Bundan tam on yıl önce Ankara Devlet Opera ve Balesi sahnesinde, deneyimli rejisör Gürçil Çeliktaş yönetiminde “Fransa’da Şiir ve Aşk” başlığıyla bir konser düzenlenmiş, Ankara Operası’ndan solist sanatçılar Fransız operalarının en sevilen aryalarından bir seçkiyi izleyicilere sunmuşlardı. Fransız Patrick Souillot yönetimindeki opera orkestrası da onlara eşlik etmişti. Arya aralarında iki sunucudan biri olan tiyatro oyuncusu Okan Şenozan, Fransız edebiyatından aryalarla ilgili olan şiirlerden bölümler okumuş, ayrıca sunucular besteci ve eserler hakkında bilgi vererek, geceye renk katmışlardı.
Onca yıl sonra 22 Mayıs akşamı, yine Gürçil Çeliktaş’ın aynı mekânda düzenlediği Fransız gecesinde, aradan geçen zaman içinde yetişen gençlerle, opera sahnelerinde bir süredir izlemediğimiz kıdemli şancılar, bu kez iki genç piyanist eşliğinde, bizlere güzel aryalar dinlettiler. Orkestra yoktu ama piyanistler Esra Poyrazoğlu Alpan ve Hande Uçar, orkestra gibiydiler; renkli, parlak, zengin, nüans dolu yorumlarıyla, orkestranın eksikliğini hissettirmediler. Şiir de yoktu lakin programda yer almadığından burada adını yazamayacağım, vurguları çok düzgün bir sunucu, operalar hakkında çok öz bilgiler sundu. Sahne dekoru Özgür Usta tarafından tasarlanmıştı.
On dokuz arya ve bir düetin söylendiği akşamda her ses renginde sanatçı vardı: mezzo sopranolar Sim Tokyürek, Ferda Yetişer, Ezgi Karakaya, Hatice Zeliha Kökcek; sopranolar Funda Saltaş, Şebnem Oksal, Şule Köken, Esra Çetiner, Sayra Seyhan Geçim; tenorlar Arda Doğan ve Emrah Sözer; bariton Umut Kosman ve bas Erdem Baydar ile Özgür Savaş Gençtürk yorumlarıyla beğeni kazandılar.
Hangi eserlerden, hangi aryaları söylediler? İşte burada Gürçil Çeliktaş’ın, Fransız ekolü geçmişinin verdiği tecrübeyle, Fransız opera repertuarının iyi bilinen operalarının yanı sıra, Batı’da bile az sahnelenen, hatta tamamı değil, sadece bir iki aryası bilinen operalardan titizlikle, güzel bir seçki yaptığını belirtmek gerek.
Thais Jules Massenet’nin küller altından çıkartılan operalarından ( Athanael’in aryası bariton Umut Kosman tarafından seslendirildi). Herodiade ise sahnelerde yerini çok az buluyor. Le Cid gibi. Buna karşılık Werther pek revaçta, dünyada sıklıkla sahnesini buluyor. Son derece romantik bir müziğe sahip bu operalardan önemli aryalar Funda Saltaş (Herodiade), Ferda Yetişer (Werther), Arda Doğan (Werther) ve Şule Köken (Le Cid) tarafından seslendirildi. Werther ve Le Cid hariç, bu yapıtların ülkemizde sahneye konduğuna dair bilgi edinemedik. Le Cid’in, Muzaffer Adam adıyla, Ankara Operasında Mart 1967 yılında sahnelenmiş olması da ilginçtir (bir vakitler Ankara Operası’nda muhteşem eserler izlerdik).
Ezgi Karakaya (Sapho)
Jacques Offenbach’ın Hoffmann’ın Masalları operasıysa belki de Fransız repertuarının en çok sahnelenen ve sevilen yapıtlarından. Gounod’nun Romeo ve Jülyet ile Faust’u gibi. Her üç operadan çok güzel aryalar (sırasıyla), Sayra Seyhan Geçim, Sim Tokyürek (Barcarolle söylediler), Erdem Baydar (Dappertutto’nun aryası); Emrah Sözer, Esra Çetiner (Romeo ve Jülyet- düet ve aryalar) ve genç baslarımız Özgür Savaş Gençtürk ile Erdem Baydar (Faust’tan) tarafından seslendirildi. Yine Gounod’nun Sapho operası ise çok az sahnelenen, daha çok mezzo soprano Ezgi Karakaya’nın seslendirdiği aryasıyla tanınan bir yapıtı.
Esra Çetiner ve Emrah Sözer (Romeo ve Jülyet)
Gustav Charpentier’in Louise operası da opera evlerinin çok ilgi göstermediği bir eser; o da daha çok soprano Sayra Seyhan Geçim’in söylediği “Depuis le jour” ile bilinir. Az sergilenen Jacques Fromental Halévy’nin Yahudi Kız (La Juive) operası, duygusal, zor aryalarıyla (tenor Arda Doğan’ın seslendirdiği Eleazar’ın aryası bunlardan biridir) bilinir.
Yeniden yaşama geçirilen bir başka başyapıt ise Truvalılar. Hector Berlioz’un doğumunun iki yüzüncü yılı vesilesiyle 2003 yılında yapılan anma etkinliklerinden sonra pek bir gözde olmaya başlayan bu muhteşem opera Türkiye’de sahnelenmedi ama Amerika dâhil Avrupa sahnelerinde oldukça sık rastlanıyor. Operadan Cassandre’nin aryasını Hatice Zeliha Kökcek seslendirdi. Ve Samson ve Dalila: Sait-Saens’ın neredeyse bütün dünya sahnelerini dolaşan bu sevilen operasından iki aryayı Şebnem Oksal (tenor Emrah Özer’le birlikte) ve Sim Tokyürek’ten dinledik.
Sim Tokyürek (Dalila)
Müzik tarihi içinde Fransız operalarının kendine öz bir tarzı vardır. Fransızca diline uygun bir söyleyiş türü gerektirir; bu söyleyiş türü anlatım gücüne ağırlık verir. Son yıllarda operalarımızda ağırlık daha çok İtalyan operalarına verildiğinden, özel çalışma tarzı gerektiren Barok operaları gibi, Fransız operalarına da yeterince eğilinmemiştir. Dinleyicilerin ise Fransız operalarını tamamen yabancı bir tarz olarak karşıladığı görülmektedir. 22 Mayıs akşamı zengin bir program, yetenekli sanatçılar, gerçekte çok da kolay olmayan aryaların gerekli özen ile söylenmesine karşılık, seyirci tarafından gelen cılız alkışları bu şekilde yorumlamak gerektir.
Bu itibarla, Gürçil Çeliktaş’ın Fransız operalarını aryalar şeklinde de olsa, dinleyiciye sunması, gerek izleyicilerin zaman içinde alışmalarını, gerekse sanatçıların vurgu, telâffuz, deklamasyon açısından bu operalara daha yakınlaşmalarını, daha fazla benimsemelerini sağlayacaktır, bu bakımdan önemlidir.
(soldan sağa: Sunucu, Köken, Uçar, Sözer, Çetiner, Tokyürek, Saltaş, Karakaya, Geçim, Kosman, Kökcek, Poyrazoğlu-Alpan, Gençtürk, Yetişer, Baydar, Oksal, Doğan)