Yaşar Kemal’in (asıl adı Mustafa Kemal Sadık Göğceli) yaşamı ve onlarca eşsiz kitaptan oluşan o büyük yapıtı, acıların eksik olamadığı Anadolu tarihinin izdüşümü gibidir. Van’dan, o kıyım günlerinin, bin yıllık kardeşin kardeşe düşürüldüğü kanlı zamanların karanlığında başlayan göç, ardından Çukurova’yı yurt ediniş…
Çağların tanığı Çukurova, Anavarza, Toprakkale, Savrun suyu… Ceylanları, börtü böceği, arısı, yılanı, binbir çiçeği, bitkisi, pamuğu, ağacı, yoksulluğu, sarı sıcağı, ağası, ırgatı, çocuğu, kadını, sıtması, sineği, çaresizliği, kıyımları, zulmüyle Çukurova toprağı.
Yaşar Kemal’in babası erdemli, acıma duygusu güçlü, saygın bir insandır; Van’dan Hemite köyüne göçerken evlatlığı da birliktedir. Ne ki yaşamı evlatlığının elinde sonlanacaktır. Evlatlığı tarafından hançerlenerek öldürüldüğüne tanık olan çocuk Kemal yıllarca kekemelik sorunu yaşar.
Hemen herkesin Karacaoğlan’dan, Dadaloğlu’ndan şiirleri ezbere bildiği Hemite (Kadirli) bir Türkmen köyüdür. Söylencelerle, destanlarla, türkülerle büyüyen Kemal, sözkonusu halk ekini kaynaklarını köy köy gezerek derlemeye başlar; o yörede Âşık Kemal diye tanınır. Bunca halkla iç içe oluşuyla, komünist diye suçlanması bir olur. Eziyetin, işkencenin her türlüsünü çektirirler. Her işi yapmaya razı olmasına karşın iş verilmez, güç bela girdiği işlerden kovulur. Bu arada derlediği ağıtlar kitaplaşır. O dönemde bile birçok romanı, derlemesi… jandarma baskınlarında yok edilir. Yazıları dergilerde yayımlanmaya da başlamıştır. Yazılarını okuyan bir kişi daha vardır: Arif Dino. Kardeşi Abidin Dino da oradadır. (İzleyen yıllarda kendi dergisinde yazısını yayımlarken, saldırılardan korumak amacıyla, ona Yaşar Kemal adını Abidin Dino verecektir). Orhan Kemal de Nâzım Hikmet’le beş yıl yattığı Bursa cezaevinden Adana’ya dönmüştür.
Ünlenmesini sağlayan İnce Memed’i üç ay gibi kısa bir sürede, Cumhuriyet gazetesi için yazar. İnce Memed’le yarattığı, o zamana değin ne dünya ne de Türk yazınında görülmüş bambaşka bir dildir. Tepeden tırnağa şiirdir. Doğaya, insana, erdeme, soyluluğa güzellemedir, yücelti başyapıtıdır. İçerik yönündense sınıfsaldır, başkaldırı destanıdır. Şu özellikle vurgulanmalıdır: İnce Memed’in budunsal kökeninin, soyunun hiç önemi yoktur. Kürt, Türk, Çerkez… her soydan olabilir, olmaya da bilir. Bu ayrıntının önemi günümüzde daha belirgindir.
Yaşar Kemal değişimin romancısıdır. Köylerden Çukurova’nın pamuk tarlalarına, ardından kırlardan kentlere pamuk işleyen çırçır fabrikalarına akan ırgatların işçileşmelerinin, toprak ağalarının fabrika sahiplerine dönüşmelerinin romancısıdır. Ne ki bu değin kolay söylense de çok ötesinde bir karmaşık, sancılı, tarihsel gerçekliktir sözkonusu edilen. Yaşar Kemal, insanın, toplumun, kitlelerin tinbilimsel, sınıfsal çatışmalarının; ortak insanlık kaygı ve durumlarının, insan / insan-doğa / insan çatışmalarının güzelduyusal yazın evrenini yarattı. Olağanüstü yeteneği, ustalığı ve kişiliğiyle yeryüzü yazınına kayıtladı.
Kemal, bu başarılması çok güç olan, değişimin, başkaldırının yazınlaştırılması eylemini gerçek kılarken, yazın evreninde kesin kötülere-kesin iyilere yer vermez. Büyük yazarlık bir yönüyle de budur. Egemenler de aynı zamanda bir dönemin insan değerlerinin, töresinin temsilcileri konumundadır. Evet, zulmederler, baskılarlar, ne ki bunu zevk için yapmazlar; ilişkilerin gereğidir yaptıkları bir yerde. Ezilenler de tümüyle iyilerden oluşmaz. Egemen de ezilen de korkularıyla, kaygılarıyla, insana özgü karmaşık durumlarıyla, giderek bireyleştirilmiş, kişileştirilmiş olarak ete kemiğe büründürülür. Bu bağlamda İnce Memed I-II-III-IV yanı sıra Akçasazın Ağaları (Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yusufçuk Yusuf), Kimsecik I-II-III (Yağmurcuk Kuşu, Kale Kapısı, Kanın Sesi) romanlarını özellikle belirtmek gerekir.
Onlarca kitaplık devasa bir bütün, görkemli bir birikim. Sanatın sınıfsal, siyasal savaşımdan, insan hakları savaşımından, yine anamalcılığın acımasızlığından kaynaklanan çevre sorunlarına duyarlıktan ayrılmadığı bir yaşam.
Yaşar Kemal, Türkçemizin varsıllığını şölene, şenliğe dönüştürdü. Barışın, aydınlığın, anaerkilliğin dili niteliğini pekiştirdi. Öylesine büyük, güzel, incelikli, çekici bir birikim yarattı ki gelecekte yapıtlarıyla yaşayacağı çok açık.
Yaşar Kemal için sağlığında yazdığım bir şiirimle sonlandırmak isterim:
Göğceli Usta
Kıyımdır göç
Acı zaman
Taşır zulasında hain hançerini
Vurulur sırtından
Baba merhameti
Sevdadır yine de
Halkın bebesine,
Ağıtına, türküsüne, destanına
Göğceli Usta
“O güzel insanlar,
Bindiler ve gittiler
O güzel atlara”
Ki bu ova
Yağız atlar yurdudur
Keskin bakışlı, ağırbaşlı, arif adamlar.
Ulu, bilge kadınlar toprağı.
Sarı sıcak, pamuk beyazına keser her yanı
Irgat, ırgat akar ırmak
Bir kuş öter Hemite’den
İsyandır Memed
Dünyayı tutar ağıtı
İnceden
Gün uzar
Pamuğa düşer kan
Arifler, Abidinler, Eyubiler çıkar karşıcı
Tükenmez içtenlik, insanca sıcaklık
Kemale ermiş dinginlik
suyun dingin sesi ya da sessizliği
Karşılık bulmuş akarsu
Çağın Homeros’u
Ovalarca, Anavarza anlatır öyküsünü acının
Yılanın, otun, börtü böceğin, düşen yaprağın
Acısını kırımların
“Zulmün artsın, zulmün artsın…”
Nasıl da güzel ve derin
yazı
Göğceli Usta
Halkın
binyıllardan dokunan boyası.
Alçakgönüllülük simgesi Yaşar Kemal Ustam, ışıklar içinde yatsın.