Anıt, kültürel simge olmasının ötesinde bir sanat yapıtıdır. Bu anlatımı derinleştirebilmek için birkaç adımda ilerlemek zorunlu sanki. Çünkü söz konusu kavram birden fazla anlamı içeriyor. Öncelikle bilinmesi gereken nokta bir ya da daha çok sayıda insanın yaratıcılığıyla ortaya çıkmasıdır. Çoğunlukla tek kişinin imzası altında görünse de imeceyle tamamlanmış olmasını da unutmamak gerek. Yapıldığı malzemenin içinde tarih, politika, birey, toplum ve düşünceyle harmanlanmış bir yapıt olduğu notunu düşelim. Ayrıca toplum belleğinde yer etmiş ve insanlara anımsatılmak istenen bir olgu üzerine kurgulanır oluşuyla bilinir. Onun varlığıyla ortaya çıkan durum, belleklere yerleştirilmesi hedeflenen ortak bir amaca dayanır. Kısacası bir anıt, tarihin dönüm noktasına tutulmuş bir ışık kaynağı gibidir. Madem ki sanat yapıtından söz ediyoruz. İkinci bir adımda kavram üzerinden biraz ileri gidelim. Bu aşamada estetiğin temel konusu “güzel” kavramına değinmeden geçmek olmaz. Bilindiği gibi “güzel” kavramının ne olduğu sorunsalı yüzyıllardan günümüze varlığını korumuştur. Yapıtla orantı bağlantısı gündeme getirildiğinde anıtın “insan” ölçeği dışında daha büyük boyutlu olması hedeflenmiştir. Böylelikle anıtta simgelenen anlam daha üst ölçeğe taşınarak geniş kitleler üzerinde yaratacağı etki baskın kılınır. Hemen hemen toplumların çoğunda bu tanımlamaya uygun anıt örnekleri bulunur.
Şimdi de bir başka evreye işaret edelim. Anıtların geniş kitleler tarafından rahatlıkla izlenebilmesi açısından geniş bir alana gereksinimi vardır. Yani onun en iyi şekilde algılanabilmesi ancak bir boşluk sayesindedir. Anıtın yapısına ilişkin bir girişten sonra asıl konumuza bakmakta yarar var. Cumhuriyetimizin başkenti kuruluş sürecini anlatan anıtlarla doludur. Onlarda Atatürk’ün önderliğinde genci ve yaşlısıyla, kadını ve erkeğiyle tüm Türk halkının özverili savaşımı anlatılmıştır. O günlerin Ankara’sında kent planlamasını yapan Holzmeister Bakanlıklar bölgesini bir kama şeklinde planlayarak uç noktasına halkın dinlenebilmesi amacıyla Güvenpark’ı yerleştirir. Parkla özdeşleşmiş olan Güvenlik anıtı 1935 yılında Anton Hanak ve Josef Thorak imzasını taşır. İki yönlü anıt üzerinde büyük boyutlu iki figür Türk halkının kuşaktan kuşağa savaşım gücünü simgeler. Arka yüzü ise yine tüm halkın kurtuluş ve kuruluş süreçlerindeki rolü üzerine odaklanmıştır. Orada yer alan figürler parkta oturanlarla, üzerlerine sürekli olarak konup uçan kuşlarıyla bir bütün gibidir.

Böylesine tarihsel ve kültürel öneme sahip bir anıtın çevredeki yapılaşmalar ve dolmuş duraklarının yoğunluğu arasında giderek ezilmesi az gelmişçesine günümüzde bir başka uygulamayla iyice gözden çıkarılmasını nasıl karşılamalı?

Büyük ölçekli ışıklı panolarla sürekli yinelenen ışıklı reklamlar iyice baskın görünüyor. Günümüzün tüketim ekonomisi yanında Cumhuriyetimizin çağdaşlık ilkelerini kemiren çevrelerine karşın anıtla somutlaşan değerleri öne çıkarmak yerine geriye itmenin anlamını kavramak oldukça güç. Sanatsal güzelliği renkli düş dünyalarının gerisine atmanın mantığı kolay anlaşılır gibi değil. Reklamların ışıklı rüyasında savrulup giden kitlelere asıl var oluşumuzun kaynaklarını anımsatmak gerekmez mi? Bir anıta asıl anlamını veren özellikleri budayarak, onun taşıdığı sanatsal özünü gözden kaçırarak çağdaş olunamayacağını bilmemiz gerek.
A.CELAL BİNZET
7 Ekim 2025, Ankara




























