Ara sıra eski kaynaklara bakmakta sonsuz yarar var. Böylece, hem geçmişle günümüzü karşılaştırma olanağı bulunuyor hem de bilgilerimiz yenileniyor. Olanlara bakılınca kötümser olmamak elde değil. Nedeni de aradan uzun zaman geçmesine karşın yapılanların yetersizliği. Oysa toplumsal süreçte her gün ileriye doğru gelişim çizgisi izlenmesi beklenir. Bırakın ileriye gitme düşüncesini bir arpa boyu yol alınmadığını izlemek zor. Kaldı ki sanat gibi bir olgunun bir yanıyla geçmişten gelmesi yanında öteki ayağıyla topluma öncülük etmesi zorunlu. En azından kalkınmış ülkelerin düşünsel yapısına bakılırsa durumun böyle olduğu çok rahat anlaşılacaktır. Her kurum için benzer yapılanmalar olsa da onları dışarıda bırakarak sanat alanına dönelim. Böyle bir sorun nereden çıktı diye düşünülebilir. Başka bir araştırma için elimdeki Milliyet Sanat Dergisi’nin 1 Aralık 1978 yılına ait 300. sayısını incelerken karşıma çıkan bir yazı ilgimi çekti. Orhan Duru’nun kaleme aldığı “Devlet Elindeki Resimler: Kapalı Kapılar Ardında Duran ve Kıyıma Uğrayan Yüzlerce Değerli Tablo” başlıklı araştırma yazısı oldukça emek verilmiş bir bilgi demeti.
Yıllardan beri çeşitli basın organlarına yansıyan haberler herkesin bildiği bir konu. Resim ve Heykel Müzelerinde şu kadar tablonun kayıp ya da çalıntı olduğu yazılır. Dönem dönem ısıtılan bu haberler bir süre sonra unutulur gider. Kimseler çıkıp da bu bilginin doğruluğu konusunda bir açıklama yapma gereksinimi duymaz. Artık alışıldık bir konu bu. Orhan Duru’nun yazısını yeniden okuyunca söz konusu haberleri anımsamadan geçemedim. Yazar araştırmasında bakanlık odaklı bir listelemeye gitmiş. Hangi bakanlıkta hangi tabloların bulunduğuna ilişkin uzun bir listeyi eklemiş yazısına. Onun yanı sıra trajikomik denilebilecek olaylar aktarıyor bizlere. Örneğin 1950 sonrası Demokrat Parti’nin (DP) iktidarı sırasında “Vilayet Resimleri” projesi uygulamaya konulur. Her il’e gönderilen ressamlarımızın yaptığı tablolar yeni hizmete girecek TBMM binasında sergilenecekti. O zamanın Meclis Başkanı Refik Koraltan ile Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri sergiyi denetleme bağlamında gezerler. Kızgınlıkla bağıran Koraltan bir tablodaki şiş karınlı bir çocuk görüntüsünden rahatsız olur. “Bu çocuk sıtmalı” der. “Türkiye’de artık sıtma hastalığı olmadığına göre bu tabloya gerek yoktur” diye sürdürür konuşmasını. Kayseri’ye gönderilmiş olan Orhan Peker’in tablosu karşısında durarak inceler. Sanatçının tablosunda sokakta görülen bir eşek figürü ele alınmıştır. Koraltan bu resim karşısında çok sinirlenerek “Meclis’e eşek giremez” bağırır. Bunun üzerine tablolar sansürlenerek kaldırılır. Bir başka olayda Avni Lifij’in başından geçiyor. Sanatçının büyük boy bir tablosu İstanbul’da bir Kaymakamlık binası için satın alınır. Binaya getirilen tablo bir duvarı kaplamaktadır. Ancak aynı yerde kapının bulunduğu hesaplanmamıştır. Sonuçta duvar boyunca yerleştirilen tablonun kapının bulunduğu yere rastlayan bölümü kesilerek çıkarılır! Tam bir alaturkalık denmez de ne denir bilemedim. Sanırım üçüncü dünya ülkelerinde görülür bu tür uygulamalar. Yoksa biz de oralarda mıyız? Gerek bu resimler gerekse Bakanlıkların demirbaş listesinde bulunan yapıtların bugün ne durumda olduğuna ilişkin sağlam bilgiler var mıdır? Listeye bakınca tümü Türk sanatının önemli sanatçılarına ait çok sayıda tablonun hem kültürel değeri hem de parasal tutarı inanılmaz boyutlardadır. Bu listelerdeki yapıtların ilgili Bakanlığın kayıtlarında olup olmadığı konusunda ciddi kuşkular olduğunu düşünüyorum. Sonuçta bunlar ülkemiz kültür ve sanat yaşamının ayrılmaz ve değerli parçalarıdır. Her birinin özenle korunması gerektiğine inanıyorum.
A. CELAL BİNZET
9 Haziran 2025, Ankara