Ulus’ta Şehit Teğmen Kalmaz Posta Caddesi’nin Anafartalar Caddesi ile birleşeceği köşe yakınlarında, mimar Robert Oerley’in 1937’de tasarlayıp uyguladığı “Ankara Hali, Yeni Hal, Sebze-Meyve Hali, Ulus Perakende Hali” var. 1929 Tahtakale Yangını’nda yok olan Tahtakale Hanı ile Tahtakale Hamamı’nın yerlerine, 44’ü kapalı alanlı bağımsız, 14’ü ise üstü kapalı-yanları açık bölümlü olarak yapılmış. Bu halin giriş kapılarından soldakinin hemen solunda (şimdilerde Kaysantaş’ın bulunduğu yerde) 1950'lerin Mahmut Nedim İrengün’ün kırtasiye mağazası var (Güvercin Sokağı girişinin solunda kalan, yanılmıyorsam Büyük Apartman’ın altındaki Sami Musluoğlu’nun kırtasiye mağazası da en az onun kadar ünlü).
1951-1957 yılları arasında okulların açıldığı günlerde annemle birlikte, mağazanın kalabalığına ve kasa önündeki kuyruğa karışıyoruz. Hocaların isteklerine göre hazırlanmış listeler elimizde. Kırmızı ya da mavi kaplama kağıtları ile etiketler, “çizgili-kareli-harita-düz-sarı” defterler (forma sayılarına yani kalınlıklarına göre 3 ortalı-4 ortalı-6 ortalı gibi adlandırılıyor) alıyor; bir önceki yıldan eksiğimiz varsa kurşun ve kırmızı kalem, silgi, kalemtraş takviyeleri yapıyoruz. Annem kasada ödeme yaparken mağazanın vitrini önüne geçip, kutusu içindeki pergel takımı ile minik bir teraziyi hayranlıkla izliyorum (Birkaç yıl içinde sınıflarım büyüyünce böyle bir pergel takımım olacak).
Çocukluk yıllarımızdaki mahalle oyunlarımız arasında “Bakkalcılık” gibi bir oyun da var. Nuri Leflef’in ayakkabı cilası kutularının kapaklarından teraziler üretiyor, “cam paralar” karşılığında birbirimize bir şeyler satıyoruz. Teraziye ilgim, bu oyundan doğmuş olmalı. Yıllar sonra 1980’lerde Hergele(n) Meydanı yöresindeki bir eskiciden, gövdesinde “İzmir” yazılı, 1 Kg. çekerli ufak tefek bir bakkal terazisi ediniyor, kütüphanemin bir köşesine yerleştiriyorum. Olmadığım bir zamanda kefelerini alttan bağlayan metal parçalar düşürülmüş, dengesi kalmamış. Aklıma, 2000’lerin başlarında “Olivetti” daktilomu temizlik-bakım için götürdüğüm Terazi Hastanesi geliyor. 17 Ağustos 2021’de terazimi koltuğuma sıkıştırıp -iyiki de- götürüyorum.
Kartvizitindeki tanımıyla “Prof. Dr. Remzi Aktaş”, 1934 Sivrihisar/Eskişehir doğumlu. Askerliğini 1956’da oto tamircisi olarak tamamlayıp, amcası Osman Aktaş’ın yanına Ankara’ya gelmiş. Uçak makinisti olan amcasının işyerinde çırak olarak işe başlayıp, daktilo tamirciliğine girişmiş. Aynı yıl kendi firmasını kurmuş. 1963 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin solunum aygıtları ile daktilolarının onarım işlerini almış. Kendi ifadesiyle hepsini 15 dakikada onarmış. Bunun üzerine Rektör İhsan Doğramacı, konsey kararıyla kendisine “profesör” ünvanını vermiş.
İşte, Türkiye’nin dalının ilk ve tek profesörü, yıllardan beri “daktilo, hesap makinesi, teksir makinesi, terazi” bakım- onarım işleriyle uğraşıyor. “Emniyet Makine Müesseseleri Terazi Hasta(ha)nesi” tabelalı işyeri, Denizciler Caddesi’nde 58 numaralı apartmanın bodrum katında.
Hayatta her şeyini daktiloya borçlu olduğunu söylüyor. Belleği, işyerinin duvarları, masası, rafları anılarla-belgelerle dolu (1993 yılında edindiği Usta Öğretici Belgesi, kendisiyle yapılan bir söyleşinin yer aldığı bir Eskişehir gazetesi gibi). Kimi sanatçı ve politikacı gibi zamanlarının ileri gelen (ve de ileri giden) kişileriyle çekilmiş fotoğraflar. Çokça ünlü kimileriyle tanışıklıklarını-ilişkilerini anlatmak istiyor. Onların tümünün gelip-geçici magazin kişilikleri olduklarını, içlerinden sadece doğduğu yerin belediye başkanı olan Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in tüm yaptıklarıyla “kalıcı” olacağını vurgulayıp, konuşmayı uzatmıyorum. Ortalıkta bir çok duvar ve masa saati var. Bunların onarımını yapıyor, ama satmıyor. Eşini yitirince, yalnızlığını çocukları ve torunlarıyla gidermeye çalışıyor. Hayata renkli bakıyor. Konuşmasını şiirlerle-özdeyişlerle süslüyor, nükteyi seviyor. Geçmiş yıllarda yanında çalışanlardan Adem Yüksel ve Enver Doğanlar ile şiir atışırlarmış.
Şimdilerde Mustafa Ürkmez ile beraberler. Benim terazimi de 18 yıldır birlikte olan Mustafa Usta onarıyor. Söylediklerine göre, dükkandan tahliye edilmeleri söz konusu. Remzi Usta, buradan çıktıklarında dükkanını yeni bir işyerine taşımayacak, işi terk edecek. Mustafa Usta da bu işi üstlenmeyecek. İçindekilerle beraber, toptan satmayı düşünüyor. Geriden yetişen bir kalfa ve çıraklar olmadığına, Ürkmez de bu işi sürdürmeyeceğine göre sizlere, daktilosu-terazisi-hesap makinesi olanlara, sesleniyorum. Meraklısı olduğunuz ve de saklamaya kararlı olduğunuz bu aletlerinizden, onarım ya da bakım gerektirenleri bir an önce Remzi ve Mustafa ustalara götürün. Zira çok yakınlarda onların dillerinden anlayacak kimseler kalmayacak gibi görünüyor.
SAVAŞ SÖNMEZ
2 Aralık 2021, Ankara
"Bu yazı Solfasol Gazetesi'nin 2021 Kasım (Sayı:106) sayısında yayımlanmıştır."