Yakın dostum değerli yazar Fikret Otyam’ın ölümü araya girince, Mevlânâ ile başlattığım 13. yüzyıl Anadolu hümanizmi üzerine hazırladığım yazının ikinci halkası olan Hacı Bektaş’ı okurlarıma tanıtamamıştım. Şimdi bu eksiği tamamlamak istiyorum.
Öncelikle insana, dolayısıyla insan yaratıcılığına değer vermek anlamına gelen hümanizmin 13. yüzyıl Anadolu’sundaki önderlerinden, tasavvuf kültürü ve felsefesinin kurucularından, halk sanatının öncüsü bir bilge olan Hacı Bektaş Velî (1209-1271), kültürümüzün Anadolu’da yükselerek yaygınlaşması ve kökleşmesi yolunda kalıcı çalışmalarıyla tarihe geçmiştir. Bu değerli düşünürümüz, öğretisinin halk tarafından benimsenmesi amacıyla müzikte halk beğenisinin, şiirde ise hece ölçüsüyle yalın bir anlatımın yayılmasında öncü rol oynamıştır.
13. yüzyılda Avrupa, karanlıklar içinde papaz uykusunu sürdürürken Horasan’ın Nişabur kentinde doğan Hacı Bektaş, Anadolu’ya göçtükten sonra, feodal yapılanmayı dayatan Selçuklu sultanlarına karşı ayaklanan Baba İlyas ile Baba İshak önderliğindeki başkaldırılarda kardeşi Menteş’in öldürülmesi dolayısıyla Nevşehir’deki “Suluca-Karahöyük” köyüne sığınmıştır. Ayaklanmada yenik düşen Baba İlyas ve Baba İshak’ın 1240 yılında idam edilmesini izleyen dönemde, halkın şimdi “Kalenderler Şahı” ve “Abdallar Padişahı” olarak tanımladığı Hacı Bektaş’ın Suluca-Karahöyük’teki tekkesi, tarikatın merkezi haline gelmiş, böylece Bektaşî örgütlenmesinin temelleri atılmıştır. Söz konusu köy, günümüzde Nevşehir’in bir ilçesi olan Hacıbektaş kasabasıdır.
Edebiyat tarihçimiz Saadettin Nüzhet Ergun şöyle yazar: “Bektaşîlikte tasavvuf felsefesini etkileyen kültürel öğeler arasında Şamanlık, Musevîlik, Hıristiyanlık, İslamlık, İmamîlik, Şiîlik, Batınîlik, Caferîlik gibi dinler ve dinsel akımlar vardır”.
Abdülbâki Gölpınarlı’ya göre “Bektaşîlik, Hacı Bektaş zamanından itibaren fütüvvet ehliyle kaynaşmış, Abdallar, Kalenderîler, Haydarîler ve Edhemîler gibi toplulukları temsil etmiştir.”
Tasavvuf felsefesinin güç verdiği sanat kavrayışının ana kaynaklarından biri olan Bektaşî âyinleri, şiir, müzik ve dansla iç içedir. Geleneksel törenlerde yer alan dans çeşidine, yöresine göre “Semah”, “Samah”, ya da “Zamah” denir.
Anadolu hümanizminin yaygın bir örgütlenme biçimi olan Bektaşîlik, kurucusu Hacı Bektaş’ın yol göstericiliğinde Anadolu’nun dört bucağında yaygınlık kazanmış, müzik ve şiir sanatlarında günümüze değin geleneksel çizgisini korumuştur. Bektaşî müziği, 13. yüzyıl Anadolu’sunda tasavvuf felsefesini içeren geleneksel bir halk müziği çeşididir. Bu müziği, “ilâhi” benzeri karakteristik özellikleriyle temsil eden yaygın formun adı “Nefes”dir. Tasavvuf düşüncesinden kaynaklanan açık anlatımlı ve içtenlikli şiirler üzerine söylenmiş ezgilerden oluşan nefeslerin yaratıcıları anonimdir. Sözlerinde “12 İmam”ın adı geçen nefeslere Düvâz, Hz. Muhammed’e övgü içerenlere Nât-ı Nebî,
Hz. Ali’yi konu alan nefeslere Nât-ı Ali, Kerbelâ olayına değinenlere Mersiye denmiştir. Günümüze ulaşan en eski ve en değerli nefesler, Yunus Emre’ye aittir.