Uğur Türkmen ve şef Burak Tüzün
Ülkedeki ekonomik, siyasal ve diplomatik gündemin yoğunluğu, kültür-sanat alanındaki bazı etkinliklerin yeterince duyulması ve konuşulmasının önündeki engelleri daha da yükseltiyor. Geçtiğimiz Nisan ayında yaşama geçirilen iki proje, birer başlangıç olmasına karşın, arkasında yeterli devlet desteği ve bu vizyonun sahiplenilmesi halinde sürdürülebilir nitelik taşıyor. İki projede de oluşturulan çocuk-gençlik orkestralarını şef Prof. Burak Tüzün hazırladı ve yönetti. Bu süreçte neler yaşandı, Tüzün neler gözlemledi? Bu konuda SANATTAN YANSIMALAR’ın sorularını içtenlikle yanıtladı:
Nisan ayında çok dar bir zaman dilimi içinde gençlere ve çocuklara yönelik iki konserde, daha doğrusu iki önemli projede orkestra şefi olarak yer aldınız. İlkinden başlayalım isterseniz. Çanakkale’den gençliğin enerjisini hissettiğimiz güzel haberler aldık. Neydi bu konser, bu proje?Görev aldığım ilk etkinlik Üniversitelerarası Kurul Sanat Dalları Eğitim Konseyi tarafından bu yıl ilk defa düzenlenen Türkiye’de ortaokul ve lise kısımları bulunan Konservatuvarlar ile Müzik ve Sahne Sanatları Fakültelerinden seçilen gençlerden kurulu senfoni orkestrası konseri oldu.

Bu etkinlik hem çok sesli müzik hemde geleneksel müzik alanında oluşturulan iki ayrı topluluğun performanslarında meydana geldi. 17 Nisan günü başlayan provalarımızın sonunda 20-21 Nisan 2025 tarihlerinde Çan ve Çanakkale’de verdiğimiz iki konser ile senfoni orkestrası olarak bu projenin ilk adımını gayet ümit verici bir şekilde atmış olduk. Ülkemiz açısından çok önemli bulduğum bu etkinlik Üniversitelerarası Kurul Sanat Dalları Eğitim Konseyi Başkanı
Prof.Dr.Uğur Türkmen’in girişimleriyle hayat buldu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı Müdürü
Prof. Dr. Erdem Çöloğlu’nun başarılı koordinatörlüğünde gerçekleşen bu organizasyona Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ev sahipliği yaparken ülkemizin önde gelen holdinglerinden olan Kale Grubu sponsor olarak yer aldı. Uğur Hoca’nın dar bir süreçte yaptığı oldukça cesur girişimlerle hayat buldu bu önemli etkinlik. Bu çapta bir projenin bu kadar kısa bir sürede olgunlaşıp gerçekleşmesini çok büyük bir başarı olarak yorumluyorum. Olağanüstü bir istek, azim ve desteğin sonucu bu başarı.
Ne tür zorluklarla karşılaştınız bu süreçte? Bu zorlukları ikiye ayırabiliriz. İlki orkestranın oluşum süreciydi. Göreceli olarak kısa sayılabilecek bu süreçte bir orkestra oluşturmak dediğim gibi kolay değildi. Ama hem organizasyon yöneticilerinin hem de okullardaki hocalarımızın yardımıyla bunun üstesinden gelindi. Öte yandan malumunuz 23 Nisan tarihi Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olması sebebiyle ortaokul ve lise kısmı için her zaman etkinliklerle geçen bir süreçtir. Okulların bu tarihlerde çok önceden planlanmış çeşitli etkinlikleri oluyor doğal olarak. Bununla beraber gelecek sezon için yurtdışı öğrenim planı yapan öğrenciler için sıkışık bir dönem Nisan ayı. Sevindirici olan tüm okullar ellerinden geleni yaptılar ve bu orkestranın ilk adımını atabilmesi için kimse yardımını esirgemedi.
Peki, ya sanatsal açıdan?Sanatsal açıdan karşılaştığımız zorluk, topluluğu oluşturan öğrencilerin orkestra tecrübesi açısından eşit düzeyde olmamaları idi. Burada da belirleyici unsur tabii ki okulların öğrenci sayıları oluyor. Öğrenci sayılarının ve çalgı dağılımlarının yetersizliğini, düzensizliğini en net biçimde görebileceğiniz yerdir öğrenci orkestraları, koroları..

Orkestra dersinde sorumlu üç lise sınıfında toplam 5 kemancı varsa, birçok çalgı hiç yoksa siz mezarından kaldırıp Karajan’ı getirseniz şef diye ne yapabilirsiniz ki? Her biri pırıl pırıl birer yetenek olan bu öğrencilerimiz çalgılarında çok iyilerdi. Ancak orkestracılığın ne demek olduğunu birçoğunun bu kampta daha iyi kavradığına eminim. Tek başına konçertosunu canavar gibi çalan gençler ilk provada üç tane senkoplu sekizlik notayı birlikte çalmakta zorlandılarsa bunun sebebi teknik değil büyük orkestra anlamındaki tecrübesizlikleriydi. İlk provada bu dengesizlikler çok hissedildi. Ama sonrasında grup çalıştırıcısı öğretmenlerimizin de büyük emeğiyle belli bir noktada birleşti orkestra.

Bu arada Keman, Viyola gruplarını çalıştıran
Selahattin Yunkuş Hocamın, Viyolonsel ve Kontrabas gruplarını çalıştıran
Musa İşkodralı Hocamın, Üflemeli Çalgıları çalıştıran
Ayla Uludere Hocamın emeklerinin de altını çok ama çok dikkat çekerek çizmek isterim.
Konser programınızı nasıl belirlediniz? Uğur Hoca da Erdem Hoca da benim gibi Türk bestecilerine çok önem veren, bu konudaki çabaları destekleyen kişiler oldukları için programın ana hatlarını belirlemekte pek de zorlanmadık açıkçası. Programımızda bir tek solist eseri, o da başvurular arasından yapılan seçim sonucu belirlendiği için bu çerçevenin dışında kaldı. O da olsun zaten. Organizasyonun ileride geleneksel hale dönüşmesini ümit ettiğim bir uygulama ile bu konsere ithafen bir eser sipariş edilmesine karar verildi. Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Bestecilik ve Orkestra Şefliği Anasanat Dalı öğretim elemanlarından besteci
Burak Soykan bu proje için
“Çanakkale Konser Uvertürü” adını verdiği 7 dakikalık bir eser yazdı. Doğrudan bir halk müziği temasını işlemeyen ama yerel unsurları özgün bir tarzda ele alan ve başarılı bir orkestrasyon ile işleyen bu yapıt hem orkestra hem de dinleyiciler tarafından çok beğenildi. Daha önce de iki farklı eserini yönettiğim Soykan’ın daha nice güzel eserlerini sabırsızlıkla bekliyorum. Programın diğer eserleri ise çoksesli Türk müziğinin öne çıkan yapıtları arasından seçildi. Eski ustalarımız
Nevit Kodallı’nın
Telli Turna adlı orkestra süiti ile
Ferit Tüzün’ün
Esintiler adlı yapıtını icra etti orkestra.
Ya solist ve çalacağı eser?Solist eseri ise çok ilginç oldu. Seçmelere katılan adaylardan Mersin Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nin lise dönemi öğrencisi olan kemancı
Deniz Yakın yapılan değerlendirmeler sonucunda Saint-Saens’in 3 numaralı keman konçertosu ile bu projenin solisti olarak belirlendi.

Kemancı Deniz Yakın, Prof.Dr. Uğur Türkmen'le
Ancak bu seçim yapılırken ben dahil hiç kimse Deniz Yakın’ın Çanakkaleli olduğunu bilmiyordu. Güzel bir rastlantı oldu ve gerçekten de gelecekte önemli pozisyonlarda göreceğimizi düşündüğüm, çok kıymetli yorumlarını dinleyeceğimizi hissettiğim sevgili Deniz’i Çanakkale bağrına bastı. Gerçi Deniz Yakın bu çalışıyla nereye gitse bağra basılır ama hem Çanakkaleliler hem de Mersinliler için bu konser eminim çok daha derin anlamlar taşıyordu.

Yakın, Çanakkale’deki konserde Saint-Saens’den sonra bis olarak çaldığı
Özkan Manav’ın solo keman için
Horon adlı eseriyle de hepimizi büyüledi. Bu derece ileri bir seviyedeki kemancının sınırsızca desteklenmesi hepimizin görevi olmalı. Yolu açık olsun demek yetmez. Yolunu birlikte açmalıyız. Bu arada bir noktaya değinmek istiyorum.
Nedir o konu?Çanakkale’nin Çan ilçesinde geçirdiğimiz o 6 günün böylesine verimli geçmiş olmasındaki önemli unsurlardan biri de Kale Grup’un bizlere karşı göstermiş olduğu içten ve yakın ilgiydi. En üst yöneticisinden tesis görevlisine, güvenlik görevlisinden aşçısına kadar tüm çalışanlarda sanki çok geçmişte kalmış, eskiye hasmış gibi gelen o samimiyeti görmek bizim başarımızı kesinlikle doğrudan etkiledi. Bu tür organizasyonların bütçeleri ne kadar mütevazi olursanız olun karşılanması kolay meblağlardan oluşmuyor. Kale Grubu Çan ilçesine kattığı ekonomik değeri, Çan halkına sunduğu kültürel değer ile taçlandırdı. Aynı zamanda müzik öğrenimi gören tüm gençlerin yaşamında bir iz bıraktılar. Kendilerine burada teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Kale Grubu’nun bu içten desteğini benzer kuruluşlara örnek olmasını diliyorum. Bu arada bir konuya daha değinmem lazım. Sanatçılığı yalnızca çalıcılıkla kısıtlamama konusuna da itina gösterdi bu etkinlik. Müzikolog Ersin Antep besteci ve yorumcu arasındaki bağın önemine vurgu yaptığı bir söyleşi gerçekleştirdi öğrencilerle. Antep’in eğlenceli bir atmosferde öğrencilere ilettiği mesajlar net bir şekilde anlaşıldı ve kabul gördü.
Projenin bundan sonraki gelişim planlaması nasıl olur acaba? Müzik okulları, Sanat Dalları Eğitim Konseyi bünyesinde Müdür düzeyinde birbirleri tanısalar da bu etkinlik ile artı bir diyalog yolu daha kurulmuş oldu. Malum diyalog her şeyin başlangıcı. Bu etkinlik ile gördük ki yalnızca diyalog değil tecrübe anlamında da lise ve ortaokul kısımlarını kapsayan bir orkestra kampına ülkemizde çok ihtiyaç var. Öncelikle gençler birbirlerini gördüler. Eksilerini, artılarını tespit ettiler. Aralarında bir iletişim ağı kuruldu. Mesleki olarak daha önce değindiğim sebeplerden ötürü büyük orkestrada çalma kültürü ve disiplini ile tüm öğrencilerin daha sık karşılaşması gereği bence yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıktı. Öğrencilerin bu amaçlı ulusal ve uluslararası topluluklara katılımı desteklenmeli. Bu konserde yapıldığı gibi her organizasyon için bir Türk eseri siparişi de bence önemsenmesi gereken bir nokta. Böylelikle hem bu düzey orkestralar için bir repertuvar gelişir, hem de bestecilerimizi daha çok dinleyebilme keyfini yaşarız. Repertuvarın büyük kısmının Türk eserlerinden oluşması da bir başka dikkat edilmesi gereken husus olmalı. Geçmişe göre çok daha fazla yol kat edilmesine karşın ben hâla ülkemizde bu konuya gereken önemin verildiği savunamıyorum. Konser solistlerinin çok istisnai durumlar dışında hep bu yaş grubundan seçilmesinin çok faydalı olacağına eminim. Çok fazla yetenekli, iyi eğitim almış, üst düzey solist olmaya aday gencimiz var ülkemizde. Bu konserde birini gördük işte. Bir konser bir konserdir. Tecrübedir. Katkıdır. Gururdur. Öte yandan bu etkinlikte yapılan söyleşide olduğu gibi gençleri sanatçı olmanın gereği sahip olmaları beklenilen entelektüel yapı için teşvik eden çalışmaların geliştirilerek devamının sağlanmasının önemine işaret etmek istiyorum. Ve en sonunda da şunu söylemek isterim ki bu proje yalnızca Prof. Dr. Uğur Türkmen’in döneminde başlayıp biten bir etkinlik olmamalı. Bundan sonraki konsey başkanları da alacakları bu mirası daha da geliştirerek sürdürmeliler. Konservatuvar ile Müzik ve Sahne Sanatları Fakülteleri de bu etkinliğin takipçileri olmalılar.
Gelelim yönetiminizdeki ikinci etkinliğe. 23 Nisan günü Cumhurbaşkanı'nın katılımıyla Külliye’de düzenlenen ve televizyondan da canlı yayınlanan bir konseri hazırlayıp orkestrayı yönettiniz. İlk defa Cumhurbaşkanlığı Çocuk Orkestrası ve Korosu adını duyduk. Bu etkinlik ve proje hakkında bilgi verebilir misiniz?Cumhurbaşkanlığı Çocuk Orkestrası ve Korosu projesi müziğe erişimde dezavantajlı çocuklarımız için Ankara’da Cumhurbaşkanlığı çatısı altında başlatılan pilot bir uygulama. Başarısının tüm ülkeye sirayet etmesi hepimizin en büyük dileği ve amacımız. Bu eğitim öğretim yılı başında kriterlere uygun okullardan seçilen 250 civarında çocuğun katılımıyla başladı çalışmalar. Başlangıç için orkestral yapı içinde tüm çalgılar fark gözetilmeden bir arada yer aldı. Çalışmaların ileriki aşamalarında daha spesifik toplulukların oluşturulması planlanabilir tabii ki.

Projenin bence en önemli özelliği çocuklara müziği kendi kulaklarında olan, bebekken büyükannelerinden, sonrasında düğünlerde, bayramlarda, törenlerde, eğlencelerde dinledikleri kendi kültürümüze ait türkülerle, çocuk şarkılarıyla, marşlarla öğretmesi. Devlet Opera ve Balesi’nin değerli solisti soprano
Hülya Kazan’ın sanat yönetmenliğini üstlendiği büyük koro ve yönetimim altındaki orkestra ile kısa bir sürede ümit verici bir başarının elde edildiğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı
Fecir Alptekin’in yönetiminde başlayan ve ilerleyen bu proje geleceğe dönük çok önemli bir misyonu barındırıyor. Ülkemizin tüm şehirlerinde vücut bulmasının planlanmasının çok yerinde ve cesur bir karar olduğunu düşünüyorum. Ama çok büyük bir organizasyon olduğu için tüm adımlarının büyük bir itina ile sindirilerek atılması gerekiyor. Hacettepe Üniversitesi ile Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin paydaşları olduğu bu projede yer alan tüm yöneticileri ve eğitimcileri projenin başarısının artarak sürmesi ve ülkeye yayılması için uzun ve güç bir süreç bekliyor. Bu süreç çok keyifli, çünkü ham maddesi çocuklar. Tertemiz, duru, saf, gelişmeye açık ve çok yetenekliler. Onlarla yaptığımız çalışmalar çoğu zaman oldukça yorucu olsa da prova biter bitmez gelecek prova gününü iple çekiyorum. İnsanın, toplumun dolayısıyla ülkenin geleceğine doğrudan etki edecek böyle bir projenin ilk adımlarında yer almak benim için büyük bir onur.
Son söz olarak ne söylemek istersiniz?Çocuklar ve gençler. Sihirli kelimeler bunlar. Onları ne kadar doğru ve eksiksiz donatabilirsek, üzerinde bilinç ve güvenle hareket edebilecekleri, bilgi ve vicdanla karar verebilecekleri bir alt yapı oluşturabilirsek geleceğimiz de o kadar güzel olacaktır.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
15 Mayıs 2025, Ankara
18 Mayıs 2025'de TRT-2'de saat 13.30'da yayımlanacak konserin tanıtımı:
https://www.youtube.com/watch?v=Izo4hEl2IY4&list=PL9rYHEh7be11DZnJCYWRjJdKhjoye-wwQ&index=2