkesinde neredeyse korona virüsü kâbusunun yok olduğunu, karantinanın bitmesiyle her şeyin normal akışına geri döndüğünü belirti. İsviçre’de orkestraların eskide olduğu gibi prova ve canlı performanslara başladıklarını, hatta sanatçılara yeni konser tekliflerinin de geldiğini belirtti.
Avusturya, İtalya ve Almanya'nın tam aksine İsviçre’de gerçekleştirilmeye başlayan klasik müzik konserlerde, belirli kontroller doğrultusunda, gönül rahatlığıyla 1500 kişilik salonlara 1000 kişi izleyici katılımına izin verildiğini, İsviçre hükûmetin genel olarak kültür ve sanata ellerinden geldiğince destek olmaya çalıştığını, lakin klasik müziğe özel veya ayrıcalıklı olarak verilen bir desteğin olmadığını dile getirdi.
Bohren şu an klasik müzik konserlerinin gerçekleşmesine dair bir endişe ya da tehlike söz konusu olmadığını ifade etti. Ülkesinde pandemi sonrası klasik müzik konserlerine en güzel örnek olarak sanatçı kendisinin 17 Haziran akşamı “Münster Basel Katedrali”nde “Basel Senfoni Orkestrası” ile gerekli tedbirler doğrultusunda verdiği konseri gösterdi.
Konser verdiği salonun tamamının dolu oluşunun, dinleyicilerin konsere gelme konusunda tedirgin olmamalarının, pandemi sonrası yakın gelecekte daha çok konserlerin yapılacağına dair sanatçılara iyimser bakabilmelerini sağladığı anlattı.
Bohren pandemi sonrası geleceğe olumlu baktığını şöyle anlattı: .“Birçok orkestra ve ve sanatçı kültürel alanda çok fazla faaliyet göstermek istiyor. Ben inanıyorum ki yakın gelecekte çok sayıda konser olacak. Ancak her sanatsever çok aktif olmalı ve bu sanat aktivitelerine alınan sağlık önlemleri doğrultusunda nasıl hazırlanacaklarını ve konsere katılımlarını nasıl gerçekleştireceklerini önceden planlamaları gerekli.Çok yakında konserler için yeni açılımlar ve yenilikçi fikirler ile sağlık konusunda endişe olmazsızın salonlara geri döneceğimiz konusunda çok iyimserim. Yeni açılımların çok daha iyi olacağı kanısındayım.”
Sanatçı ancak klasik müziğin aksine şu an ülkede zor durumda olan sektör olarak 3000 den fazla seyirci kapasitesi olan pop konserleri ve spor karşılaşması gibi etkinlikler olduğundan da bahsetti.
Yetenekli kemancı öncelikle insanlara bu salgın konusunda çok büyük sorumluluk düştüğünü, önce kendi kişisel korunma önlemlerini alarak hem kendilerini hem de çevrelerini korumak için büyük hassasiyet göstermeleri gerektiğini söyledi.
Sebastian Bohren son olarak “Ülke ekonomisinin güçlendirilmesinin, kişisel özgürlüklerden çok daha önce geldiğini ve çok daha önemli olduğunu” belirtti.
**
Pandemi sonrası Avrupa turumuzun 4. durağı salgının en kötü vurduğu, sosyal ve ekonomik hayatın en derinden etkilendiği İspanya ve İtalya’dayız. İspanyol piyanist Judith Jauregui ve İtalyan çellist Antonio Cortessi bize gözlemlerini ve pandemi sonrası ülkelerini anlattı.
Bir sonraki “ Klasik Müzik Dünyasından Pandemiye Bakış -4 “ yazımızda klasik müziğe dair en güncel ve doygun içeriğe erişebileceğiniz “Sanattan Yansımalar “da buluşmak dileğiyle.
Osman Enfiyecizade
6 Temmuz 2020, Moda / İstanbul