Berlin'in öndegelen iki müzik eğitim kurumundan biri olan Hans Eisler Müzik Yüksek Okulu'nda her zaman birkaç başarılı Türk öğrenci görmek mümkün. Şu sıralar Berlin'de adından sıkça söz edilen, başarıları takdir görenlerden biri son olarak Berlin Filarmoni Akademisi'ni kazanan kemancı Alican Süner (d.1992), diğeri besteci Mert Moralı (d.1992). Alican'ı Mersin keman yarışmalarından bu yana, Emre'yi de Bilkent'te flüt öğrencisiyken kompozisyona merak sardığı günlerden bu yana izliyorum.
Her yılsonu konserinde, Mert'in güçlü bir düşünceden destek alan işlerini dinledikçe, bunda okul dışında İlhan Baran'la çalışmasının payı olduğunu düşünmüşümdür. Kompozisyona Turgut Pögün'le lise çağında başlayan, Bilkent Lisans'ta Erasmus'la İspanya'ya giden, Bilkent'ten lisans diplomasını aldıktan sonra, Hans Eisler'in sınavını kazanarak eksik dersler ve dil tamamlama için Lisans 5. sömestrden başlayarak sona gelen Mert, kompozisyon çalışmalarına Eun-Hwa Cho ile devam ediyor. Görünen yüksek lisansı da aynı okulda yapacağı.
Mert'in okulunda her yıl destekçi vakıf tarafından “Hanns Eisler Besteciler Forumu ve Yorum Ödülü” başlıklı, çalgıcılarla besteciler arasında diyalog geliştirmeyi amaçlayan bir etkinlik düzenleniyor. Bu etkinliğe Berlin’de bestecilik okuyan öğrenciler besteleriyle katılıyor ve kabul edilen besteler bir konserde seslendiriliyor. Konserde bu bestelerin seslendirilmeleri sonucu en iyi yoruma ödül veriliyor. İşte bu yıl, Alican ile Mert bu ödülde buluştular. Mert'in, gene felsefi bir saptamadan yola çıkarak bestelediği “Sonsuzluğa bir taş at…” başlıklı eseri, yorum ödülünü almaya hak kazandı. Seslendiren toplulukta yer alanların soyadlarına baktığımızda, değişik kökenlilik hemen anlaşılıyordu: Musashi Baba (şef), Anda Kryeziu (piyano), Malin Sieberns (piyano), Julius Engelbach (klarnet), Alican Süner (keman), Inhee Lee (viyolonslel),
11 Haziran'daki ödül haberi bana ulaşınca, Mert Moralı'dan eseri nasıl yazdığı ve ödüle ulaştığına ilişkin kısa bilgi istedim. İşte yazdıkları:
“Eser aslında piyano ve dört enstrüman için (Flüt, Klarinet, Keman ve Viyolonsel) bir konçerto olarak tasarlanmıştır. Konserde piyanoyu çalan arkadaşım, kendisi hem piyanist hem besteci, benden piyano için bir parça yazmamı istemişti ve bunun sonucu bu parçayı yazıp ona ithaf etmiştim. Konser sürecinde de ben onun motivasyonuyla etkileşime geçmek istedim, ne de olsa bir biçimde solist rolü verdiğim ve parçayla rahatlıkla bütünleşebileceğine inandığım için oldukça iyi bir sonuç alacağımızı düşünüyordum. Gerçekten de öyle oldu. Onun haricinde yakın arkadaşım ve son zamanlarda kemanıyla başarılarına başarı katan Alican Süner’de seve seve bu projede yer almayı kabul etti. Şefle de birlikte gerçekleştirdiğimiz üçüncü projemiz oldu, ekibin geri kalanıyla da görece yakın bir zamanda diyalog kurmuş olduk. Yorumcuların ve bestecinin rolleri ve rollerin arasındaki ilişki ortaya konduğunda aslında ödülün formatı ve beklentisi grup üyeleri arasında kurulan sıkı bir güven ve kolektiviteye dayanmakta. Öyle gözüküyor ki bizim ekibimiz, bestesiyle, yorumuyla ve parçası olan bireyleriyle birlikte bu ödüle layık görülmüştür.”
2011 yılında yaylı dörtlüsünü dinledikten sonra Mert hakkında “ ilerleyen yıllarda uluslararası başarılarını görmek sürpriz olmayacak” diye yazmıştım. Umuyorum Emre'nin işlerini, tıpkı halen Amerika'da yaşayan Yiğit Kolat gibi, uluslararası büyük beste yarışmalarının finallerinde ve kazananları arasında da görürüz.
Şefik Kahramankaptan
(Andante Dergisinin Temmuz 2016 sayısında yayımlanmıştır)