Bu kez köşe ozan Ali Yüce’nin…
SANATÇI
Ayak değmemiş yollarda
Tek başına yürüdü
Öyle yalnız öyle küçüktü ki
Yok gibiydi aramızda
Öldükten sonra büyüdü
Dilimizin en iyi ozanlarından biri olan Ali Yüce, bilmem kendini de düşünmüş müydü Portreler şiirindeki sanatçı portresini yazarken… Uzunca bir süredir kendinden pek sözü edilmeyen ozanımızdan bugünlerde epeyi söz edilecek, çünkü bugün toprağa veriliyor. Mesleğe ilk adım attığım günlerde onunla bir söyleşi yapmış, çocukluğunu dinlemiştim ondan: adam oluşunu, ozan oluşunu… Yıllar içinde birkaç karşılaşma dışında hiç arayıp sormadığım bu ozana şimdi “güle güle” demenin ayıbı bana yeter… Her tanıyıp hayranlık duyduğunuz insanı aramak gelmez içinizden; hele bir de işiniz gereği tanımışsanız böyle bir arama gerekmez de zaten. Ama Ali Yüce hem ulaşılabilir hem de aranıp sorulacak kişilerden olduğu duygusunu verirdi tanıştıklarına… Alçakgönüllülüğün erdem olmaktan çıktığı bir çağda gösterişsiz yaşadı, ozanca, bilgece… Hatay’ın bir köyünde doğup ne güçlüklerle ilkokulu bitirdiği, Köy Enstitüsü’ne girmek için nasıl savaş verdiği, Gazi Eğitim Enstitüsü’nün İngilizce Bölümü’nü nasıl bitirdiği bugünlerde yazılıp çizilecektir.
Ben, yalnızca değerli ozanımızdan birkaç dize aktarayım- seçim yapmakta zorlanarak…
Günümüz büyük kentlerindeki yaşamı anlatan Beton Kent şiirinden:
kent insan cıvık kaypak
süs cila afiş reklam boya
karga tilki kedi fare tuzak
çirkin bencil soğuk uzak
güzel güleç sevilgen sıcak
kadın erkek kumral yağız şişman
aç karna öptü beni
Düşman gibi dostla
Dost gibi düşman
“Her kötü insan bir darağacıdır” diyerek bana imzaladığı kitaba adını veren Boyundan Utan Dar Ağacı şiirinden bir bölüm:
Nedir bu diye
Soruyor yalınayak çocuklar
Sağımız solumuz diken
Önümüz yokuş ardımız yokuş
Ya kuşlar çocuk olsun
Ya çocuklar kuş
Tüm sanatçılar gibi Ali Yüce’nin de içinde bir çocuk vardı. Fil kent şiirinden:
“Ben dünyayı severken
Bir dağdan aşağı düşmüşüm
Çocukluğumu keçiler yemiş
Gençliğimi dedemle bölüşmüşüm
Bana aferin demiş
Karanlıkta gördüm
Bir güleç ozan
Gerçeğe düş katıyordu
Dedim çocuk musun
Söyledi yoh yoh
Karakışın ortasında
Yağmur alıp bulut satıyordu
Dedim yorgun musun
Söyledi çoh çoh”
Bizse, karakışın ortasında “yağmur alıp bulut sat”arak yorulan ozanımızın dizelerinden güç almayı sürdüreceğiz “Karanlığı Söndürmek”(1972) için:
“Nice bağlarsa bağlasın Zeus
Promete’nin kollarını
Nice kekerse keksin
Ciğerini kartal
Gene indirir ateşi gökten yere
Gene öpüşür su ile toprak
İstese de istemese de dudakları”