Herkes evini temizler, ancak bazen derin bir temizliğe, yılların tozuna el atmak istersiniz. Ben de ender de olsa bulduğum o boş vakitlerden birinde kendi stüdyomda biriken birkaç yılın tozunu atmak ve ne zamandır elden geçiremediğim kütüphanemi yeniden düzenlemek istedim.
Yazılarımda zaman zaman bahsettiğim, benim bugünkü kişiliğimin oluşmasında büyük yeri olan dedem Arif Şahap Öktem Çelebi’nin adını duymuşsunuzdur. İşte bu toz alma ve düzenleme işinde elime öyle bir yayın geçti ki, bu hafta İDSO’dan özür dileyerek yazımı bu yayının bana hissettirdiklerine ayırmak istedim.
YIKIMDAN MUCİZEYE
Bir ülke düşünün, yüzyıllarca bilinen dünyaya hükmeden bir imparatorluk çöküş dönemine girmiş, kazandığı, hükmettiği toprakları kaybettiği gibi kalan son toprakları da paylaşılmak üzere…
Savaş üstüne savaş yaşamış, genç nüfusu neredeyse kalmamış bir ulus…
Kültür, sanat ne kelime, sanayii, üretim hiçbir şey yok. Birkaç yüzyıl önce Rönesans, Reform ve sonunda da sanayii devrimi yapmış ülkelere kafa tutabilmek ne mümkün?
Ancak dünya üzerinde mucize diye bir şey varsa o da bu ulusun Mustafa Kemal Atatürk ve O’na inan insanlarla yaptığı şeye deneceğini iddia edebilirim. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilânı ve sonrasında gerçekleştirilen devrimler ile Lâik Türkiye Cumhuriyeti’nin başardığı şeye ancak “mucize” denebilir.
Yukarıda bahsettiğim yayın 23 Nisan 1938’de yayınlanmış, Türk İllüstrasyonu adlı bir yayın. Dedem bu yayının Konya ile ilgili olanını saklamış. İyi ki de saklamış. Türkiye’nin büyük şehirlerinin tarihi, kültürü ve o dönemdeki siyasi yapısı ile ilgili yazıların yazıldığı yayın bugün o kadar değerli şeyleri içeriyor ki, tekrardan göz geçirdiğimde gözyaşlarımı tutmam epey zor oldu.
Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikal etmesine sayılı günlerin kaldığı bir dönemden bahsediyoruz. Cumhuriyet’in kurulmasının üzerinden de 15 yıl geçmiş. Bu zamana özellikle dikkat etmenizi rica ediyorum: 15 yıl…
HALKEVLERİ VE KÖY ENSTİTÜLERİ.
Lâik Türkiye Cumhuriyet’inin bu mucizeyi her şeyden önce kadına verdiği önemle gerçekleştirmiştir. Bunun ana nedeni de Atatürk’ün yeni nesli yetiştirecek kişilerin anneler olduğunu, dolayısı ile o döneme kadar çoğunlukla cahil bırakılmış ve toplumdan dışlanmış olan kadınların eğitilmesinin ne kadar önemli olduğunun farkında olması ile doğrudan ilgisi vardı. Çünkü bir sonraki nesli yetiştiren anneler eğitimli olursa toplum da eğitimli olacaktır.
Halkevleri ve Köy Enstitülerinin o günlerde toplumun dışlanan bireyleri olan kadınlarımızın toplumda eşit bireyler olması ve eğitilmesi için mihenk taşı olduğunun altını çizmeme gerek bile olduğunu sanmıyorum.
Bu noktada dedemle yaşadığım dönemlerin anısına dönerek Konya’nın neden önemli bir nokta olduğundan bahsetmek istiyorum.
Her ne kadar Konya ili Mevlana Celaleddin Rumi ile özleştirilmiş olsa da aslında toplumun bilinçaltında Konya tutuculuğu ile bilinen bir il olmuştur. İzmir’de plânlanan başarısız suikast girişiminden sonra geldiği Konya’da tren garından il merkezine kadar yürümek isteyen Atatürk’e yanındaki maiyeti “Aman paşam, araçla gidin” uyarıları yapar.
Atatürk’ün cevabı çok net olmuştur: “Her ilden beklerim ama Konya’dan asla…” Mevlevi Çelebilerinin karşıladığı Mustafa Kemal Atatürk topluluk eşliğinde il merkezine yürümüş ve ön gördüğü üzere hiçbir olay çıkmada vilayete varmıştır.
Türk İllüstrasyonu'nun Konya baskısında il ile ilgili yazıların içinde dikkatimi çeken en önemli şey doğal olarak dedemin de içinde yer aldığı Halkevi bölümü oldu. 1938 tarihli belgede Halkevinde yapılan çalışmalara baktığımızda müzik ve tiyatronun ön plânda olduğunu görebiliyoruz.
15 yıl önce bunların yapılmasından bahsedemezken bu toplum bir anda nasıl 180 derece değişmiştir? Müzik aleti çalan, tiyatro oynayan, operalar söyleyen insanlarımızın olması, büyük savaşlardan sonra ülkede hiçbir şey kalmamışken sanayii devriminin yapılması bu ülkenin insanının gerçekleştirdiği mucize değildir de nedir?
Türk ulusunun yaptığı devrim bugüne kadar tarihte yapılmış en büyük devrimlerden biridir. Hiçbir ulus 15 yıl gibi kısa sürede böylesine bir değişimi gösterebilmiş değildir. Müzikal geçmişinde Bach, Mozart, Beethoven, Brahms, Çaykovski gibi bestecileri bulunduran ülkelere karşı bir Ahmed Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Hasan Ferit Alnar, Necil Kazım Akses gibi bestecileri, İdil Biret, Suna Kan gibi virtüözleri çıkartması, sadece sanat alanında değil, bilim ve mimarlık alanında da birçok ismin çıkmış olması normalde 15 – 20 yıla sığacak bir süreç olmasa gerek.
KONYA’DAKİ BÜYÜK DEĞİŞİM
Konya ilinin tarihsel önemi bir kenara, Türk Devrimi’nin en önemli ayaklarından biri yine Konya olmuştur. Özellikle Konya Halkevi, kültür alanında yapılan çalışmalarda başı çekmiş, orkestraların kurulması, tiyatro etkinliklerinin yapılması ve dönemin önemli isimlerinin verdiği konferanslarla ön plâna çıkmıştır.
Müzikal anlamda dedem Arif Şahap Öktem’in çalışmaları Konya Halkevinin o dönemde gerçekten ulusal bir başarı göstermesini sağlamış. Zaman zaman geçmişteki Konya fotoğrafları -özellikle orkestraların olduğu fotoğraflar- sosyal medyada paylaşılırken çoğunda dedeme rastlamış olmam aslında tesadüf değil, onun yaptığı çalışmaların öneminden kaynaklanmakta.
O dönem içinde Konya’da evinde piyano olan hane sayısı yüzde 25’e yakın, gramofon olan hane sayısı ise neredeyse yüzde 50 civarında.
BUGÜNKÜ DURUM.
1938’lerden bugüne gelindiğinde durum maalesef iç açıcı değil. Türkiye kültür politikasını artık yönetemiyor ya da yönetmek istemiyor. Sanatın devlete yük olduğunu düşünen bir politika izlenerek, sanat özelleştirilmek isteniyor. Elbette ki her şeyi devletten beklemek mümkün değil, ancak 1938’e gelinene dek yapılan çalışmaları düşünürsek bugün o kısıtlı imkânlarla başarılan kültür devriminin bugünkü Türkiye bütçesi ile haydi haydi yapılabileceği de ortada.
Sağlıklı ve çağdaş bir kültür politikası olmadan geleceğin aydınlık olmasını beklemek hayâl olacaktır. Sosyal medyada çok sık karşımıza çıkan Pakistan, Afganistan, İran gibi devletlerin geçmişteki modern fotoğraflarına bakarken “nereden nereye” dediğimiz gibi, yazıdaki fotoğraflara bakıp ülkemizin nereden nereye geldiği konusunu biraz düşünmemiz gerekiyor sanırım.