SESSİZ BİR ŞİİRİN RESSAMI:
SANATÇI-SANAT EĞİTİMCİSİ NEJAT AKKAN
Öğretmenlerin öğretmeni Nejat Akkan (d.1935) Çok uzun zamandır hakkında yazmak istediğim sanat insanlarımızın önde gelenlerindedir. 60 yıla yaklaşan bir tarih dilimine dayanır bu değerli eğitimcimizi tanıma serüvenim. Bu nedenle yüzeysel, âfaki ve ısmarlama methiye yazılarından değil yazdıklarım, yazacaklarım, içten ve inanarak. Hemen baştan söylemeliyim ki ben hiç öğrencisi olmadım bu değerli eğitimcinin. Başta eşim olmak üzere onun öğrencisi olanların içten anlatıları elbette önemliydi tanımam açısından. Ama asıl aynı alanın insanları olarak, zamanında benim hayatıma yön veren öğretmenlerimin yaşdaşı-okul arkadaşlığı yanında; Gazi Eğitimde okumak, Gazi Eğitimli olmak gibi benim de dâhil olduğum bir ortaklık. Aynı ideallerle yetişen meslektaşlarım gibi, bir resim tutkununun hayatına gönülden dâhil olmak.
Bir başka gönül bağı, yabancı bir ülkede Köln’deki yaşamının ve oradaki temsil gücünün kısa süre de olsa tanıklığım. Bir başka manevi sorumluluk duygusu, sanat eğitimi gibi bir alanda bu ülke için nice özverili mücadele ile hayatlarını feda etmelerinin unutulmadığını hissettirmek. Başarının-başarısızlığın, iyinin-kötünün, güzelin-çirkinin karman çorman olduğu bir toplumsal ilişkiler zincirinde Nejat Akkan gibi değerlerimizi sevgi ve saygı ile anabilmek.
Asıl ilgim ve bağlılığım çok daha kökten. Aslında bizim duygularımızı, sanat alanının adlı adsız kahramanlarına, ağabeylerimize, saygımızı, bağlılığımızı anlamak için bizim yaşam serüvenimizi az da olsa bilmek gerek. Farklı tarihler içinde olsa da benzer eğitim geleneği içinde yetişmiş olmak; okuduğumuz okulların iç ritüellerinin bizler üzerinde bıraktığı derin izlerle. Öyle izler ki yaşı, başı görevi ne olursa olsun; bir Köy Enstitülü adını duyduğumuzda anamız, babamız, aile yakınlarımız, ağabeyimiz, ablamız gibi içsel duygular yaşamamız. Bunlara pek çok insanın anlam vermesi, anlaması elbette mümkün olmayabilir. Hele bir de yüz yüze, yan yana gelebilmişsek, onların güzel sözlerine mazhar olabilmişsek. Yıllar önce sevgili Köy Enstitülü Abdullah Özkucur ağabeyimizle Köy Enstitülü ozan Ali Yüce’yi (1928-2015) Ümitköy’deki evine ziyarete giderken heyecandan dizlerimin titrediğini unutamam. Bu duygu yazıyla, çiziyle anlatılamaz.
İleri yaşına ve sağlık sorunlarına rağmen çok sert bir kış günü Şekerbank Sanat Galerisinde düzenlediğim sergime sevgili eşi İffet Hanımla gelen Rauf İnan Hocamı her andığımda sevgi, saygı dolu duygular yaşadığımı nasıl anlatabilirim. Abdullah Özkucur (1920-2022), Mahmut Makal, Talip Apaydın, Ahmet Kocaman, Ayşe Baysal, Mürüvvet Bilen gibi ablalarımız, ağabeylerimiz her karşılaştığımızda, konferanslarımızda, sergilerimizde içten duygularla hitap ettiklerinde duyduğumuz heyecanı, yaşadığımız onuru nasıl anlatırız? Elbette her biri alanında bir dev olan bu isimlerin sayısı yüzleri bulur, yazmaya anlatmaya başlarsak.
Sevgili Nejat Akkan’la farklı zaman diliminde de olsa aynı eğitim serüveni dizgesinden geçmek, hele Selahattin Taran gibi bir eğitimcinin altı yıllık yatılı okulun orta kısmında öğrencisi olmak. Köy Enstitüsü geleneği ile resim alanına yönlendirilmek. Çapa Öğretmen Okulu Resim Semineri’ne seçilmek, orada resim alanında ileri eğitim görmek ve ardından Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümünde okuyabilmek. Sıraladığım bu eğitim aşamalarının kazanımları. Birbirini tamamlayan, insanın alanında yetkinliğini pekiştiren ve hele öğretmenlik gibi muhatabı insan olan bir alanda insan sarrafı olabilmek anlamın gelir.
Nejat Akkan’ın yetiştiği eğitim aşamalarına kısaca değinmek istiyorum: Bu eğitim sisteminin en büyük özelliği; 12-13 gibi erken yaşlarda itibaren öğrencinin neden, niçin yaşadığının sorgulamasını sağlayan bir kimlik, kişilik kazandırması yanında ‘’Ben ülkem için, öğrencilerim için neler yapabilirim’’ bilincidir. Eğitim aşamalarının devamlılığı içinde yaşamanın ve bu ülkenin temel taşı bir birey olmanın anlamını kazanmak. Bunların yanında sanat denen en önemli insani etkinliğin bir tutkunu olarak ve sanatı özümleyerek oluşan kimlik. Çağdaş bir insan olarak alanında yeni ufuklar açmak için yoğun çabalar gösterebilmek.
Ardından Türk sanatında pek çok sanat insanının idolü olan Selahattin Taran’ın yönlendirmesi ile özel yetenek sınavlarıyla seçildiği İstanbul Çapa Öğretmen Okulu Resim Seminerinde 1953-56 yıllarında Malik Aksel, Hasan Kavruk, İlhami Demirci gibi değerli ressam-eğitimcilerin öğrencisi olarak resim alanında eğitim. Bununla yetinmeden daha da ilerisini amaç edinebilmek. Bu bağlamda o yıllarda resim öğretmeni olabilmek için sanat eğitimi ve eğitimciliği alanında tek okul olan Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümünün zorlu sınavlarını kazanabilmek. Bu Cumhuriyet okulunun çok yönlü ve çok zengin atmosferi içinde yetkinleşebilmek.
Nitekim benzer sıralı eğitimden geçen köy çocuklarının pek çoğu bu bilinçle yetişmiş; resim-grafik ve heykel alanlarında ulusal ve uluslararası başarılar kazanmışlardır. Görev aldıkları eğitim kurumlarındaki başarılarına paralel olarak; başka bir sorumluluk duygusuyla salt kendi olanaklarıyla bulundukları kentlerde sanat evleri, sanat kursları, müzeler oluşturarak toplumsal sorumluluklarını yerine getirmişlerdir.
Nejat Akkan Kepirtepe Köy Enstitüsü+Çapa Öğretmen Okulu Resim Semineri+Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü aşamalarıyla kazandığı öğretmenlik bilinci ve sanat eğitimi serüvenini dolu dolu yaşadığı için Gazi Eğitim sonrası öğretmenlik yaşamında başarılar göstermiştir. O yıllarda eğitimde başarılı aşamaları yaşamak niteliğe önem veren erksel anlayış içinde çok önemliydi. Bu kurumlardan biri olan Buca Eğitim Enstitüsü onu bir üst değer olarak gördüğü için kadrosuna davet etmiştir. Buradaki görevi ile uzun yıllar çok değerli hizmetler verdi ve başarılı öğrenciler yetişmesini sağladı.
Kuşkusuz İzmir sanat ortamı bu hizmetleri çok boyutlu yaşamıştır ki onun sanat alanındaki başarıları ve aldığı ödülleri bunun göstergesidir. Bizde bir araştırmacı tarafından öğrencilerinin onun hakkındaki duygu ve düşüncelerini yazmaları istense inanıyorum ki ortaya çok duygusal anılar, öyküler çıkacaktır. Çünkü yaşanan yıllar içinde zaman zaman birlikte andığımız eski öğrencilerinin sanki babalarından söz edercesine sevgi ve saygıyla andıklarını biliyorum. Bu yazımın bir nedeni de onun hakkında söylenen ‘’alanında yetkin ve tutkulu, öğrencileri ile sevgi ve saygıya dayanan; kendinden emin kimliği’’ ile çağdaş eğitimci profili. Kısacası Cumhuriyet öğretmeni ve ardından Cumhuriyet sanatçısı. Günümüzde neredeyse yok edilen Cumhuriyet öğretmeni modelinin unutulmaması için anlatılarak, yazılarak belgelenmesinin gerekliliği. Her şeyden önce eğitim tarihimize Cumhuriyet’i, Atatürk devrimlerini, çağdaş yaşamı iliklerine kadar özümlemiş eğitimci kazandıran bir eğitim uygulaması olan Köy Enstitüleri geleneğinden gelen özelliği benim için çok önemli.
İnsan olarak sevecenliği, tevazu denen insani kazanımı; bilgisini, deneyimini öğrencileriyle, genç meslektaşlarıyla çekincesiz paylaşımı; pek çok öğrencinin hayatına dokunarak, onların yüreklerinde iz bırakabilme meziyetleri gibi çok yönden değer verdiğim, özelliklere sahip nadir insanlardan biri Nejat Akkan.
Benim her zaman eleştiri konusu yaptığım bir konudur bizdeki anı yazma geleneğinin aksak olması. Kendi payıma nereyse bütün öğretmenlerimin bize, öğrencilerine desteklerini, katkılarını sağlıklarında içtenlikle yazıp Sanatım Dergisinde yayınladım. Bugün o günleri anarken onlar için yazdıklarım hakkında beni aradıklarındaki duygularını, seslerini, konuşmalarını düşünüyorum. Bir eğitimcinin yaşı-başı ne olursa olsun; öğrencileri tarafından anılmanın yaşattığı duygusal boyutuna verdiğim önem. Geriye baktığımda ve zamanın acımasız çarkının neleri alıp götürdüğünü daha duygusal olarak değerlendirdiğimde bu gibi yazıya, belgeye emanet edilen duyguların, düşüncelerin ne denli önemli ve ne denli gerekli olduğunu daha iyi anlıyorum.
Değer verdiğim bir eğitimci sanatçı olarak Nejat Akkan öğretmen için yazdıklarımı da Sanatım dergisinde yayınlamayı planlamıştım. Derginin çeşitli nedenlerle yayına devam edememesi bu düşüncemizi aksattı.
Nejat Akkan’ın Türkiye’de aldığı eğitimi yurt dışında aldığı eğitimle harmanlamasını bilerek ortaya koyduğu tabloları eserin her santimetre karesinin sanatçının ilgi, bilgi, duygu ve düşünce alanı olduğunun iz düşüm göstergeleridir. Bir anlamda halı kilim geleneğinden beslenen tüm yüzeyin sorumluluğudur. Renk ve biçim oyunlarında ‘’Ben buradayım’’ diye bağırarak uç noktalarda gezinmek yerine kişiliğindeki sakin, dingin, sabırlı, dengeli yansımalarla kurduğu armoniler ve kompozisyonlarla yarattığı eserleri.
1960’lı yıllardan başlayarak bu eserleriyle kazandığı ödülleri;
Gazi Eğitim Enstitüsü Mezuniyet Özgün Baskı Yarışması 1.lik Ödülü (1961)
3. DYO Resim yarışması 2.lik Ödülü (1969)
5. DYO Resim yarışması 1.lik Ödülü (1971)
6. DYO Resim yarışması Jüri Özel Onur Ödülü (1972)
35. Devlet Resim Heykel Sergisi Başarı Ödülü (1974)
Almanya-Essen Dokümantasyon Merkezi ve Müzesi Resim Yarışması 1. Mansiyon (1991)
Sanatçının İzmir ve Ankara Devlet Resim Heykel Müzesinde; ayrıca yurt dışında Almanya, Amerika ve Danimarka’da özel koleksiyonlarda eserleri yer almakta.
2005’ten beri İzmir’de atölyesinde sanatsal çalışmalarına yoğun olarak devam etmektedir.
Hasan Pekmezci
9 Ekim 2024, Ankara.