Ankara Üniversitesi’nde geçen dört yılın kısa muhasebesi (2)
Muhasebeye kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Bu yazıda isteyip de yapamadığımız şeyler ve
neden gerçekleştiremediğimizi bilginize sunmaya çalışacağız.
REKTÖRLÜK SEÇİMİ VE YENİ BİR DÖNEM
2011 yılı nisan ayından 2012 yılı ağustos ayına kadar Prof. Dr. Cemal Taluğ yönetiminde çalıştık. 2012 yılında geçici görev ile geldiğim Ankara Üniversitesi’nde projemizin yürüyebileceğini gördüğüm için kalıcı kadroya geçtim. Bu sırada rektörlük seçimleri geldi çattı. Bir yönetici olarak tüm rektör adaylarıyla kişisel olarak görüşerek konservatuvarın durumu, ihtiyaçları ve gelecek planlarımız hakkında kendilerini bilgilendirdim.
Seçimleri Sayın Prof. Dr. Erkan İbiş tam da tahmin ettiği sayıda oy alarak kazandı. Kendisini telefonla kutladık ve başarılar diledik. Göreve atanmasından sonra da nezaket ziyaretine gitmek için randevu istedik. Üç ay sonra görüşebildik. Olsun, yoğun ve zor bir görev yürüttükleri kesin. Görüşmenin gelişmesine göre görevi bırakabileceğimi ilettiğimde “devam ediniz” dedi. Kendisine durum raporlarını ilettik ve beklemeye başladık.
2012 yılı akademik açılış töreninde konser vererek katkıda bulunduğumuzdan 2013 yılı için de böyle bir istek olup olmadığını sormaya rektör yardımcısına gittiğimde Türk Müziği yaptığımızı sandığını öğrendim. Bize törende ihtiyaç olmadığını belirtti. Ona da bir rapor sunup çıktım.
İZİN VERİLMEYEN KONSER VE ETKİNLİKLER
2012 Aralık ayında Ankara Üniversitesi Solistleri’nin İstanbul Beyoğlu’nda Borusan Kültür Merkezinde daha önceden planlanmış ve Türk Bestecileri’nin eserlerini seslendireceğimiz, konservatuvarımız Bestecilik ASD Başkanı Yrd. Doç. Mert Karabey’in bizim için yazdığı bir dörtlünün de dünyada ilk seslendirilişini yapacağımız bir konser için rektörlüğe rutin bir izin yazısı yazdım. Bunun yanı sıra yine o tarihlerde Sivas Cumhuriyet Üniversitesinde vereceğim resital, Modern Dans ASD Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Selçuk Göldere’nin Atina’da katılacağı bir etkinliğin izin yazılarını da yazdım. Bir süre sonra hepsine olumsuz yanıt geldi. Tabii Rektör Bey’e ulaşmak ve “neden” demek zor olduğundan yardımcısına sordum. Folklor gruplarının katıldığı bazı festivallerin önemli bazılarının da önemsiz olabildiğini, böyle bir değerlendirme yapılmış olabileceğini söyledi. Ben de “Atina ve Borusan Kültür gibi etkinliklere mi önemsiz dediklerini” sordum? Alan dışından birinin bunu nereden bilebileceği sorusunu da yönelttim. Rektör Bey öyle uygun bulmuş cevabını aldım.
Bu durumda iki seçenek vardı. İtiraz edip artık beraber hiç iş yapılamaz bir duruma gelmek ya da etkinliklerden vaz geçmek. Selçuk Hoca Atina’ya yıllık iznini kullanarak gitmek için bir dilekçe daha verdi. Rektör Bey onu da reddetti. Ben de Borusan Kültür yetkililerini bilgilendirerek konser için izin alamadığımızı ve gelemeyeceğimizi söylemek zorunda kaldım. Anlayışla karşıladılar. Kol kırılır yen içinde kalır misali bu konuyu kamuoyuna, sağlık nedenleri yüzünden konserin iptal edildiği şeklinde duyurduk.
KOKTEYLDE MÜZİK
İlişkiler böyle bir mecraya girince çıkış yolu aramaya çalıştık. Tam o sırada bir rektör yardımcısı arayarak Atatürk’ün Ankara’ya geliş töreninde İnkılâp Tarihi Enstitüsü ile bir etkinlik planladıklarını, bazı hocalarımızın da şarkı söyleyerek katılacaklarını ve Rektör Bey’in Ankara Üniversitesi Solistleri’ni de o etkinlikte görmek istediğini söyledi. Ben de memnuniyetle katılacağımızı, törenin uzun olacağını bildiğimi, başka hocaların da şarkı söyleyeceğini, bizim ne kadar bir süre çalmamızın istendiğini sordum. O da sürenin kısıtlı olmadığını, tören bitip fuayeye çıkıldığında bir resepsiyon olacağını, bizim orada çalacağımızı söyledi. Yanlış mı anladım acaba diye, “kokteylde mi çalmamızı istiyorsunuz?” sorusunu sordum. İnsanlar biraz birşeyler de yiyip içerler tabi, cevabını aldım.
Konunun uygun olmayacağını, müdür, bölüm başkanı, anasanat dalı başkanı ve uluslararası kariyere sahip bir Amerikalı kemancıdan oluşan bir oda müziği grubuna bunun teklif edilmesinin uygun olmayacağı, bizim öğrencilerimizi dahi böyle işlere göndermediğimizi anlatmaya çalıştım. “Yani siz şimdi çalmayız mı diyorsunuz?” sorusuyla karşılaştım. Tekrar anlatmaya çalıştım. Eğer kendisi Rektör Bey’e söylemeye çekinirse benim söyleyebileceğimi ilettim. “Yok, ben bu kelimelerle Rektör Bey’e anlatacağım”, dedi. Peki dedik, kapattık. Durumun uygun olmayacağını daha sonra mail ile Rektör Bey’e de anlatım ama artık olan olmuştu. Biz üniversite etkinliklerine destek vermeyen birim olarak etiketlenmiştik. Bu durum son güne kadar sürdü. O zamandan bugüne, hocalarımız ya da öğrencilerimiz üniversitenin hemen her etkinliğinde yer almış olsa da, kokteylde çalmadığımız için, biz “yeterli desteği vermeyen” kategorisindeyiz hâla.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ MARŞI
Bir senato toplantısında Üniversitemiz için yazılmış ve senatoya sunulan bir marşla karşılaştık. Konservatuvar Bestecilik ASD’da bir öğretim elemanımızın bu konuda geçmişte bir girişimi olduğunu biliyordum fakat bu marş o marş değildi. Sonradan öğrendiğimize göre bu marşı üniversite dışından biri yazmıştı.
Sayın Rektör, kendi bünyesinde “Bestecilik” alanında eğitim veren profesyonel çalışmalarıyla ülkede bilinen öğretim elemanlarından oluşan ASD’dan bu konuda faydalanmak yerine, üniversite dışından ve profesyonel bestecilik formasyonuna sahip olmayan birine marş yazdırmış ve senatoya “işte marşımız” diye sunmuştu.
Yine konservatuvardan hiçbir danışmanlık veya destek alınmadan üniversite içinde orkestra, koro ve bando kurulmaktaydı. Bütün bunlar, rektörlüğün gözünde konservatuvarın çalışmalarının ve profesyonel yapısının hiçbir ehemmiyeti olmadığını göstermekteydi.
BU DURUMA RAĞMEN
Durum çok iyi görünmese de olumlu yönde çalışmaya gayret ederek tezsiz yüksek lisansın açılmasını, üniversiteden umudu kestiğimiz için kendi çabamızla, hiç kuyruklu piyanosu bulunmayan konservatuvara CSO’ nın hurda piyanolarından konser piyanosu yaratmak projelerini gerçekleştirdik.
“Konservatuvar Söyleşileri” adıyla başlattığımız ve Milletvekili Reha Denemeç, Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, Senatör ve Genel Cerrahi ABD Başkanı Prof. Dr. Semih Baskan, Yazar Ahmet Say, Gazeteci-Yazar Şefik Kahramankaptan, Prof. Dr. Orhan Ahıskal, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, Öğr. Gör. Ersoy Saklıca, Osman Kutlu, Başkent Meslek Yüksek Okulu Müdürü Doç. Dr. Hande Kökten, Prof. Dr. Pınar Aydın ve Anayasa Mahkemesi önceki başkanlarından Yekta Güngör Özden’in katılımcıları olduğu etkinliklerimiz büyük ilgi topladı.
GERÇEKLEŞTİREMEDİKLERİMİZ
Konservatuvarın tam teşekküllü olabilmesi için gerekli olan Çalgı ASD “Nefesli Çalgılar” sanat dalları açılması için hazırlığımızı yaptık. Eğitim komisyonuna sunduk. Eğitim komisyonundan geçen önerimiz rektörlükçe, kadro ihtiyacı ve bütçe sıkıntıları gerekçesiyle uygun görülmediğinden açılamadı. Oysa o sırada yüksek lisans “Müzik Yorumculuğu Programı”nda nefesli çalgılar programları açıktı, hocaları vardı ve bir bütçeye de ihtiyaç duyulmuyordu. Bu red cevabından sonra üniversite içinde fakülteler ve pek çok uygulama merkezi açıldığını da gördük. Umarız rektörlüğümüz bütçe ve öğretim elemanı sayıları açısından zorlanmadan bu projeleri gerçekleştiriyordur.
Müzikoloji Bölümü, açmayı istediğimiz bir başka bölümdü. Önemli bir üniversitemizin müzikoloji bölümünden bir grup öğretim üyesi bizimle çalışma isteklerini ilettiler. Deyim yerindeyse anahtar teslim bir bölüm açılma teklifi sunduk rektörlüğe. Eğitim komisyonuna dahi girmedi.
Bunlar bizim isteyip yapamadıklarımız. Muhakkak ki eksik ya da yanlış yaptıklarımız da vardır. Bu yoğun tempoda ihmal ettiğimiz, istemeden kırdığımız kişiler de olmuştur. İçimde sıkıntı olarak özellikle iki hocamızın özlük hakkıyla ilgili girişimimizin sonuçlanamaması kaldı. Affola…
Sizlere dört uzun yılın kısa özetini sunmaya çalıştım. Bu özet üniversiteme ve vatanıma karşı görev bilerek yürüttüğüm çalışmanın ibrazıdır. Değerlendirmesi saygıdeğer kamuoyuna kalmıştır.
İSTİFA
İstifa nedenine gelirsek ki, istifamı Rektör Bey kabul etmemiş ve resmi yazıyla da bildirmiş. Ama ben hâla istifamda ısrarlıyım.
Görev süremin sonuna yaklaşırken tüm bu tutumlardan göreve devamımızın istenmediği belli olmuştu. Görevimin uzatılması için bazılarının yaptığı gibi bir girişimde de bulunmadım. Tek isteğim, zamanında gerekli hazırlıkları yapabilmek için görevi kime devredeceğimizin belli olması idi. Bunun bana söylenebileceği bazı durum ve ortamlar yaratmaya da çalıştım. Ama bir bildirim alamadım. Bu arada rektörlükte kimlerin müdürlük ve diğer makamlar için görüşmeye çağrıldığını duyuyorduk tabi. Neden atanamadıkları da duyuluyordu haliyle. Biz de akademik nezakete uymayan bu durumda bekliyorduk. Son bir ay, üç hafta, iki hafta, bir hafta, dört gün, üç gün, iki gün, bir gün….
Son gün kurumu kime devredeceğimiz belli olmadan ayrılma vakti gelmişti. O sabah rektörlükten bir yazı geldi. Güzel Sanatlar Fakültesi’nin faaliyete başlayacağı müjdeleniyordu. Bu yazının üzerine; sessiz sedasız, akademik nezaket dâhilinde görev devri için bekleme hassasiyetimin anlamsız olduğunu görerek istifamı yazdım.
SON SÖZ
Umalım ki bu güne kadar ayağa kaldırılmamamızın, yeni bölümler kuramamamızın, kadro alıp, gelişip büyüyememizin, Üniversitemizin Kültür-Sanat Koordinatörünün üniversitenin kültür-sanatla ilgili en önemli kurumunu bir kez bile ziyaret etmemesinin, bir etkinliğe katılma önerisi getirmemesinin, Genel Destek Koordinatörü Eczacılık Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Doğu Nebioğlu’nun rektör talimatıyla öğretim elemanlarıyla teker teker görüşerek konservatuvar hakkında rapor hazırlaması ve bu görüşmelerde hemen herkesin fakülteye dönüşme konusunda fikirlerini sormasının bu “MÜJDE”yle bir ilişkisi olmasın? Ne bileyim, burnuma öylesine bir koku geliverdi de…