Mehmet Başaran’ı 27 Haziran 2015’te yitirdik. 1926'da Kırklareli'nin Lüleburgaz ilçesindeki Ceylanköy’de doğan Mehmet Başaran, günümüzde bile yapıtlarının varsıllığında, güzelliğinde soluklandığımız, umutlandığımız köy enstitülü yazarlarımızdandır.
Başaran, Kepirtepe Köy Enstitüsü’nü (1943) ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü bitirdi (1946); köy enstitülü Hatun Birsen Başaran ile evlendi. Öğretmenlik yanı sıra örgütçüdür; Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) kuruluş çalışmalarına katılmıştır. İlk şiiri Köy Enstitüleri Dergisi’nde yer aldı. Adam Sanat, Gösteri, Kıyı, Varlık, Yansıma, Yazko Edebiyat, Yeditepe, Yeni Biçem, Yeni Ufuklar, Yücel gibi dergilerde şiirleri yayımlandı. Hiç kuşkusuz toplumcudur. Ne ki sanatına hiçbir zaman “öğretici” tarzında yaklaşmaz. Özellikle tarih, söylenbilim kaynaklarını; direniş, umut, insancılık izleklerini işler. Yetkinliğinde köy enstitüsü eğiyiminin güçlü etkisi belirgin olan Başaran, yetkinliğiyle yazınımızda dünya ölçeğinde bir özgün yer edinmiştir. “Mehmetçik Memet” adlı romanıyla 1979 Orhan Kemal Roman Ödülünü kazanmıştı. Birbirine ne güzel uyan iki ad, Orhan Kemal, Mehmet Başaran.
Mehmet Başaran Ahlat Ağacı’ndan başlayan (1953) ozanlık yolculuğunda şiirini, yazarlığını sürekli geliştirdi, yeniledi. Karşılama (1958), Nisan Haritası (1960), Kocakent (1963), Pıtraklı Memleket (1969), Gök Ekin (1975), Meşe Seli (1982), Günler Tuz Rengi (1986), Ölümsüzlük Otu (2012), Aç Harmanı-Öykü (2012)… Çocuklar için de yazdı Başaran. Çoban Dedenin Çocukları, Aç Kapıyı Bezirgânbaşı, Çiçeklerin Dili…
Hemen her köy enstitülü yazar, yazın yaşamının bir yanını köy enstitülerini anlatmaya, açıklamaya adamıştır. Başaran köy enstitüleri üzerine de birçok kitap yayımladı doğallıkla. (Köy enstitülü, toplumcu oluşu nedeniyle askerliğini de yedek subay yerine çavuş olarak zorunda bırakıldı. Birçok kez pasaport verilmedi, çağrılı olmasına karşın yurtdışına çıkışı defalarca engellendi.) Mehmet Başaran bir yazısında, köy enstitülerinin yazın, ekin, kitap, yayın ortamı için şunları yazar:
“Yüksek Köy Enstitüsü Dergi Kolunca üç ayda bir çıkarılan KÖY ENSTİTÜLERİ DERGİSİ “İncelemeler”, “Enstitü Çalışmalara”, “Haberler” bölümlerinden oluşmaktadır. Yirmi köy enstitüsünde üretilen, nitelikli ürünler yayınlanmaktadır dergide. Kırsal kesimle ilgili ilginç araştırmalar, enstitü yaşamından, köy yaşamından kaynaklanan özgün yaratılardır bunlar. 17.000 adet basılan (Bakanlıkça) dergi, tüm öğrencilere ulaşmakta, Türkçe derslerinde okunup bir çıkışın, kaynağı olmuştur Köy Enstitüleri Dergisi. Kitaplar, kitaplıkta durmaz enstitülerde; didiklenerek okunup, çeşitli etkinliklerle yaşama karışır, yaşamı canlandırır; düşünce, beğeni düzeyini yükseltir, yaratıcılığı geliştirir; Enstitülünün ufkunu genişletir, ona düşün ve sanat dünyasını açar. Sağlıklı okuma alışkanlığının gelişmesine yardımcı olmak için, toplu çalışmalarla, sınıf düzeyine uygun kitaplar tanıtmaya da başlamıştır. Köy Enstitüleri dergisi. Robenson Gülliver’in Seyahati, Öldüren Kutup, Şahika, Ana, Cimri, Vişne Bahçesi, (sayı: V-VI) Ayrıca “Özet, tahlil, eleştiri komisyonu”, Enstitülerden gelen okuma çalışmalarını değerlendirerek, dergide rapor halinde yayınlamaktadır. Yüksek Köy Enstitüsünde düzenlenen “Hafta konuşmaları” kitaplıkların yaşamla bütünleşmesinin somut örneğini vermektedir. (…)Enstitülerden yetişenler, aydınlarımızın okuyan kesimidir; eğitimin her basamağında çalışan bu öğretmenler, kitap sevgisinin yaygınlaşmasına, okuyan bir toplum yaratabilmeye sürekli emek vermişlerdir. 1946’da iktidar olanlar, onları kitap okuduğu için izlemiş, Enstitü kitaplıklarına kilit vurmuş, çok okumayı, doğruların kuşun ötüşüne rahat söylenmesini suç saymış, VARLIK dergisinin enstitülere sokulmasını yasaklamış, serbest okuma saatlerini kaldırmıştır.
Bakanlığın belge toplamakla görevlendirdiği bir müfettişin, raporunda şöyle denilmektedir:
‘Uzun süre teftiş ve tahkik ettiğimiz Köy Enstitülerinde, aşırı solcu fikirleri yayma işleri çok dikkat çeken bir hızlılıkla ele alınmıştır. Hatta bu faaliyet o kadar hızlandırılmıştır. ki, maksatlarına bir an evvel varmak için okulda hem bütün öğretmenlere, hem de öğrencilere bir takım muzur kitapları okutulmaya başlanmıştır. Çok sık kitap tanıtma, okuma, muhteviyatını açıklama, öğretmen ve öğrencilere bu eserlerin özetini çıkartma faaliyeti bütün dersleri öğretmek gibi enstitülerin esas vazifesini bile geniş ölçüde ihmale uğratmıştır. (Fethi İsfendiyaroğlu, Havadis Gazetesi, 12 Ağustos 1960)'
Gutenberg’in buluşu, yaklaşık üç yüz yıl sonra gelebilmiş ülkemize. Bugün de evlerimiz kitaplıksız; genel kitaplıklarımız, okul kitaplıkları birer kitap deposu durumunda. Medrese geleneğini sürdüren eğitim düzenimiz, kitabı sevdiremiyor, sürekli eğitim aracı kitaptan yararlanamıyor. Okumayı, düşünmeyi “muzur” sayan yasakçı kafalar, günümüzde de iş başında.” (Köy Enstitüleri ve Edebiyat, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları, 2011, s. 101, 102, 103, 104).
Mehmet Başaran ne güzel açıklamış gerçekleri. Evet yerinde belirttiği gibi “yasakçı kafalar günümüzde de iş başında.” Bu aymaz kafalar ne değin ekin, kitap, aydınlanma düşmanlığı ederlerse etsinler, Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Devriminin yetiştirdiği Mehmet Başaranlar yolumuzun ışığıdırlar. Hiçbir buyurgan boşuna heveslenmesin, başaramaz. En azından on üç yılda görüldü ki Türk Devriminden bir çakıl taşı kadar bile koparabildikleri yoktur. Olmayacaktır da. Başaran Türk Devriminin başat dayanağının Dil Devrimi olduğunu da özenle anlattı. Bilimsel dayanaklarla açıkladı. Dilim Dilim Anadilim (2001) adlı yapıtı Dil Devrimi ve sonuçları üzerindedir.
Yazar-Ozan Mehmet Başaran’ı sonsuzluğa uğurladık; ışıklar içinde yatsın.